Bugün ne oluyor? Yılan deri mi değiştiriyor? Bu değişim ne zaman ve nasıl gerçekleşecek? Bunlar da gelecek hafta pazartesi yazısına kalsın…"

Geçen pazartesi yazımı şu sözlerle bitirmiştim:

“Teknoloji ve alt yapı değişimi olmadan kapitalizm “kuyruğunu yiyen yılana” benzer. Ancak Marx bütün söyleyeceklerini bitirmeden öbür tarafa göçmüştü. Marksistler bu yüzden her daim yılanın kendi kendini yemesini bekler. Ancak Schumpeter’in gösterdiği gibi yılan kendi kendini yememekte ancak deri değiştirmektedir.

Bugün ne oluyor? Yılan deri mi değiştiriyor? Bu değişim ne zaman ve nasıl gerçekleşecek? Bunlar da gelecek hafta pazartesi yazısına kalsın…”

Bugün buradan devam edeceğim. Temel sorumuz şu: Yılanın deri değiştirebilmesi ne demek ve farklı şekillerde deri değiştirebilir mi? Değişimin zamanını, ne şekilde olacağını ve neye yol açacağını öngörebilir miyiz?

TEKNOLOJİ PARADİGMASI, ARTI DEĞER VE YARATICI YIKIM

Teknoloji paradigması ile kastedilen belli bir üretim teknolojisini karakterize eden temel üretim tarzı ve buna bağlı olarak gereken beşeri sermaye yanında, aynı zamanda, bu teknolojide işlenen ara girdi, hammadde ve temel ürünler, iş yapma tarzı, kullanılan enerji kaynağı, öne çıkan ve lider sektörleri de içeri alan bir olgular ve süreçler kümesidir. Her teknoloji paradigması kendisinden önceki teknoloji paradigmasındaki ana sektörleri de içerir, aynı zamanda eskiden kalma bazı sektörler de eski üretim teknolojisini kullanmaya devam ederler. Bununla birlikte, bir önceki teknoloji paradigmasında bulunan bir kısım sektörler tasfiye olur. Her teknoloji paradigmasında o teknolojiyle birlikte doğan yeni sektörler de ortaya çıkar. Böylece her teknoloji paradigmasında toplam üretimin işkolları bileşimi ve üretilen ürün bileşimi kendinden öncekilerden farklılaşır. Bir örnek vermek gerekirse, kabaca 1930-1980 arasında dünyada hâkim olan mekanik teknoloji paradigmasının temel ara girdileri çelik levha ve çubuklar, sentetik elyaf, bakır kablolar, temel hammaddeler petrol ve pik demir, temel enerji elektrik enerjisi, lider sektörler otomotiv, beyaz eşya ve telekomünikasyon aletleri üretimidir. Genelde üretim kitle üretim sistemi ile gerçekleştirilir. İçinde bulunduğumuz dijital teknoloji paradigmasında ise (tahminen 1980-2030 arası dönem) temel ara girdi çip ve süper iletken maddeler, temel hammaddeler doğal gaz ve silikon, lider sektörler bilişim, e-ticaret, iletişim ve akıllı cihazlar üretimidir. Genelde üretim esnek üretim sistemi ile gerçekleştirilir.

Teknoloji paradigmaları, tıpkı insanlar gibi doğar, büyür, olgunlaşır ve ölür. O teknolojiye karakterini veren sektör, ürün, enerji hammaddesi ve üretim tarzı da aynı şekilde bir ömre sahiptir. Her teknoloji paradigması özellikle büyüme ve olgunlaşma süreçlerinde yüksek artı değer üretir. Artı değer üretilen katma değerin emek değer cinsinden karşılığıdır. Teknolojinin miadını doldurması ve demode hale gelmesi ile birlikte artı değer de azalır. Bu da geçen pazartesi yazımda anlattığım süreç çerçevesinde kaynakların reel sektörden finans sektörüne akarak spekülatifleşmesi, akabinde bir müddet sonra krize yol açmasına neden olur. Kapitalist sistemin kendini yenilemesi için üretimde kullanılan teknoloji paradigmasını değiştirmesi gerekir. Teknoloji paradigmasının değişmesi demek bazı sektörlerin tümden tasfiye edilmesine ve bazı sektörlerde de ciddi yatırımlarla yapının değişmesine, yeni ürünlerin icadına ve yeni sektörlerin yükselmesine yol açar. Yani sistem gelişirken safralarını atmakta, yılan yenilenmek için derisini değiştirmektedir. Çünkü yeni bir teknoloji yeni artı değer, yani yeni kâr olanakları anlamına gelir. İşte Schumpeter’in yaratıcı yıkım dediği ve girişimcileri ana aktör olarak öne sürdüğü süreç budur.

