Okuduğumuzu zannediyoruz ama gerçek okuryazarlığın zaman geçirmek veya "entelektüelmiş gibi" yapmak için değil, gerçekten okuduklarımız üzerinde düşünerek, kafa yorarak, satırların altını çizerek, kenar boşluklarına notlar alarak ve bir sayfayı belki bir saatte okuyarak yapıldığı unutuyoruz.
Uzun zamandır ortaya konan gayretlerin sonucu alıyor gibiyiz. Kitaplara karşı olan ilginin arttığını görüyoruz. Senelerdir kitap okuma oranımızın ve kitap satışlarının düşüklüğüne, insanların kitap okurken harcadıkları zamânın azlığına ve bütün bu oran ve rakamların dünya standardının altında olduğuna dâir menfî tespitler vardı. Bu tespitler büyük oranda doğruydu ve birçoğu geçerliliğini hâlâ koruyor. Okumuyoruz, eskiden de okumuyorduk, şimdi de okumuyoruz.
Okuduğumuzu zannediyoruz ama gerçek okuryazarlığın zaman geçirmek veya “entelektüelmiş gibi” yapmak için değil, gerçekten okuduklarımız üzerinde düşünerek, kafa yorarak, satırların altını çizerek, kenar boşluklarına notlar alarak ve bir sayfayı belki bir saatte okuyarak yapıldığı unutuyoruz.
Ama yine de sevindirici ve ümit vaad edici gelişmeler var ki çocuk kitaplarından yemek kitaplarına, gezi kitaplarından târih kitaplarına, denemelerden romanlara hemen her türde kitap yayınlanıyor. Okuryazar ve yayınevi sayısının arttığının göstergelerinden biri olarak birçok kitap fuarı düzenleniyor. İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehirlerin yanında diğer şehirlerde özel sektörün düzenlediği fuarların dışında il ve ilçe belediyelerinin düzenlediği kitap fuarları var. Hatta bâzı fuar târihleri çakıştığı için bâzı yayınevleri hangisine katılacakları konusunda kararsızlık yaşayabiliyor.
Bütün bunların yanı sıra internet üzerinden kitap satışı ile indirimli fiyatlarla kitaplara ulaşmak yılın her günü, ülkenin her yerinden mümkün hâle gelmiş durumdadır.
Kitapsı yayınlar
Bu müsbet gelişmelerin zıt istikāmetinde bir durum var ki, “kitap” diye yapılan bâzı yayınlara “kitap” demek için bin şâhid gerekiyor. Bence bu üzerinde durulması gereken bir sorun. Bu kitap görünümlü yayınlar, insanların yeni yeni gelişen kitap sevdâsını ve okuryazarlık zevkini suistimâl ediyorlar. Bu kitapsıların bâzılarının neredeyse okunması yazılmasından daha uzun ya da diğer bir deyişle yazılması okunmasından daha kısa sürüyor.
Bu kitapların bâzılarında tekli sayfalarda birer cümle ya da üç beş cümlelik bir paragraf var. Sayfanın geri kalan kısmı boş. Ayrıca o sayfanın arkasına denk gelen sayfalar tamâmen boş. Yâni kitaptaki bütün yazıları toplasanız, on sayfalık bir metin var ortada ama kitabın toplam sayfa sayısı iki yüzün üstünde.
Neden böyle “boş” kitaplar yayınlandığı sorusunun cevâbı da bir hayli ilginç: Kitabın tekli sayfalarından cümleler o kadar derin anlamlar taşıyormuş ve öyle ilham vericiymiş ki, okur, bu cümleleri okuyunca gelen ilhâmı yazmak için kâğıt aramasına gerek kalmasınmış. Kâğıt ararken belki ilhâmı kaçarmış!
Bu cümleler nasıl cümlelerdir ki, okuyan kişide sayfanın kenarına alacağı nottan daha uzun şeyleri yazma ihtiyâcı oluştursun? Ya okur bir sayfadan daha uzun şeyler yazmak isterse ne olacak? Ayrıca kâğıt arayıp ilhâmın kaçmasından endişe ediliyorsa, o ilhâmın yazılması için kâğıtla birlikte kalem de gerekmez mi?
