Dünya'da bir "saatleri ayarlama enstitüsü" var ve evet bir de üzerinde küçük noktaların bulunduğu bir saatimiz var.
Dünya’da bir “saatleri ayarlama enstitüsü” var ve evet bir de üzerinde küçük noktaların bulunduğu bir saatimiz var. Bu hafta içerisinde meşhur kıyamet günü saati (doomsday clock) 3 yıl yerinde saydıktan sonra nihayet gece yarısına, yani insanlık adına büyük felakete doğru ilerletildi. 2010’larda gerçekleşse çok tartışılacak bu olumsuz ilerleme, haberlere yansıdı, birkaç kötü esprinin konusu oldu ancak doğrusu çok tartışılmadı. Kıyamet saati, 1947’de ortaya çıkan varsayımsal bir kadran. İnsanoğlunun kendisini yok etmeye ne kadar yaklaştığını açıklayan raporlar ABD’deki bir düşünce merkezi tarafından her yıl yayınlanıyor. Elbette riskler çok çeşitli ve 2023 raporuna göre iklim değişimi, biyolojik riskler yani yeniden Dünyayı sarsacak salgınlar, dezenformasyon nedeniyle yaşanabilecek krizler de kıyamet günü algımızın artık bir parçası. Ama bu merkezin kurucuları arasında Manhattan Projesi için çalışan dev isimler olduğundan, kuruluş sürecinde bulunan Amerikan nükleer silahının babası Oppenheimer gibi figürler insanlığın geleceğine yönelik akılcılıklarını da kaybetmeden çok karamsar beklentilere sahip olduklarından ve merkez Soğuk Savaş ve sonrasında kitle imha silahlarından arınma fikri ile özdeşleştiğinden kıyamet günü saati yok oluşa 90 saniye kaldığını gösterir hale geldiğinde, herkesin aklına bir nükleer savaş ya da kriz ihtimali geldi.
Savaş hemen nükleerleşmedi ama konvansiyonel çıkmaz bizi zorluyor
Zaten Ukrayna Savaşı çıktı çıkalı Rus taktik nükleer silahları üzerinden savaşın nükleerleşmesi ihtimalin tartışılmadığı bir gün dahi geçmiyor. Gerçekten de nükleer silahların kullanılması opsiyonu savaşın alacağı merhaleye göre bir seçenek haline gelebilir. Şu ana kadar, taraflar savaşı konvansiyonel düzeyde tutmak konusunda özenli davrandılar. ABD’den yapılan kimi açıklamalar Ukrayna Savaşı dahilinde Rus taktik nükleer silahları kullanılsa dahi cevabın konvansiyonel düzeyde olacağı mesajını içeriyordu. Tabi, kimse olaylar gerçek tırmanma anına gelinceye kadar mesajların (olumlu ya da olumsuz) hayata geçeceğinden emin olamaz. Ukrayna Savaşı’nın asıl riski tırmanma risklerini sürekli denediğimiz bir nevi çıkmaz içerisine hapsolması. Savaşın son merhalesi, Ukrayna karşı saldırısının başladığı sonbahardan günümüze kadar geçen süre bu çıkmaz halini değiştirmedi. Hiç kimse Ukrayna direnişinin başarılarını küçümseyemez, ayrıca mutlaka yaşadıkları kayıpları kamuoyuna tam yansıtmadan savaşı sürdürebilmeleri istihbarat ve harbin komuta-kontrol aşamalarında başarılı olduklarını da gösteriyor. Bu başarı, elbette aynı konularda Rusların zorlandığını gördüğümüzde daha da katmerleniyor. Ancak temel çıkmaz, yani Rus kuvvetlerin sahada kaybediyor gibi görünüp, hatta gerçek ve ağır kayıplar da yaşayıp gerçekte henüz savaşı kaybetmemiş olduğu gerçeği, değişmiş değil.
