Şüphesiz Libya'daki kazanımlar çok önemli ancak Türkiye'nin, güneyinde toplam 1279 kilometre sınırı olduğu Suriye ve Irak'taki PKK varlığı, ülkenin bekası açısından hayati önemde.

Türkiye son birkaç aydan bu yana sınırları dışındaki iki noktaya tam anlamıyla fokuslanmış durumda.

Biri Libya, diğeri Irak.

Ankara bir yandan, Libya’da Birleşmiş Milletlerin tanıdığı Fayiz Serrac başkanlığındaki meşru Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni zafere taşımaya çalışırken bir yandan da 40 yıldan bu yana Irak’ta çöreklenen PKK’yı söküp atma çabasında.

Şüphesiz Libya’daki kazanımlar çok önemli ancak Türkiye’nin, güneyinde toplam 1279 kilometre sınırı olduğu Suriye ve Irak’taki PKK varlığı, ülkenin bekası açısından hayati önemde.

O nedenle Libya’da olup bitenlerin yanında Kuzey Irak’taki PKK hedeflerine yönelik olarak 15 Haziran’da Pençe-Kartal harekâtıyla başlayan ve Pençe-Kaplan adıyla devam eden operasyonlara bakmakta yarar var.

Öncelikle belirtmek gerekir ki bu bölgede yaşanmakta olan ve yaşanacak olan tüm gelişmeler önümüzdeki Kasım ayında ABD’de yapılacak seçimlerden ciddi bir şekilde etkilenecek.

Bu operasyonların hedefi olan PKK’nın geleceği de biraz bu seçimlere bağlı olacak.

Trump’ın yeniden seçilmesi halinde Filistin meselesi veya başka bir konuda Türkiye ile ciddi bir sıkıntı yaşanmaması halinde büyük ihtimalle Washington’un PKK’ya yönelik desteği giderek azalacak.

Bu, beraberinde diğer bazı batılı devletlerin de desteğini kesmesine yol açabilir ki bu durum PKK’nın tarihe karışmasını sağlayabilir.

Ancak Trump’ın kaybetmesi halinde senaryo tam tersi yönde işleyebilir ki bu durum Türkiye ciddi sıkıntıları beraberinde getirebilir.

O nedenle Türkiye’nin bu beş ayda PKK konusunda atabileceği her türlü adımı atması önemli.

Gelelim operasyona ve etkilerine…

Bu konuda da öncelikle şunu belirtmek gerekir ki bu operasyon PKK’ya yönelik bugüne kadar ki tüm operasyonlardan daha geniş, daha kapsamlı ve daha öldürücü.

PKK, Irak’taki tüm noktalardan büyük bir kıskaca alınmış durumda.

Örgütün Suriye ile bağlantısı da büyük oranda kesildi.

PKK her gün açıklama üstüne açıklama yapıyor.

Küresel güçlerden, bölge ülkelerinden, uluslar arası kuruluşlardan operasyonun engellenmesi için harekete geçmelerini istiyor.

Bunun için başta Avrupa ülkeleri olmak üzere dünyanın her yerindeki destekçilerini sokağa çıkmaya çağırıyor.

Türkiye’de de HDP aracılığıyla sokakları hareketlendirmeye çalışıyor.

Operasyonlarda ağır kayıplar veren PKK, sempatizanlarına “örgüte katılın” çağrısı yapıyor.

Ancak PKK, tüm bu çağrılarından beklediğini almış değil zira tüm şartlar Türkiye lehine.

PKK tamamen bitirilemese operasyonların bu şekilde devam etmesi halinde kısa süre içinde örgütün Irak’taki varlığı minimum düzeye indirilebilir.

“OPERASYON JEOPOLİTİK GELİŞME”

Tabi bu operasyonun etkisi PKK ile sınırlı değil.

Bu konuda en dikkat çekici değerlendirmelerden birisini Irak’ın eski Dışişleri Bakanlarından Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) Politbüro üyesi Hoşyar Zebari yaptı.

Zebari, PKK’ya yönelik bu operasyonları “jeopilitik gelişme” olarak nitelendirdi.

Tam da öyle…

Zira operasyon Irak’taki taşları da önemli ölçüde yerinden oynattı.

O nedenle Irak’taki dengelere, hangi taşın nerede durduğuna ya da hangi taşın nereye geçebileceğine bakalım.

Birincisi ülkede ciddi bir ekonomik kriz var ve petrol fiyatlarının düşmesi sonrası bu kriz derinleşerek büyüyor.

Ülkede son bir ayda hızla artan koronavirüs salgını da cabası.

Mayıs ayında başbakanlık koltuğuna oturan Mustafa Kazımi, dağ gibi sorunların üstesinden gelmek için kapsamlı bir program hayata geçirmeye çalışıyor ancak işi hiç de kolay değil.

Geçtiğimiz hafta ilk kez İran destekli Haşdi Şabi birimlerine yönelik bir operasyon yapıldı ve 20 kişi tutuklandı.

Bu durum Tahran’ı fena halde kızdırdı.

