Ezgi Uzun, kısa bir süre önce yerleştiği Amerika'da, kendi kurduğu prodüksiyon şirketi ve The Fake Magazine projesi ile adından söz ettiriyor.
Ezgi Uzun, kısa bir süre önce yerleştiği Amerika’da, kendi kurduğu prodüksiyon şirketi ve The Fake Magazine projesi ile adından söz ettiriyor. Zaten oturmuş olan bir sektörde genç bir Türk kızı olarak nasıl kendine yer bulduğunu, edindiği tecrübeleri ve yaşadığı zorlukları konuştuk.
Sizi tanıyabilir miyiz?
Marmara Üniversitesi Gazetecilik bölümünden mezunum. Üniversite ikinci sınıfta Esquire Dergisi’nde muhabir/editor olarak iş hayatıma başladım. Burada geçirdiğim iki senede çok güzel deneyimler edindim. O dönem mezun olmamla birlikte hayattan ve mesleğimden beklentilerim artmıştı. Ben de Amerika’ya taşınmaya karar verdim.
Zor olmadı mı birden böyle bir karar almak?
Yaklaşık 5 sene önce New York’a taşındım. Öğrenci olarak gelmiştim aslında ve birçok yeni gelen gibi alışmak ve tam olarak ne yapmam gerektiğini bulmak için olabildiğince zorlu
mücadelelerden geçtim. Amerika her yerden göçmen alan bir ülke olduğu için aslında
Türk olarak burada yaşamanız düşünüldüğü kadar zor olmuyor. Özellikle New York çok
kozmopolit bir şehir. Tabi ki sistemin içine girmek hiç kolay değil, kendinizi dışlanmış
hissetmediğiniz gibi, sistemin içinde bir Amerikalı gibi de hissedemiyorsunuz. Yani bu biraz
zaman alıyor. Amerika’da başarılı olmanın parayla alakalı olmadığını çok net söyleyebilirim. Burada rekabet daha farklı kulvarlarda işliyor. Kendinizi her alanda çok geliştirmeniz lazım. Bazen buranın zorlu hayat şartları sebebi ile insanlar bunu unutuyor ve tıkanmalar yaşıyorlar. Ama genelde Türkler, Amerika’da çok iyi yerlerde konumlanmış durumdalar.
Neler yaptınız daha önce?
Daha önce Esquire’da ve birkaç farklı mecrada daha yazı yazıyordum. Röportajlar, aylık
konular, kapak çevirileri yer yer proje üretimi gibi birçok alanda görev aldım. Medyadan farklı bir sektörde çalışmayı hiçbir zaman hayal etmedim zaten. Bundan çok da emindim. Medya nerede olursam olayım benim yürüyeceğim yoldu. Tabi bu yer Amerika olunca işler beş katı kadar zorlaştı, sıfırdan hiç bilmediğiniz bir yerde hem yeni bir hayat kurmaya çalışıyor hem de kariyer yapmak için fırsatları kovalıyorsunuz. Esquire’daki işimi bırakacağımı açıkladığımda ve aklımdaki fikirleri anlattığımda o zamanki Yayın Yönetmenim Togan Noyan beni çok destekledi. Kendisi daha üniversiteyi bitirmeden beni işe almıştı, sanırım bendeki enerjiyi ve isteği ilk gören kişidir. Kısa sürede üzerime verdiği tüm sorumluluklarla medyanın her alanında başarılı olacağımı fark ettim. Amerika’ya gelişimde de onun yorumlarının çok önemi var. O dönem bana ‘Tamam git ama unutma, sen hep bu işi yapmalısın’ demişti.
The fake magazıne fikri nereden çıktı?
