Olgunlaştığın zaman sevmek ve sevilmek için çaba harcamazsın. Artık ben buyum! Bu beni seven buyursun gelsin dersin.

Kimi sevebileceğini de az biraz bilirsin artık. Elersin sevebilme ihtimalin az insanları. Eskisinden daha az hayal kırıklıkları yaşarsın. Daha az yorulursun. Daha çok affedip, daha anlayışlı olursun, istemsiz nedensiz. Dünya üstündeki farklılıklara kendi mantığında kınamadan bir açıklama getirip, normalleştirirsin. Olgunlaştıkça sessizliğin sorunlara kavgadan daha çok çözüm olduğunun farkına varırsın. Bir de kendini daha çok sever, daha fazla yalnız kalırsın. İşin tuhafı bundan büyük keyif alırsın. Zaman geçtikçe hayatında kalanların seni gerçekten sevenlerin olduğunun farkına varıp, kıymeti bilirsin. Artık aldatılmakta, kandırılmakta eskisi kadar acı vermez. Verse de artık o acının ilacı ecza dolabında hazırda duruyordur. Sevgiden önce saygıyı tercih edersin. Bilirsin ki her seven seni saymaz. Saygının olmadığı her yerde de önü sonu kıyım olur. En önemlisi de seni mutlu edecek tek kişinin sen olduğunu öğrenirsin. Bunu öğrenene kadar çok acı çekersin ama öğrenirsin. Öğrendikçe olgunlaşır, olgunlaştıkça kendini daha çok seversin!

Zıt kutuplar!

Ne göz varmış be kardeşim sizde… Kadının yediğinde, içtiğinde, gezdiğinde tozduğunda gözünüz vardı. O kadar dediniz dediniz sonunda oldu. Boşandılar! Haberden sonra Acun kendisine kalacakmış gibi sevinen kadınlar var.Şeyma hangi kadın olsa iştahının kabaracağı bir hayat yaşıyordu. Özellikle kadınların eleştirileri ve kötü yorumları eksik olmuyordu kızın hayatından. Açıkçası herkes çıldırasıya kıskanıyordu. Kızın bana ama bal gibide kıskanıyordunuz. Şimdi ben böyle yazıyorum diye zaman zaman kıskanmadım mı? Kıskandım, Allah var yukarıda. Ama beni bu güdüden uzak tutan hep bir düşüncem vardı. Hiç kimse göründüğü kadar mutlu değil. Hiç kimse evde ağlarken, sevdiği ile kavga ederken veya aldatıldığını öyle kolay kolay paylaşmıyor. Hep mutlu en güzel göründüğü ve en güzel anlarını paylaşıyor, anlatıyor. Öyle değilse bile rol yapıyor. Kimin dört duvar arasında ne yaşadığını nereden bilebiliriz. Ne Acun Ilıca’nın ne de Şeyma Subaşı’nın. Çıkan son dedikodulara gelirsek, benden söylemesi hiçbiri yeni değil. Hatta bazıları bayağı eski. Nedendir bilinmez birdenbire ayyuka çıktı. Kaldı ki bu ikilinin evliliğin çok da uzun soluklu olmayacağını bilmek için ila o dedikodulara veya ‘’Yuva yıkanın yuvası olmazmış.’’ ilahi adalet senfonilerine gerek de yok. Bu kadar iş kolik, sade bir yaşamı tercih eden bir adamla taban tabana zıt bir kadın. Ne kadar beraber yürüyebilirlerdi ki. Zıt kutuplar bir yere kadar birbirini çeker. Bir yerden sonra inkar edilmez sonla, birbirini iter!

İz!

Zekeriyya Akbaş fotoğrafçı ve şair. Ayşe Nur Yiğit toplum bilimci. Bu ikili omuz omuza verip, bunca çarpık hayatlara inat. Görüp görmezden gelenlere inat. Duyup susanlara inat. Bir kitap çıkardılar. Kitabın adı ‘‘Z’’. Onlar buna kitap demiyorlar. Bu bir farkındalık projesi diyorlar.

Zekeriyya ve Ayşe şehir şehir, köy köy gezip gördükleri dramlar karşısında kayıtsız kalamamışlar. Onlar anlatmasa belki de kimsenin de duymayacağı hayatların çığlığı oldular. İşin aslı astarı; bu kitap öyle herkesin bildiği kitaplardan değil. 14 fotoğraf, 5 gerçek hikaye ve 3 şiirle anlatmışlar, gördükleri dramları. Dilin zor anlatıp, gören gözlerin dayanamadığı yaşamları. Çocuk istismarını, pedofiliyi, çocuk gelinleri ve şiddetin her türlüsünü. Onlar ‘’Çocuklarımızın yaşı, cinsiyeti, dini, dili, ırkı, şanı, şöhreti ne olursa olsun bu olaylarla karşı karşıya getirilmemeliler.’’ diyor. Biz de hep diyoruz ya, çocuklar korkabilir! Çocuklar susabilir! Ama yetişkinler onlara ses olmalı. Zekeriyya Akbaş ve Ayşe Nur Yiğit susmadı. Ve bizde tekrar hatırlattı. Susmayalım!