Laik siyâsi liderlerden dinî liderlere kadar, herkes korona ile ilgileniyor. Bu "kendi minik etkisi büyük" koronavirüsü seneler sonra ölümüne sebep olduğu insanlarla değil de, başka şeylerle hatırlayacağımız.
İşte şimdi “tam küresel” olduk. Tüm dünyânın tek bir gündemi var. İşin ilginci, tüm dünyânın gündemini meşgul eden şeyi, çıplak gözle görmek, elle tutmak mümkün değil; sesini duymak da imkânsız. Hatta kendi başında yaşama becerisi bile yok. Ama onunla yatıyoruz, onunla kalkıyoruz. Daha doğrusu onun bulaşıp hasta ettikleriyle ve öldürdükleriyle.
Mikroskopla görülebilip, testlerle tespit edilebilen bir virüs, “küresel” olduğu yıllardır konuşulan dünyâyı tam bir köye dönüştürdü. Laik siyâsi liderlerden dinî liderlere kadar, herkes korona ile ilgileniyor. Bu “kendi minik etkisi büyük” koronavirüsü seneler sonra ölümüne sebep olduğu insanlarla değil de, başka şeylerle hatırlayacağımız. Bu hâtıralarımızın bâzıları müspet, bâzıları da menfi. İşte benim öngörebildiğim bâzı hâtıra adayları:
1- Sağlık Bakanlığımızın başarısı
Bir kurumun gücü, kolay zamanlarda değil, zor zamanlarda belli olur. Önce Elazığ depreminde İçişleri Bakanlığı ile birlikte gösterdiği organizasyon başarısıyla Sağlık Bakanlığımız ve sayın bakanımız Dr. Fahrettin Koca, yıllık bütçeden en çok pay alan bakanlık olmada haklı olduklarını gösterdiler. Koronavirüse karşı gösterilen hassasiyet ve ciddiyet, bu duruşun sağlaması oldu. Sağlık Bakanımız Dr. Fahrettin Koca ilk günden bilim kurulu kurarak oluşturduğu stratejiyi, medyayı iyi kullanarak uygulamaya koydu. Böyle bir anlamda “Sağlık iletişimi” konusunda uygulamalı ders vermiş oldu.
Birilerinin “Ah Avrupa, Avrupa” diye yere göğe koyamadığı ülkeler, tehlikenin ciddiyetini anlayamazken Sağlık Bakanlığımız, hem hastaneler hem de havaalanlarında aldığı tedbirle, tehlikeyi en alt seviyeye indirdi. İnşallah virüsün bulaştığı kişilerin sayıları çift rakama bile çıkmaz ve hepsi iyileşir.
2- Doktorlarımızın meslek aşkı
Birçok kişi, abartıp kendi çocuğuna bile dokunmaktan çekinirken, doktorlarımız virüsle âdeta burun buruna geldikleri hastanelerde çalışarak büyük bir meslekî fedâkarlık örneği göstermektedir. Alınan tedbirlerin yanı sıra, korona vakasının bu kadar az görülmesinde doktorlarımızın önemli bir payı var.
3- Temizlik kültürümüz
Hastalığın çıkış yeri olan Çin, tuvaletten sonra en az el yıkanan (yüzde 24) ülke olma özelliğine sâhipken, Türkiye’deki oranın yüzde 94 olması, bizim dünyânın en temiz insanları olduğumuzu göstermiştir. Keşke yüzde 100 olsa. Kolonya, artık unutulmaya yüz tutmuş bir temizlik kültürü ögemizken, birden en pahalı parfümleri bile geride bırakıp tekrar kendini hatırlatmıştır.
Çin’den sonra koronavirüs vakalarının en çok görüldüğü ülkenin İtalya olması da tesâdüf değil, çünkü Avrupa’da tuvaletten sonra ellerini en az yıkayanlar İtalyanlar.
4- Fırsatçıların ahlaksızlığı
Her felâkette fırsatçılar olduğu gibi, ahlak yoksunları koronavirüste de kendilerini gösterdiler. Maske ile başlayan vurgun furyası, ıslak mendil ve kolonya ile devam etti. İnsanların ihtiyaç zâfiyetini suistimâl edip onlarca kat kâr ile satmaya kalkanlarla aynı ülkeyi paylaştığımızı, aynı havayı soluduğumuzu gördük.