New York’a ilk geldiğinizde tabi biraz bocalıyorsunuz. Özellikle sevdiğiniz işleri, ailenizi
ve arkadaşlarınızı geride bırakıp bambaşka bir kültür içinde kendinizi nasıl bulabileceğiniz hakkında önce pek bir fikriniz olmuyor. Ben şanslıydım. Çünkü en yakın arkadaşımla gelmiştim. O Acun Medya’yı bıraktı ben Turkuaz’dan ayrıldım. İstanbul’da büyüdüğümüz için New York’a da alışmamız uzun sürmedi. Ben, gelmeden önce ‘Kesin oraya gider, blog açarım’ minvalindeki
düşüncelerimi hep dile getiriyordum. Çünkü mesleğiniz belli ve sizi bir anda orada harika bir işe
almaları imkansız. Kendi başınızın çaresine bakacaksınız ya da sisteme –o da şanslıysanız- en küçük çark olarak dahil olacaksınız. Geldiğimde zaten ilk fark ettiğim şey burada medya alanında Türklerin çok da ilerleyememiş olduğuydu.
Birçok ülkenin büyük gazeteleri, haber platformları varken, bizim gibi yaratıcılık alanında
üretmek isteyen gençlerin girip çalışabileceği bir oluşum bulunmuyordu. Ben de ‘The FAKE
New Yorker’ adında bir internet sitesi açtım ve orada Türkçe yazı yazıp, röportajlar yapmaya
başladım. Hedefim daha çok yaratıcı göçmen hikayeleriydi, bu yüzden ilk başta o isimle
başlamıştım. Aslında hedefim bir nevi ‘Bu manyak şehirde yolunuzu nasıl buldunuz? Biri
bunu bana anlatsın!’dı. Aylar geçtikçe Amerika’yı daha iyi tanıdım ve işin aslında çok
daha global olabileceğini farkettim. ‘New Yorker’ kelimesinin işi kısıtladığını düşündüm
ve ‘Magazine’e çevirerek tüm platformu İngilizce yapmaya başladım. En sevdiğim şey
olan bu siteye yazı yazmayı artık yapamıyordum çünkü ana dilim olan Türkçe için bile yazmak deneyim gerektirirken, İngilizce yazı yazmak benim için neredeyse imkansızdı. Ben de farklı bir çözüm olarak video çekmeyi öğrendim ve görsel içerikler yapmaya başladım. Amerika, medya ve film alanında çok ileride. Tabi onlar gibi oyuna katılmam gerekiyordu. İngilizce olması her şeyi daha da hızlandırdı. İşler ilerlerken hayat zorlukları yakanızı bırakmadığı için, her şeyin oturması ve benim hangi alanda ilerleyecegimi bulmam iki senemi daha aldı. Daha sonra, genişleyen network ve çok çalışmayla birlikte video prodüksiyon şirketine döndük ve The FAKE Creative INC. şirketi altında toplandı herşey. Ünlü isimleri çektik, organizasyonlara sponsor olduk, festivallere basın girişi aldık....
FAKE’in özellikleri nedir?
FAKE’in artık oturmuş 3 tane ana başlığı var. Startup’lar, yaratıcı insanlar ve göçmen
hikayeleri. Bu başlık altında içerikler üretiyoruz ve aynı zamanda video prodüksiyon
işlerimizi de bu alanda seçiyoruz. Bu başlıklar haricinde ayrıca kadın organizasyonlarıyla
çalışıyoruz. Kadınlar gelecek dönemde birçok alanda daha da yükselecek ve daha da
güzel varolacağız, bu yüzden bu alana hizmet edecek projeler üretiyoruz.
İçerikleriniz dolu dolu, prodüksiyon da çok iyi, işin içinnde nasıl bir emek var?
