Türk devlet târihimizdeki en alçak hâinlik vakası olan 15 Temmuz darbe ve işgâl girişiminin taşeronu olan FETÖ'ye karşı verilen mücâdele güçlenerek devam etmelidir.
Türk devlet târihimizdeki en alçak hâinlik vakası olan 15 Temmuz darbe ve işgâl girişiminin taşeronu olan FETÖ’ye karşı verilen mücâdele güçlenerek devam etmelidir. Bununla da yetinilmemeli ve son FETÖcü cezalandırıldıktan sonra bile, bu kanser hücresinin yeniden yaşam imkânı bulmaması için tetikte olmamız gerekir.
Ancak bu amansız mücâdele, artan bir kararlılıkla devam ederken, büyük devlet olmanın bize verdiği sorumlulukları bir kenara koyamayız.
Uzun yıllar sürecek olan FETÖ ile mücâdelede kat edilen mesâfe bizi ne zafer sarhoşluğuna ne de atâlet ve yorgunluğa sürüklememelidir. Zira, “topunuz gelin” derken meydan okuduğumuz düşmanlar, biz “ölümüne” mücâdele ederken, şer oyunlarından asla vazgeçmeyeceklerdir. FETÖ ile mücadelenin bize en büyük kârı, bu tip tehlikelerle mücâdele etme becerisi ve bilgisi kazanmak olacaktır.
FETÖ, hâinlik sirkinin en çok reklamı yapılan soytarısıdır. Çıkarıldığı ipte senelerdir yaptığı ayak oyunlarıyla dikkatleri üzerine çekmeyi başarmışlardır.
Müttefikliğin ve ittifakların artık sâdece kâğıt üzerinde “tatlı bir anı” seviyesine düştüğü günümüzde, müttefik müsveddeleri bize, “cambaza bak” demektedir. Geçen hafta gündemi meşgul etmeye başlayan Zafer Çağlayan’ın Amerika’daki dava dosyasına eklenmesi bunun en tâze örneğidir. Fakat, Türk devleti olarak tüm dikkat ve enerjimizi FETÖ’ye harcama lüksümüz yoktur.
Kahramanın bol olduğu gibi, hâinin de bol olduğu bu topraklarda bizim ayaklarımızı uzatıp, İskandinav ülkeleri ya da Kanada gibi gelişmiş ülke olmanın keyfini sürme şansımız yoktur.
15 Temmuz gecesi uçurumdan düşmek üzereyken uyanıp direksiyonu son anda kıran milletimiz, korkulu rüya görmektense uyanık kalmaya râzıdır. Ancak kan çanağına dönen gözlerimiz sâdece FETÖ’ye bakmamalıdır. Tek gözümüzle FETÖ ve FETÖ’yü kukla yapanlarla meşgul olurken, esas gözümüzü kendi ülkümüze memur etmeliyiz.
Yunus Emre’nin yüzyıllar önce dediği gibi, bu yol uzundur, geçidi yoktur; derin sular var.
FETÖ, Gel-gel Yapıyor
Bu zamâna kadar “tuzsuz aşım dertsiz başım” sözünü devlet politikası hâline getirip kendi coğrafyasına antenlerini kapatan bir Türkiye, her türlü oyuna getirilmiş ve Türkiye için özel geliştirilmiş bir sömürge sistemiyle sömürülmüştür. Bütün gürültü, bu sistemin artık eskisi gibi çalışamıyor olmasındandır.
Milletin gönlüne zerk edilen tembellik zehriyle “neme lâzımcılık” anlayışına paçasını kaptıran Türkiye, kendine gelip rüştünü elde edeceği dönemde, FETÖ gibi bir çadır tiyatrosunun cambazı ile meşgul edilmeye çalışılmaktadır.
1919’da Yunan işgaliyle, 1945’ten sonra Komünizm tehdidiyle, 28 Şubat’ta şeriat tehlikesi bahânesiyle meşgul edilip yorgun düşürülen Türkiye, FETÖ’nün “gel-gel” oyunuyla bir defa daha dikkat dağınıklığına sürüklenmek isteniyor.
Uyduruk Adil Öksüz haberleri, tutarsız gözaltı ve serbest bırakmalar, KHK konusu olan ihraçlar, iz bırakan çamur misâli kamuoyunu meşgul etmektedir. Devlet, bir taraftan 15 Temmuz’un hesâbının sorulmasını isteyen ve sabrının sınırları zorlanan kamuoyunu sabırla teskin ederken, diğer taraftan devlet olmanın gereği sebebiyle maalesef ağır işleyen bir hukuk sisteminin çarklarını döndürmeye çalışmaktadır.
Hükûmet, yapay gündemler yerine kendi gündemi ile nice sorunla uğraşırken, onlar yıkmaya kastettikleri devletin hukuk sistemini suistimâl etmektedir.
Pişman Olma Lüksümüz Yok
Bu milletin en kötü huylarını ve zâfiyetlerini iyi bilen algı mühendisleri, toplumsal hâfızamızı çok kolay sıfırlamaktadır. Ne kadar gelişirse gelişsin daha fazlasını isteyen ve bunu da “ne yapıldı ki”, veya “zâten yapması gerekiyor” ya da “kendi parasıyla mı yapıyor ki” gibi vefâsızlık örneği bir anlayışla yapanlar, çadır tiyatrosunun FETÖ cambazından sonra siyâset ya da sosyal alanda sahneye çıkmaya hazırlanan oyunculara gereksiz bir ilgi göstermektedir.
Türkiye’nin 2019’daki seçimlerden sonra pişman olma ve “keşke” deme lüksü yoktur. İlk tecrübesini yaşayacağımız Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde fantezi yapma ve maceraya atılma hakkımız yoktur.
Bilinmelidir ki, FETÖ’yü ipte cambaz yapanlar, FETÖ ile işleri bitince bu terör örgütüne Türkiye Cumhuriyeti kadar merhametli ve hukuk çerçevesinde davranmayacaktır. Bunu yaparken de “sizi FETÖ’den kurtardık; daha ne istiyorsunuz” diyecek kadar yüzsüz olacaklarından kimsenin şüphesi olmasın.
FETÖ’nün sürekli adı değişen üç harfli terör örgütlerinden tek farkı, dört harfli bir terör örgütü olmasıdır. Bu milletin târih boyunca düşmanı hep olmuştur ve olacaktır. Dahası, güçlü Türkiye’nin düşmanları da güçlü olacaktır.