Bu nedenle taraflar bir yandan uzun sürecek bir savaşa hazır oldukları mesajını veriyorlar, diğer yandan savaşın uzaması halinin yaratabileceği kendi adlarına riskleri yönetmek istiyorlar. Ukrayna kuvvetleri için en büyük risk, Rusya’nın savaşın ilerleyen aşamalarında stratejik, taktik, operatif amaçları arasında kurmakta zorlandığı koordinasyonu kurması, kuvvetlerini bu koordinasyon dahilinde yeniden organize etmesi. Bu olasılık Moskova’da bozulan moraller için bir merhem niteliğinde. Ancak şunu da itiraf etmek gerek Rus kuvvetlerinin yaşadığı zorluk birkaç politikacı ve general yanlış karar aldığı için yaşanıyor gibi görünmüyor. Rusya’nın kuvvet yapılanması ve harp yapma mantığı, melez çatışmayı aşan bir Avrupa savaşında yani NATO’nun savaşa katılma riski ile burun buruna yaşarken, zorlanıyor. Bu durum bize Rusya’nın istediği, son 10 yıllarda para akıttığı askeri modernizasyonu tamamlayamadığını, askerî açıdan modernize ettiği unsurlarla ilgili siyasi ve ekonomik sınırların var olmaya devam ettiğini gösteriyor.
Tank kararı neden önemli?
Bu yüzden arkaik “Rusya’nın en büyük yardımcısı General Buz’dur” ya da “Rusya’nın en büyük yardımcısı sahaya sürebildiği milyonlardır” gibi Napolyon harbini ya da Stalingrad harbini hatırlatan yorumlar duyuyoruz. Bir kara savaşında iklim koşulları ve teçhizat uyumu ya da insan kaybınızı telafi edebilecek bir rezerv kapasitesine sahip olmanız elbette önemlidir. Ama bu unsurların altını çizecek noktaya gelmeniz de bize hava üstünlüğü ve ateş gücü üstünlüğü noktasındaki avantajınızı istediğiniz kadar (Ukrayna güneyi ve doğusundaki kontrol alanının geleceğinin garantilenmesi manasında dahi) devam ettiremediğinizi, avantajınızı kazanca çevirirken zorlandığınızı gösterir. Zaten bu yüzden Batılı güçlerin belirli silah sistemleriyle Ukrayna direnişini desteklemesi, savaşı Ukrayna karşı saldırısının yukarıda andığımız çıkmazı sınırlı kazançlarla da olsa Ukrayna lehine bozması bakımından önemli. Bu noktada Ukrayna’nın özellikle Fransa ve Almanya’dan tank talebi olduğunu biliyoruz. Konu özellikle Alman yapımı Leopard II tankları üzerinden döndüğünden, bir süredir ABD-Almanya, Almanya-Polonya, Almanya-Ukrayna hattında mini krizler yaşanıyordu. Bu tür krizlerin Kremlin’in “acaba Batı’yı bölüyor muyum” iştahını kabarttığı da muhakkak.
Almanya’nın başındaki ağrı
Paris, Fransa’nın ve ulusal rezervlerdeki mühimmat, araç ve teçhizatı gönderme hevesindeki Avrupalı devletlerin ulusal savunma ihtiyaçlarını göz ardı ederek Ukrayna’daki savaşın parçası olmasını istemiyor. Ayrıca Moskova’da kamuoyuna seslenen kalemlerin tank kararı öncesinde-sonrasında kan ve intikam kokan açıklamalar yapması bu tür bir adımın Rusya’ya el yükseltme fırsatı vermesinden endişe ediliyordu. Zaten tesadüf olsa da tesadüf olarak durmayan bir biçimde, kıyamet günü saati 90 saniyeye ilerletirken Washington ve Berlin’den kritik Abrahams ve Leopard II tank kararları geldi. Berlin için Washington olmadan bu konuda adım atmak gerçekten zordu. Gerçi, Berlin üzerindeki tek baskının Ukrayna-ABD ayağından geldiğini söylemek de zor. Polonya, gerekeni gerekirse tek başına yapacağı sinyali vererek Berlin’i Avrupa siyaseti içerisinde özel bir Berlin duruşu geliştirme noktasında zora soktu. Washington, Abrahams tanklarıyla ilgili adımı atarak Berlin’i mazeretsiz bıraktı. Koalisyon ortakları içinde barışçıl (!) Yeşiller, “Kiev’e daha fazla silah” çığlıkları attı, Avrupa Parlamentosu ve AB bürokrasisi Ukrayna’nın Alman yapımı tanklarla desteklenmesi gerektiğini beyan etti. Kısaca Scholz’a adım atacak tek bir açık alan bırakılmadı. Alman Şansölyesi, Alman dış ve güvenlik politikasında paradigma değişiminden bahsederken bu köşeye sıkışma halinden bahsetmiyordu herhalde.