5- Aç kimmiş gördük
Hükûmet yatırımlar yapıp kısa sürede bitirerek açınca, takacak kulp arayanlar, “millet aç” diye yatırımları itibarsızlaştırıyorlardı. Kendilerince duyarlılık(!) gösterip bu yatırımların “açlık sınırı”nda yaşayanlara yaramadığını; aç insanların uçağa binemediğini, bölünmüş yolları kullanamadığını, Avrasya Tüneli’nden, Osman Gazi ve Yavuz Sultan Selim Köprüleri’nden geçemediğini söylüyorlardı. İthâl samandan başlarını kaldırıp geviş getirirlerken münferit hâdiseleri genelleştirip felâket tellallığı yapıyorlar, sözü “bu ülkede yaşanmaz” noktasına getirip bağlıyorlardı.
Ama gördük ki, bu zevâtın “aç” zannettiği millet aç değilmiş. Meğer aç olan kendileriymiş. Türkiye’de korona vakası gecikmeli de olsa görüldüğünde içten içe sevinirken marketlere koşan bu zevat oldu. Sanki nükleer saldırı tehlike varmış gibi, market arabalarını çifter çifter doldurdular. Zengin mahallelerdeki marketler, diğer mahallelere göre daha erken boşaldı. Hatta diğer mahallelerin rafları eskisinden pek de farklı değil. Semt pazarları yine eskisi gibi, cıvıl cıvıl. “Aç” olduğunu söyledikleri insanların en önce gözleri tok olduğu ve ülkelerine güvendikleri için kıtlıktan çıkmış gibi marketlere koşanlar zenginler oldu.
6- Napoliten makarnacılar kimmiş gördük
Devletin vâlilikler ve kaymakamlıklar vâsıtasıyla ihtiyaç sâhibi vatandaşlara kışlık yakıt ve yiyecek erzak yardımı yapmasının arkasında, siyâsî rant arayanlar, devlet bütçesinden dağıtılan bu yardımları alanların rencide olmalarını hiçe sayarak, bu vatandaşlara “makarnacı” diyordu. Daha ileri gidip “bidon kafalı” ve “göbeğini kaşıyan” diye ötekileştirdikleri bu insanların nasıl bir ihtiyaç içinde olduklarını ve olabileceklerini bilmedikleri için, her yardımın arkasında bir art niyet arayanlar, İtalya’nın tamâmında sokağa çıkma yasağı ilan edilince marketlere koşup arabalarının bagajlarını makarna paketleriyle doldurdular.
İtalya’daki ulusal karantinadan sonra, İtalya’ya tâtili gidip geri döndüğünde sorumsuz davranan biri yüzünden ortaya çıkan ilk korona vakasında makarnaya saldırmaları da çok “Napoliten” bir korku örneği oldu.
7- Muhalefet bile kusur bulamadı
Şehit haberlerinden 15 Temmuz darbe girişimine kadar her konuyu çarptıran ve siyâset malzemesi yapıp ülke vicdânını yaralayan muhalefet mensupları bile, tüm dünyâya örnek olan bilimsel tedbirler karşısında ilk defa muhalefet yapmadı. “Bu hükûmet dünyânın en güzel işini bile yapsa, biz beğenmeyeceğiz” diyerek büyük laf edenler, ağızları büyük lokma ile dolu olmadığı hâlde, beğenmezlik yapıp tek laf edemediler.
8- Virüs koçu olmuyormuş
Kişisel gelişim çılgınlığına kapılıp her şeyin koçu olanlar ve bunların eğitimini verenler, neden virüs konusunda bir koçluk programı ortaya koyamadılar? Kişisel gelişime öylesine odaklanmış olacaklar ki, toplumsal sorunun en üst noktasına çıkıp küresel bir boyuta ulaşan koronavirüse karşı, söyleyecek hiçbir söz bulamadılar. Zâten söyleseler de, “kişisel temizlik” konusunda sabun ve kolonya kullanımını biz yüzyıllardır benimsemiş durumdayız.
9- Yeni hükûmet sisteminin avantajı
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin avantajı, kolay zamanlarda değil, zor zamanlarda ortaya çıkmaktadır. Önce askerî operasyonlarda, daha sonra deprem bölgesine müdahaledeki çabuk karar alma ve harekete geçme imkânı sağlayan yeni hükûmet sisteminin avantajını koronavirüse karşı alınan tedbirlerde de gördük. Sağlık Bakanlığımız mârifetiyle alınan tedbirler, bürokratik sürece takılmadan ve zaman kaybetmeden uygulamaya konabildi.