Teknoloji yenilikleri sermayenin ve emeğin verimliliğini ayakta kalan sektörlerde ve özellikle yeni sektörlerde hızla arttırır. Ürünler çeşitlenir, tüketim kalıpları ve yaşam tarzı değişir. Teknolojik paradigmanın ilk iki safhasında (doğum ve büyüme) sermayenin verimliliği ve kârlar artarken üçüncü aşamada (olgunlaşma) kâr artışı yavaşlar ve dördüncü aşamada (ölüm) kârlar düşer. İlk iki aşamada teknolojik yenilenme kârları arttırırken üçüncü ve dördüncü aşamada ise sermaye birikimi ve artan sermaye nedeniyle kârlar düşmektedir. Kârların yeniden artması ve birikim sürecinin devam etmesi için ya teknolojik yenilenme gerekecektir ya da birikmiş sermayenin miktarının azalması…

GÜÇ PAYLAŞIM SAVAŞLARI VE YENİDEN BİRİKİM SÜRECİ

Teknolojik değişim muhakkak üretim yapısını, üretimin kompozisyonunu, enerji hammaddesi ve temel ürünlerin değişimini zorlayacaktır. Ancak bu değişim sermayenin ihtiyaçlarını giderecek düzeyde bir artı değer dolayısıyla kâr sağlayabilir mi? Sağlamayabilir. Ya da, yeni bir teknoloji paradigmasına neden olacak inovasyon ve icatların varlığı garanti midir? Hayır. Yani kapitalizmin geleceği ve sermaye sahiplerinin hiçbir kısıtlama olmadan birikimlerine devam edebilmesi için belli aralıklarla teknoloji yenilenmesi gerekmektedir ama bu süreç sermaye sahiplerinin doğrudan kontrolünde değildir.

Yeni bir teknoloji geliştirilemezse ne olur? Kapitalist sistemin yaşaması için kârların artması, kârların artması için de sermayenin marjinal ürününün artması gerekir. Sermayenin marjinal ürünü teknolojik gelişme ile birlikte artar ve sermaye miktarı arttıkça azalır. Eğer yeni bir teknoloji yoksa ya da yeni teknoloji yeterince kâr yaratamıyorsa, ne olmak zorundadır? Birikmiş sermaye stokunun azalması. Sermaye stoku azaldığında sermayenin marjinal ürünü yükselir ve belli bir gecikmeyle de kârlar yükselir. Pekiyi sermaye miktarı nasıl azalır? Deprem, fırtına gibi doğal afetler yoluyla fabrikaların ve alt yapının kullanılamaz hale gelmesi bir seçenektir. Ama deprem ve doğal afetler de bizim kontörlümüzde değildir. Öte yandan savaşlar, hem insanların kontrolünde ve insanların kararlarıyla çıkar hem de sermaye miktarını yeterince azaltır. O yüzden her teknolojik paradigmanın sonunda, eğer yeni bir teknoloji ve yeterli artı değer artışı oluşmuyorsa, savaşların çıkması büyük olasılıktır. Savaşlar hem sermayenin miktarını azaltacaktır hem de savaş sonrası yeni düzenleme rejimini kimlerin kuracağını da belirleyecektir. Savaşın kazananları masayı kendi çıkarına yeniden düzenleyecektir.

DÜNYA NEREYE GİDİYOR?

Bu aralar gelişmiş ülke iktisatçıları arasında en fazla tartışılan konu bankacılık krizinin bir genel kapitalist krize yol açıp açmayacağıdır. Aslında burada anlattıklarımızın sonucunda şunu söyleyebiliriz: Mevcut teknoloji paradigması “dijital teknoloji”, düzenleme rejimi “küreselleşme” ve sistemin düşünsel dayanağı “neo-liberalizm” olgunlaşma aşamasından ölüm aşamasına geçmektedirler. Eğer nano-teknoloji, biyo-teknoloji ve suni zekâ beklenen artı değer artışını yaratamazsa, 2030 yılına doğru ciddi bir paylaşım savaşı ihtimali bulunmaktadır. Egemen güçler ufaktan ufaktan belli bölgelerde kontrollü çatışmalar çıkarmaktadırlar. Suriye iç savaşı, İran’da halk isyanı ve Rusya-Ukrayna savaşı bu çerçevede ele alınabilir. Bunlar kontrollü ve kısıtlı bir bölgedeki çatışmalardır. Ancak kapitalizmin genel krizine doğru giden bir süreç bizi bir dünya savaşına doğru da sürükleyebilir. Napolyon Savaşları, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları hep benzeri sebeplerle ortaya çıkmıştır. Bugün de bir dünya savaşının çıkmayacağını kimse söyleyemez. Neyse, bu kadar karamsarlık yeter. Cumartesiye daha eğlenceli bir konuyla karşınıza çıkacağım.