Bunun yanında “aforizma” olarak internette bolca paylaşılan cümlelerin dışındaki cümleler belli bir bağlam içinde anlam kazanır ve ilham verebilir. Tıpkı bir sayfada altını çizdiğimiz birkaç satırlık üç beş cümle ve bu cümle ile aklımıza gelip kenar boşluğuna yazdığımız birkaç kelime gibi. Biz o cümlelerin altını o kitabın metni ve o bağlam içinde anlamlı olduğu için çiziyoruz. Biz bu cümleleri alıp ayrı bir kitap olarak yayınlamaya kalkarsak ve her cümle için bir sayfa ayırıp bunu kitap diye basarsak, aslında çizgisiz bir defteri kitap diye satmış oluruz.
Ünlü “yazarlar”
Kamuoyundaki tek özelliği ünlü biriyle evlenmiş olmak veya ünlü biriyle evlenip boşanmış olmak olan bâzı insanların “yazdığı” şeyler basılıp iki kapak arasına alınınca ve bir de afilli bir isim verilince “kitap” oluyor. Bunlardan otuz veya kırk bin satanları bile var. Bunların bâzıları “tutarsa kış sezonunda da devam eder” diye başlanan “yaz dizileri” gibidir. Ama zâten bu “kitap” olduğu iddia edilen şeyler, okumak için uygun bir ortam gerekmediği için, şezlongta güneşlenirken “hava atmak” için zincir marketlerin kasalarında satılan yayınlar.
Bu gibi ünlü “yazarlar” tarafından yazıldığı iddia edilen (çoğu önce ses kaydından deşifre edilip sonra da editör tarafından dilbilgisi kurallarına göre düzeltilen) bu kitapların raf ömrü birkaç ayı geçmiyor. Bu kitapların büyük bir çoğunluğunu “kişisel gelişim” sınıfına giren kitaplar oluşturuyor. Bireyselleşmenin bu kadar prim yaptığı günümüzde “bireysel gelişme” pek dikkat çektiği için, bu kitapları okuyunca o kadar gelişiyorlar ki, bir seneye kalmadan kendi kitaplarını yazıp yayınlıyorlar. O yüzden bu kitaplarının yazılması okunması kadar kolay ve kısa sürüyor.
Bu kitapların verdiği zararlar, “bencil” gelişimi körüklemekle kalmıyor ayrıca insanların okuyarak gelişme ve entelektüel mesâfe kat etme isteklerini de kötüye kullanıyor. Okuyup bitirince okurun zengin olacağını, içindeki devi uyandıracağını, hedefleri önündeki engelleri yok edeceğini, her ne isterse yapabileceğini iddia eden “umut tâciri” kitaplar bunlar.
Piyango bileti gibi kitap
Bu kitaplar “umut tâciri” olduğu için âdeta birer piyango bileti gibidir. Piyango bileti alma oranının yüzde 80 civârında olduğu ülkemizde bu tür kitapların bu kadar çok satmasına şaşmamak lâzım. Nasıl ki, bir kişi piyango bileti aldığı andan itibâren en yüksek ikrâmiyenin kendisine çıkacağı hayâlini kurarsa, bu kitapların kapağını okuyup alanlar da öyle bir hayâl içine giriyorlar.
Ama maalesef piyango biletini alırken verilen paranın bir milyon katını kazanma ihtimâli milyonda bir olduğu gibi, bu kitapları okuyup da kapağındaki iddiayı gerçekleştirmek de o kadar düşük bir ihtimâldir. Hiçbir kitap, hayâtımızdaki bütün sorunları hâlletmemize imkân verecek bilgiler sunmaz, sunamaz. Hiçbir kitap, onu okuyan kişiyi süper kahraman hâline dönüştüremez. Bu kitap bir kişinin biyografik hayat ve başarı hikâyesi olsa bile, her başarı hikâyesi kişiseldir ve bir kere yaşanır.
Bu yüzden gelin ülkemizdeki okuma merâkı istenen seviyeye gelmemiş olsa da, elde edilen kazanımları bu gibi suistimâl niyetli kitaplarla kaybetmeyelim. Birkaç kötü kitap yüzünden bütün kitaplara kara çalınmasına göz yummayalım.