Bilindiği üzere Scholz’un temsilcisi olduğu siyasi gelenek Rusya ile çok özel ilişkiler geliştiren bir siyasi gelenekti. Bugün işin tırmanma riskleri boyutuna odaklansak da Almanya’da koalisyon ortakları Kiev için daha fazla silah çağrısı yapsa da Scholz, bir yerlerde sınırlı kaybetme seçeneğini kabul eden Rusya ile ticaret yapmaya geri döneceğini hayal ediyor görünüyor. Bugün Batı, el yükseltirken de el yükseltmeye karşı tarafı zorlarken de biriz ve beraberiz mesajı verirken Almanya için yeni bir Rusya politikası geliştirmek, Rusya ile ticaret günlerine geri dönmek artık bir hayal. Yine de iplerin siyasi hatta, üstelik Leopard II’lerin gerçek üreticisi Almanya’nın elinden çıkması Berlin için çok rahatsız edici olmalı. Popüler Rus TV personalarının Dresden’i bombalamakla tehdit etmesinden de daha rahatsız edici bir husus bu ve muhtemelen Berlin, Avrupa’nın Rusya politikasında yaptığı tüm hataların kendisine fatura edilmesinden, Ukrayna Savaşı’na desteğin neredeyse Almanya’nın başarısız Rusya stratejisinin tazminatı gibi talep edilmesinden sıkılmış görünüyor.
Kiev’den yeni talepler
Ayrıca Kiev, Ukrayna karşı saldırısını makul bir kayıpla başarılı hale getirmek, yani Rus kuvvetlerinin taktik değil stratejik düzeyde geri çekilmesini sağlamak, bir Rus karşı saldırısını imkânsız hale getirmek istiyor. Bu da bu kadar gürültü çıkartılmasına rağmen tek başına tanklarla hızlı bir biçimde başarılabilecek bir şey değilmiş gibi duruyor. Bu nedenle Rusya’dan üçüncü Dünya Savaşı çıkacaksa tanklar yüzünden çıkmayacak mealinde açıklamalar da geliyor. Tabi bu açıklamalar resmi nitelikte açıklamalar olmaktan ziyade durumun Moskova’da nasıl göründüğünün bir özeti niteliğinde. Moskova, tankların sağlayacağı ateş gücünün Ukrayna kuvvetleri Rusya kontrolündeki topraklardan Rus kuvvetlerini çıkartmaya çalışırken temel asimetride (büyük güç karşısında küçük güç asimetrisinde) bir değişiklik yaratmayacağını, kritik altyapının savunulması hususunda da oyun değiştirici olmayacağını düşünüyor. Kiev’in ne düşündüğünü bilemeyiz; dün Patriot sistemleri, bugün tanklar, muhtemelen Ukrayna neredeyse 11 aylık bir savaşta başarılı bir şekilde hayatta kalmasının ödüllendirildiğini düşünüyor. Ama Kiev, bu savaşın farklı yönlere doğru evrilebileceğinin de farkında olarak Ukrayna’nın kazanacağı bir senaryoyu Batı’ya da dayatma derdinde. Bu yüzden, Leopard II tank desteğinin verilmesinin ardından teşekkür konuşması yapan Ukraynalı yetkililer füze sistemleri ve savaş uçağı taleplerini de cümlelerinin arasına iliştirip, muhtemelen Macron ve Scholz gibi liderlerin tüylerini diken diken ettiler. Bu satırları yazarken Berlin, savaşın bir tür “silah sağlama yarışına dönmesinden” rahatsız olduğunu söylüyor, Scholz Putin ile telefonda konuşmak istediğini (çünkü birilerinin Putin ile konuşması gerekiyormuş) kamuoyuna duyuruyordu. Berlin’e “Guten Morgen” mi diyelim, iyi şanslar mı dileyelim bilemedim. Telefonu Kremlin’de birilerinin açacağından emin değilim diyeyim.