Geçen pazar Alsancak Garı'nda harika bir festival gerçekleştirildi. İlk uluslararası gastronomi festivali İzmir'de yapıldı.
Bilirsiniz; İzmir çok kültürlü bir yapıya sahiptir. Ana teması Göç Mutfağı olan Gastrofest de bu manada şehre çok yakıştı. Etrafta yerli, yabancı ünlü şefler, yemek yazarları ve yemek bloggerları yoğunluklu bir kitle vardı. İzmir deyince akıllarına sadece boyoz, kumru ve söğüş gelenleri şaşırtacak zengin şehir mutfağı her detayı ile tanıtıldı. İzmir’in bu kadar iyi bir mutfağının olmasının nedeni aslında alınan göçler ve her göç edenin kendi kültürünü getirmesi ile beraber, reçetelerini yerel ürünlerle de harmanlayarak asimile etmesi… Bunun altını çizmek için Alsancak Garı’nın her yanında tadımlar, hoş müzikler, workshoplar ve sohbetler vardı. Katılanlar keyiften dört köşe, her bir yanda keşifler yapıyorlardı. Günümüz insanları, artık sadece gezmek değil deneyimler yaşamak istiyor: Gastrofest bu ihtiyaca ilaç gibi geldi. Organizasyon kalitesi ile de tatları damakta bıraktı. Bu bağlamda Alaçatı Ot Festivali gibi, İzmir Gastrofest’in de kendine ait sadık kitlesini oluşturacağı kesin! Emeği geçen herkesin ellerine sağlık…
Engin Akyürek’ten Sessizlik…
Oyuncu Engin Akyürek, geçen ay ilk öykü kitabı Sessizlik'i piyasaya çıkardı. 21 öyküden oluşan kitabın tüm gelirini Darüşşafaka’ya bağışlayacağını açıkladı ve geçenlerde bir imza günü de gerçekleştirdi. İzdiham yaşanan organizasyona, Amerika, Brezilya, Porto Riko, İspanya, Almanya ve Meksika’dan gelen hayranları bile olmuş! Mütevazi oyuncumuz kendileri ile tek tek ilgilenmiş. Bunun üzerine Arjantin’de Engin’in orada imza günü düzenlemesi için sosyal medya kampanyası bile başlatılmış! Bu kadar sevilen, oynadığı her rolde gözleri ile bile konuşabilen oyuncumuzun ilk kitabının adının Sessizlik olması bir tesadüf değil bence… Sessizken de anlatabileceği çok şey var insanın; karşındaki konuşurken dinlersin ama sessizse kalbini hissedersin… Bir Ankaralı olarak ekstra sempati duyduğumuz Engin’i Kafasına Göre Dergi’de takip ediyorduk, öykücülüğü de oyunculuğu kadar iyi, şiddetle tavsiye…
Haluk Bilginer ve Kral Lear
Haluk Bilginer’in kurucusu olduğu Oyun Atölyesi’nin bu sezon en iddialı yapımı Kral Lear…
Shakespeare’in muazzam trajedilerinden olan eser, aslında anlaşılması zor bir sembolizm içermekte. Belki de sahneye sıklıkla konmamasının sebebi bu. Haluk Bilginer’in çevirisi ile oyun sadeleştirilmiş ancak şiirselliğinden hiçbir şey kaybetmemiş… Günümüzde de sıklıkla gazetelerde okuduğumuz evlat nankörlüğünün yeni yüzyılın hastalığı olmadığını bir kez daha anlatıyor bize… Sahne kurgusu muhteşem, oyuncular özenle seçilmiş; başroldeki Haluk Bilginer’in performansından bahsetmeye biliyorum gerek var mı… Biz zavallı ölümlüler yine kendisine aşık olarak terkettik salonu. Bilginer, bu oyunu sahneye koymak için kızı Nazlı’nın büyümesini bekliyormuş aslında; ancak Nazlı’nın daha 12 yaşında olduğunu göz önüne alırsak biraz daha zaman var demektir. Umarız Nazlı büyüyünce de baba kızı karşılıklı izleme şansımız olur.
Belgesel Deyince: Şokopop!
Son günlerde her bölümünü 3-5 kere izlemekten kendimi alamadığım bir youtube kanalından bahsetmek istiyorum. ‘ay biliyorsun ben saadece belgesel izliyorum’ diyenlere bile hitap edecek harika bir kanal: Şokopop!
Tanınmamak için beyaz maske ve siyah şapka takarak ve sesini değiştirerek yayın yapan sunucunun gayet profesyonel vıdeo editler ıle hazırladığı belgeseller Türkiye’nın yakın magazin tarihine ışık tutuyor. Her bölüm ‘Burası Türkiye’nin en derin magazin çukuru Şokopop!’ anonsu ile başlıyor ve 90’lardan beri ünlerine ün katan celebritylerimizin buralara nasıl geldiğini eğlenceli bir dille anlatıyor. Seda Sayan için ‘Bir Bacının Anatomisi’, Seren Serengil ve Gülben Ergen için ‘Kan Davası’ dosyaları favorilerimden! Vakit keybetmeden siz de keşfedin…