Bunları en bâriz şekilde 2013'teki Gezi Olayları'nda gördük. Süzme birer "Gezi zekâlı" oldukları anlaşılınca çadırlarını toplayıp ortadan kayboldular. "Mesele ağaç değil" idi, şimdi de ağaç değil. Çevre falan hiç değil. Yıllarca Kaz Dağları'nın virajlı yollarının üstüne adım başı inşa ettikleri otellerinden şimdi ahkâm kesiyorlar.
Bunları en bâriz şekilde 2013’teki Gezi Olayları’nda gördük. Süzme birer “Gezi zekâlı” oldukları anlaşılınca çadırlarını toplayıp ortadan kayboldular. “Mesele ağaç değil” idi, şimdi de ağaç değil. Çevre falan hiç değil. Yıllarca Kaz Dağları’nın virajlı yollarının üstüne adım başı inşa ettikleri otellerinden şimdi ahkâm kesiyorlar. Zâten “ekolojik tâtil” diye de bir kılıf bulmuşlar. Geceleri gitar eşliğinde devrim şarkıları söylemek için etrâfına toplandıkları ateşin, acaba odunla yakıldığını, odun için de ağaç kesmek gerektiğini bilmiyorlar olamazlar. Bunların yedikleri et de zâten hayvan kesilerek değil, ağaçtan toplanıyor. Ama çok güzel câhil rolü oynayıp “tecâül-ü ârif” yapıyorlar. Milleti de salak yerine koyuyorlar.
Kaz Dağları’na kırk kilometre uzaklıktaki bir bölgede çıkartılacak altının, “çevre sorunu” bahânesiyle engellemek isteyenlerin üstlerinde taşıdıkları ve evlerinde sakladıkları kaç gram hatta kaç kilo altınları var acaba? Bunların yaptığını Karagöz-Hacivat oyununda İbiş yapmaz. Bunların İbişlikleri dağları aştı, denize taştı.
Ayrıntılı bir İbişlik hikâyesi
2012 yazıydı. O zaman oturduğum Bağdat Caddesi’nde henüz iki yaşında olan kızımı gezdirmeye çıkmıştım. Bağdat Caddesi’nde “barlar sokağı” olarak bilinen Caddebostan’a inen yolun köşesinde, üzerinde Green Peace tişörtü olan bir genç kız bizi durdurdu. Kızım bebek arabasındayken durmak istemediği için anketi yürüyerek yapmayı teklif ettim. Green Peace’ci genç, o bölgeden fazla uzaklaşamayacağını söyledi. Anketin konusu, o zamanlar kamuoyunun gündemini meşgûl eden nükleer santraldi. Hemen nükleer santralin zararlarını ve rüzgâr enerjisi gibi alternatifleri anlatmaya başlayacaktı ki, sözünü kestim. Elindeki tablet bilgisayardan, cep telefonundan, dışarıya soğuk su buharı püskürtüldüğü için uzaklaşmak istemediği mekândaki havalandırmadan, etraftaki baz istasyonlarından vazgeçecekse anketi doldurmayı kabûl edeceğimi söyledim.
Anket öncesi verilen eğitimlerde böyle bir duruma karşı bilgi verilmediği için şaşırdı ve ne alâkası olduğunu sordu. Kullandığımız hemen her şeyin elektrikle çalıştığını ve yüksek enerji gerektiren fabrikalarda üretildiği söyledim. Ayrıca rüzgâr ve güneş enerjisi ile sanayi elektriği elde edilemediğini ekledim. Elektrikten fedakârlık etmeyip elektriğin üretilmesi için en temiz yol olan nükleer enerjiye neden karşı olduğunu sorunca iyice şaşırdı. Rüzgâr enerjisinin pek de temiz olmadığını yeni yeni anlıyoruz.
Cihangir ya da Bağdat Caddesi’nde barlarda veya Caddebostan sâhilinde şişe şişe biraları içerek yapılacak çevrecilikle bir arpa boyu ilerleyemeyiz. Bu tip eylemler, yarasa yarasa kendi kendilerini tatmin etmeye yarar.