İşin arka planında gece gündüz düşünmek, çalışmak ve hatta yer yer gözyaşlarıyla dolu bir hikaye var. Yabancı bir ülkede olmanın ve zaman zaman (özellikle ilk dönemlerde) finansal destek bulmaya çalışmanın zorluğuyla da yüzlerce kez pes etmek istedim. Sıfırdan, başka bir ülkede bir hayalin peşine gitmek ve yoktan var etmeye çalışmak sizi çok zorlasa da, yaşadğınız değişik durumlar çok güzel özellikler de katıyor kişiliğinize. Ne kadar inatçı, hevesli ve zor şartlara dayanıklı olmanız çok önemli. Hafif de sağlam psikoloji istiyor çünkü burada vereceğiniz savaş hiç de dışarıdan göründüğü gibi bir Amerikan rüyası değil. Ama yaptığınız işi artık kendi misyonunuz olarak görünce, ufak ufak ilerlemeye başlıyorsunuz. Şu an ilk çektiğim röportaja bakıp gülüyorum. Aradan geçen 3 sene hem teknik hem kalite anlamında ne kadar da ilerlediğimizi gösteriyor. İşler ilerledikçe çalışma arkadaşlarınız oluyor. Hepsi çok emekle ama en çok da inançla oldu. Sanırım bir işe girişmeden önce, ortadaki o belirsizliğe ve belki uzun süre para getirmeyecek o hayale ne kadar inanabileceğinizle doğru orantılı. Bazen koyduğunuz emek karşılığında, o an sıfır getiri alıp önünü göremeden olduğunuz yerde kalıyorsunuz. Ama hepsi bir yerde bağlanıyor bir gün.
Röportaj yapılacak kişileri nasıl seçiyorsunuz?
İlk zamanlar kişisel olarak buraya nasıl geldiğini merak ettiğim kişilerle yapıyordum. Platform ilerledikçe ve prodüksiyonlar büyüdükçe artık FAKE’in bakış açısına destek olacak ve yeni kapılar açacak kişileri seçiyorum. Kişi seçimlerini genç nesle ilham verecek ve onların işine yarayabilecek işler üzerinden yapıyorum. Amerika’da yaptığınız işi eğer severek ve dürüstçe yapıyorsanız, size destek olacak ve sizi alanınızdaki farklı kişilerle tanıştıracak çok insanla yolunuz mutlaka kesişiyor. Çalışan ve öğrenmeye açık bir insanın burada yerinde sayması neredeyse imkansız. Belki zaman alır, belki doğru yolları bulana kadar yanlış yerlerde zaman kaybedersiniz ama yeterli dersleri aldıktan sonra tam da ihtiyacınız olan kişiler size gelir. Bu yüzden her röportaj, platform için yeni bir değer ve yeni bir proje demek aslında. Virüsten önce organizasyon çekimlerini çok fazla yapıyorduk. Orada tanıştığımız ve enerjisini sevdiğimiz insanlar bize çok güzel network oldu
Bundan sonraki planlarınız nedir?
Artık iki ana alanda ilerliyoruz: Magazine ve prodüksiyon şirketi olarak. Prodüksiyon
alanında özellikle Amerika’da ya da Amerika dışında, buraya açılmayı planlayan
Startup’lar ile çalışıyoruz. Onların tanıtım ve ürün videolarını çekerek onların yatırım
almasına yardımcı oluyoruz. Burada olan şirketlerin sosyal medya videolarını çekiyoruz.
Hikaye anlatımlı röportajlar devam ediyor ve şu an Türkçe platform için hazırlıklar
yapıyorum. Çünkü iki tarafın istekleri ve beklentileri çok farklı. Yine başarılı Türkler’le
konuştuğum, hikayeler anlattığım bir platform olacak. Bunların dışında kreatif hesaplarla
ve kadın dernekleriyle işbirlikleri yaparak marka değerini büyütmeye çabalıyoruz. Yarışın ve
pazarın zorlu olduğu bir ülkede bir nevi okyanustaki o küçük balıksınız, o yüzden
yavaş bile olsa sürekli hareket halinde olmanız lazım. Benim kafamda bir 10 senelik
yapılacaklar listesi var ama burada öğrendiğim en önemli şey sabretmek ve küçükten büyüğe
gitmek. Bu yüzden prodüksiyon alanında büyümek ilk hedefim. Sonra inanıyorum ki şu an hayal bile edemediğim yeni kapılar açılacaktır…