Yani İran, zımni destek verdiği Kazımi’nin düşmesi için Irak’taki gücünü her an topyekûn devreye sokabilir.

Bir diğeri Bağdat ile Erbil arasındaki sorunlar da henüz çözülemediği gibi sorunun büyüyerek krize dönüşme ihtimali var çünkü Kürt yönetimi de ekonomik krizden belini doğrultamıyor.

Hatta bu kriz Kürt yönetimini de bölünmeye doğru götürüyor.

Zira Bölgesel Yönetimi’n ikinci ortağı Talabani’nin partisi Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) hükümetten çekilebileceğini açıkladı.

Daha da ötesi KYB’de, kendi denetimlerindeki Süleymaniye ve çevresinin Erbil’den ayrılıp özerk olmasını hatta yeniden Bağdat’a bağlanmayı savunan sesler dillendiriliyor.

Bu gelişmelerin tümünde iç çekişmeler, siyasi istikrarsızlık ve ekonomik krizlerin büyük etkisi var ancak ancak Türkiye’nin PKK’ya yönelik operasyonu, bu operasyon karşısında her yapının farklı pozisyon alışı, bu ayrışmaları çok daha sert bir şekilde su yüzeyine çıkarmış bulunuyor.

Hoşyar Zebari’nin “jeopolitik gelişme” nitelemesi bu yüzden.

IRAK DA BÖLÜNEBİLİR, KÜRT BÖLGESİ DE…

Bu aşamada PKK’ya yönelik operasyonlar konusunda Irak’taki aktörlerden kimin nerede durduğuna değinmekte fayda var.

Her ne kadar bu operasyonlara “sınır ihlali” diye tepki göstermişse de PKK’nın ortadan kaldırılması Bağdat yönetiminin işine gelir.

Kuzey Irak’taki Bölgesel Kürt yönetiminin büyük partisi KDP de aynı şekilde PKK’nın varlığından ziyadesiyle rahatsız ancak onların içinde de Türkiye’ye karşı PKK’yı destekleyenlerin sayısının azımsanmayacak kadar çok olduğunu bilmek gerek.

Operasyonlar konusunda en agresif tepkiyi Talabani’nin KYB’si gösterdi ve göstermeye devam ediyor.

Hatta Bağdat yönetiminden ve KDP’den Türkiye’yi BM’ye şikâyet etmeye çağırmaya kadar vardırdılar tepkilerini.

KYB dediğimiz parti önemli ölçüde Tahran’ın güdümünde.

Yani İran’ın da Türkiye ile birlikte PKK’ya yönelik operasyon yapıyormuş gibi görünmesine pek kanmamak gerek.

Zira özellikle Sincar ve çevresinde Haşdi Şabi ile ortak hareket eden PKK unsurlarının maaşlarının bile Tahran tarafından verildiği biliniyor.

Ve gelelim yaşanan kriz, siyasi çekişmeler ve Türkiye’nin yürüttüğü operasyonla değişen dengeler sonucunda neler olabileceğine.

Birincisi ihtimal Mustafa Kazımi’nin sorunların üstesinden gelip, kriz aşması ve ülkede istikrarı sağlaması.

Ancak bu ihtimal oldukça güç görünüyor.

Kazımi de bu durumun farkında olduğu için geçtiğimiz hafta “Böyle devam ederse görevi bırakabilirim” diye bir laf etti.

İkinci ihtimal, Kazımi’nın başarısız olması.

Böyle bir durumda kriz ve siyasi kaosun büyümesi kaçınılmaz olur ki ülke Şii, Sünni ve Kürt olarak üçe bölünebilir.

Sadece Irak’ın değil Kürt Bölgesi’nin de kendi arasında bölünmesi ihtimali söz konusu.

KYB, Bölgesel Yönetim’den çekilip Süleymaniye ve çevresinde özerklik ilan edebilir.

Ancak KYB’nin de o bölgeyi tek başına ayakta tutma şansı yok bu durumda ya Bağdat’a bağlanırlar ya da Tahran’a, ki bana kalırsa ikinci olasılık daha yüksek.

Böyle bir durumda Ankara ile tarihi bağlarının bulunan Sünnilerin ağırlıkta olduğu Musul ile büyük bir Türkmen nüfusunun yaşadığı Kerkük Türkiye’ye bağlanma yoluna gidebilir.

Böyle bir senaryo içinde Erbil ve çevresi elinde kalan KDP hangi yolu seçecektir?

Bir avuç toprakla bağımsızlık mı ilan edecek, federasyon olarak mı kalacak yoksa Irak, İran veya Türkiye’den birine bağlanmayı mı seçecek, bağlanmak isterse nereye bağlanmayı tercih edecek?

Kanımca böyle bir durumda KDP’nin de tercihi Türkiye’den yana olacaktır.

Hâsılı kelam hali hazırda Irak’ın geleceği ile ilgili bu senaryoların tümü masadadır.

Türkiye, PKK’yı yok etmeye yönelik operasyonları sürdürürken bu senaryoları da hesap etmeli diye düşünüyorum.