İmzasız ihbarlar
Sosyal medyada siyanür ile ilgili isimsiz veya takma isimli yazılar dolaşıyor. Bunlardan biri, bu konuda “yüksek lisans” yaptığını iddia eden “Kral Julien” diye biri. İbişliğin bir başka şekli de bu. Adını sanını yazmaya cesâreti olmayan, delikanlılıktan nasibini almamış tipler, iş memleket meselesine gelince mangalda kül, kumsalda kum bırakmıyor. Sosyal medyada paylaşılan bu metinlerle RT zincirleri oluşturuyorlar, kıt akıllarıyla memleket kurtarmaya kalkıyorlar.
Medyada ve sosyal medyada bu kadar gündem olmuş bir konunun, arkasında bit yeniği olmaması mümkün değil. İhâleyi alan şirket, önlerine kemik atmadığı için veya önlerine kemik atan başka şirketler ihâleyi alamadığı için uluyup duruyorlar. PKK’nın çıkardığı orman yangınlarında dut yemiş bülbül kesilenler, şimdi şakıyıp duruyorlar. Ayrıca bunu yaparken insanların çevre duyarlılığını istismar ediyorlar. Zira son on yılda “Bodrum’un yeşilden arındırılması” konusunda sessiz kalırken, ruhsatı 2001 yılında verilmiş bir altın işletmesinin yaygarasını 2019 yılında yapıyorlar.
Hükûmet geç kaldı
Tıpkı Gezi Ayaklanması’nda olduğu gibi, ilgili bakanlık ateş bacağı sarınca devreye girdi ama geç kaldı. Nereden alındığı belli olmayan binlerce farklı dağ fotoğrafı Kaz Dağlarıymış gibi telefondan telefona paylaşıldıktan sonra, ilgili bakanlık, bölgenin Kaz Dağları olmadığını ve siyanür kullanılmadığını açıkladı. Ama birileri, inanmak istedikleri yalanı çoktan uydurmuş ve paylaşmıştı. Geçmiş olsun!
Bölgenin yakınlarından geçen ve hükûmetin son bir-iki yıl içindeki en büyük icraatı olan İstanbul-İzmir otoyolu ile oluşan gündemi saptırmak istiyorlar ve başarılı oluyorlar. Eylem meraklısı “tatlı su sosyal demokratlar”ın yazlık bölgelerde olmasından yararlanarak plânlanan bir eylem ihtimâli gözden kaçırılmamalıdır. PKK’nın çakmak çakar gibi orman yangını çıkardığı bir dönemde, dikkatli ve tedbirli olunması gerekir.
Kanada’nın yaptığı ve “bizimkiler”
“Gelişmişlik” denilen seviyeye mâsum yollarla ulaşılmıyor. G7 ülkelerinin dünyâyı ne hâle getirdiğini görüyoruz. Kanada, yıllar önce son buzul çağından beri (200 bin yıldır) yangın çıkmamış, Trakya büyüklüğündeki bir bölgedeki petrolü çıkarmak için, bölgedeki ağaçları kesti ve petrol çıkarma faaliyetlerine başladı. Bölgedeki petrol çıkartıldıktan sonra yeniden ağaçlandırma yapılacak. Ama Kanada’da “çevre eylemi” falan yapılmadı, çünkü Kanadalılar refah içinde yaşamanın bedelinin ne olduğunu biliyorlar.
“Bizimkiler” ise hiçbir şeyden fedakârlık etmek istemiyorlar ama gelişmiş, modern ve müreffeh bir ülkeden yaşamak istiyorlar. Ayrıca elde edemedikleri her şeyde de hükûmeti suçluyor. Altının hem ekonomik bir güç hem de teknolojik bir ham madde olduğunu bilmiyor olamazlar; hepsi “okumuş çocuklar”, ama “tahsille cehâlet” konusundaki beceri ve ısrarlarını devam ettiriyorlar. Bundan vazgeçerler de, altından gelecek zenginlikten ferâgat ederlerse ben de sonuna kadar “Bizimkiler”in yanındayım; ne de olsa aynı ülkenin insanıyız.