"Ülkemizde keneviri yok ettik. Kenevirden atlet, fanila dokunurdu.
Çünkü teri emmesi çok farklı. Bize dost görünen düşmanlar ülkemden kenevir üretimini aldı. Biz keneviri ithal ediyoruz. Kenevire dayalı yapılması gereken şeyler varsa ithal ürünlerle yapılıyor. Gıda Tarım Bakanlığı bu konuda çalışmalara başlıyor. Birilerinin bu işi başlatması lazımdı. Şu anda biz de bunun çalışmasını yapıyoruz.”
Bu açıklamalar Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ait. Kamuoyunda yeteri kadar yankı uyandırmasa da Erdoğan’ın “yeniden kenevir üretimine başlayacağız” açıklaması en hafif ifadeyle sessiz bir devrimin işareti.
Peki neden?
Oksijen üretiminde bir dönümlük kenevirin 25 dönümlük ormana eş değer olması, kağıt üretiminde 1 dönüm kenevirden 4 dönüm ağaçlarla kaplı bir araziden aynı performansın alınması, tekstil sektöründe kenevirden ip, sepet, çuval, ayakkabı, halat, halı yapılabilmesi, kozmetik alanında doğal şampuan ve sabunların üretilebilmesi, her şeyden önemlisi yılda üç kez çok düşük maliyetlerle üretiminin yapılması keneviri değerli kılan faktörler arasında.
“Kenevir üretimi neden yasak?” sorusu ise bize Erdoğan’ın bu açıklamalarının neden sessiz bir devrim olarak okunabileceğinin ipuçlarını veriyor.
Kenevirin, içerisinde bulunan THC sebebiyle yasaklandığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Doğal üretilen bir kenevirden uyuşturucu yapılacak kadar bir THC oranına ulaşmanız mümkün değil.
Kenevir 1930’lı yıllarda Amerikan senatosunda oy çoğunluğuyla yasaklanıyor. Senato yasaklama sebebini sağlık ve toplum psikolojisi olarak açıklasa da olayın arka planında siyasal ve maddi çıkarlar var. Hatta birilerinin siyasal ve maddi çıkarları var.
W. R. Hearst adlı iş adamı ülke çapında büyük bir gazete ve dergi ağına sahip. Kağıt üreten, ormanlarından gazete ve dergilerinin sayfalarına hammadde sağlayan bir isim. Kenevirden çok daha az maliyetli ve birkaç kere kağıt üretilebileceği ortaya çıkınca Hearst kenevirle kıyasıya bir rekabete giriyor.
Gazetelerinde kenevir karşıtı haberlere yer veren Hearst’ın en büyük destekçisi ise Narkotik Federal Büro Başkanı Harry Anslinger. Kenevirden üretilen marihuananın insanlık tarihindeki en tahrip edici özelliğe sahip uyuşturucu olduğu kamuoyuna basın kralı Hearst’ın medya organları tarafından yayılıyor.
Hatta öyle bir kamuoyu algısı işleniyor ki Anslinger 1948 yılındaki bir kongrede; sosyalistlerin Amerikan askerlerini etkisiz hale getirebilmek için onları marihuanaya alıştırdığı iddiasında bulunuyor. Hal böyle olunca dönem zarfında “öcü” olarak görülen siyahların satmaya başladığı kenevirin tüm özellikleri unutuluyor, sadece bir uyuşturucu maddesi olduğu akıllarda kalıyor.
Hala bile öyle değil mi?
Olayın sadece Hearst’le olduğunu düşünüyorsanız, yine yanılıyorsunuz. Dönemin ve şimdinin en zengin adamlarından biri olan Rockefeller hiç boş durur mu? Rockefeller’ın petrol şirketinin de en büyük rakibi yine kenevirdi. Çünkü çok daha az maliyetle ve çevreye uygun bir şekilde üretilen biyoyakıt Rockefeller’in pazarını tehlikeye sokuyordu. Dupont şirketinin ana hissedarı Andrew Mellon’da petrol ürünü olan plastik üretmek için patent sahibiydi ve selofan, naylon gibi birçok malzemeyi üretiyordu. Aynı ürünleri doğaya uyumlu bir biçimde yapabilen kenevir ise onun pazar payını yüzde seksene yakın bir oranla baltalıyordu.
Avrupa Birliği’nin 1989 yılında onay verdiği kenevir üretiminin lider ülkesi Fransa’da 10.900 hektarlık bir alanda kenevir üretimi gerçekleştiriliyor. Dünya da yaklaşık 22.850 hektarlık bir alanda kenevir üretimine rastlamak mümkün. Duran, hatta biten kenevir üretimi dünya genelinde yavaş yavaş artarken küresel sektör bu durumdan memnun olur mu dersiniz?
Çok kutuplu bir dünya düzeninin olduğu ve pazar paylarının giderek bölüşüldüğü bir dünyada küresel sektörün dev isimleri bunu engellemek için elinden geleni ardına koymayacaktır.
Erdoğan’ın açıklamasına bir de bu açıdan bakmak en doğrusu. Küresel merkezle mücadele etmenin, meydan okumanın ve Türkiye’yi bağımsızlığa kavuşturmanın yollarından biri de kenevirden geçiyor.
Üretimine başlandıktan on sene sonra Türkiye’nin ekonomisine yüz milyarlarca dolar katkı sağlayacak bir bitkiyi “yeniden üreteceğiz” açıklaması devrim değil, devrim kere devrimdir.
Not: Her yeni yıl, yeni başlangıçlarla geliyor. Bu benim için de geçerli. 5 Ocak günü itibariyle TRT Radyo Haber’de başladığım “Güncelin Nabzı” programı her hafta cumartesi günü saat 19.20’de sizlerle olacak. Beklerim…