Şimdi aklınıza "İslâm" ve "Müslümanlık" arasında ne fark, diye bir soru gelebilir.
İngilizcenin ontolojik yapısına hâkim olanların kasıtlı tercihleri sebebiyle dünyâya anlatamadığımız çok önemli bir ayrıntı var. Öyle bir ayrıntı ki, “şeytan ayrıntıda gizlidir” sözünü doğrularcasına, oryantalist kurgularla Müslümanların şahsında İslâm’a olmadık tuzaklar kuruluyor, olmadık çamurlar atılıyor.
Bu ayrıntıyı İngilizce ve Türkçedeki kelimelerin birbirlerine ne kadar karşılık geldiği üzerinden açıklamaya çalışayım. Türkçedeki “İslâm” ve “Müslümanlık” kelimelerinin İngilizcedeki karşılığı olarak tek bir kelime kullanılıyor: Islam.
İslamofobi, bu yüzyılın en önemli sorunsalı olarak önümüzde duruyor. Bu sorunsalı, ciddî ve metânetli bir şekilde ele almazsak, İngilizcenin dünya üzerindeki yaygınlığından yararlanarak kurulan düzen devam edecek ve İslâm düşmanlığı artacak. Tek olan İslâm üzerinden yarattıkları yanlış İslâm algısı ile tüm İslâm âlemini, Müslümanların bireysel hatâsı yüzünden kolayca mahkum etmeyi sürdürecekler.
Ne Fark Var?
Şimdi aklınıza “İslâm” ve “Müslümanlık” arasında ne fark, diye bir soru gelebilir. Hatta bu soru, bir cevap beklemekten çok, şaşkınlık ifâdesi de olabilir. Biz bu iki kelimeyi Türkçede her hangi bir art niyet olmadan kullandığımız için, eş anlamlı olarak düşünebiliriz. Biz, “İslâm” ve “Müslümanlık” kelimelerini eş anlamlı olarak kullanıp bu kavramlar arasındaki farkı önemsemezken, İslamofobi tezgâhını kuranlar, bunu önemsiyor ve bizim bu kayıtsızlığımızı bir açık olarak kullanıyor.
Özellikle din sosyolojisi ve din antropolojisi konulu bâzı metinlerde “Islams” (Tam çevirisi: İslamlar) kelimesi kullanıyor. Bu kelime ile anlatılmak istenen ve anlaşılması gereken anlam, “Müslümanlık türleri”dir. Örneğin Anadolu Müslümanlığı, Kuzey Afrika Müslümanlığı, Balkan Müslümanlığı, Uzak Doğu Müslümanlığı vb. Yâni “Allah’ın indindeki din olan İslam”, bir ve tektir, ama İslâm’ı kabul eden insanlar olarak bizler “Müslümanız” ve bizim yaşadığımız da “Müslümanlık”tır. Farklı coğrafî bölgelerdeki Müslümanlık türleri, Kur’ân-ı Kerim’de Allâh’ın çizdiği çerçeve içindedir, ama kültürel sebeplerle birbirinden farklılıklar arz eder.
Biz Müslümanlar olarak, İslâm’a iman eden insanlarız. Dinimiz İslâm’dır. Temelinden çatısına kadar ana özellikleri Allah’ın vahyettiği hükümlerle tespit edilmiştir. Ancak temeli ve çatısı tespit edilmiş olan bu yapının, hem dış görünüşü hem de içeriği farklı kültürlerde birbirinin aynısı değildir. İslâm, Arabistan’da da İslâm’dır, Türkiye’de İslâm’dır. Ancak Arabistan’daki Müslümanlık ile Türkiye’de Müslümanlık arasında dış görünüşte ve uygulamada, birbirine zıt olmayan, farklılıklar var.
Müslümanların yaşadığı coğrafya, İslâm coğrafyasıdır. Tüm farklılıkları içine alır. Ancak “Arabistan İslâm”ı yerine “Arabistan’daki Müslümanların yaşadığı İslâm” yâni “Arabistan Müslümanlığı” kavramının kullanılmasının İslâm’ın esnek yapısını anlatma açısından daha uygun olduğunu düşünüyorum. Aksi takdirde “Arap Müslümanlığı”, tüm dünyaya yayılması gereken “İslâm” olarak sunulmaktadır.
İslâm, Som Altındır
Şöyle bir örnek vereyim. Altın, rafineden çıktığında 99.999 saflıkta bir külçe hâlindedir. Ama o hâliyle ne bir bilezik ya da yüzük, ne de bir gerdanlık ya da küpe olarak kullanılamaz. Saf altın, kuyumcu ustasının elinde ziynet hâline gelir. İster yüzük hâline gelsin, ister bilezik; altın altındır. İslâm da “Allah’ın indindeki din” olarak külçe altın gibidir. Müslümanlık ise aynı altının bilezik, yüzük, gerdanlık, küpeye dönüştürülmüş hâlidir. Altını değişik formlarda kullanmak için bakır karıştırılır ve ayarı değiştirilir; 22 ayar, 14 ayar gibi. Ancak altın, her metalle karıştırılmaz. İslâm’da günah ya da haram olan bir şey, her yerde günah ya da haramdır. İslâm’ın genel çerçevesine aykırı olmayan kültürel unsurlar kabul edilir ve o kültüre has bir “Müslümanlık” oluşur. İslâm, yayıldığı coğrafyalarda, o coğrafyalara mahsus “Müslümanlıklar” oluşturur. Ancak bunların hepsi, İslâm şemsiyesi altındadır. İslâm’ın şartları, her Müslümanlıkta aynıdır. Her Müslüman, nerede olursa olsun, kelime-i şehâdet getirmek, namaz kılmak ve şartları karşılayabiliyorsa oruç tutmak, hacca gitmek, zekât vermekle yükümlüdür. Arabistan’daki Müslüman için geçerli olan şartlar, Anadolu’daki ya da Balkanlar’daki Müslüman için de geçerlidir. Bu şemsiyeden çıkılamaz. Ama nasıl ki, aynı gün içinde olmasına rağmen, farklı coğrafî bölgelerdeki Müslümanlar, farklı sürelerde oruç tutuyor ise, farklı bölgelerdeki Müslümanlar İslâm’ı kendi bölgelerinin şartlarına göre yaşarlar.
Çözüm
Bunca tespit ve teşhisten sonra bir tedâvi ve çözüm önermemek olmaz. İslamofobik kurgunun kelimeler üzerinden oluşturulan yapısına, aynı yoldan müdahale edilebilir. Bu kurgunun etkisini önce azaltmak, sonra da yok etmek mümkündür. Bu amaçla, “Müslümanlık” kelimesine karşılık olarak, hâl-i hazırda İngilizcede var olan “Muslimness” ya da “Muslimity” kelimeleri veya üretilecek başka kelimelerinin için doldurulup kavramlaştırılabilir. Bu yolla “İslâm” ve “Müslümanlık” kavramları İngilizcede de karşılık bulabilir. Böylece Oryantalist düzen, İslâm’ı değil, sâdece onlarca Müslümanlıktan sâdece birine mensup bir Müslümanı bireysel olarak hedef alabilecektir. Bunun için binlere makale, yüzlerce kitap yazılmalı, yüzlerce akademik faaliyet organize edilmelidir.
Gandi’nin dediği gibi, “Kelimelerle düşünürüz ve düşüncelerimiz kaderimizi oluşturur.”