Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus, koronavirüs aşısına erişim olanakları konusunda kaygı verici bir açıklama yaptı.
Sadece yaşamak değil; iyi yaşamak tek tek insanların ve insan topluluklarının temel amacı haline geldi. İyi yaşam ise birbirimizle ilişki halinde kurgulamak zorunda olduğumuz hayat tarzlarımıza bağlı olarak ortaya çıkar. Eşitlik, adalet ve ahlak da bu hayat tarzlarına bağlı olarak kendisini görünür kılar.
Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus, koronavirüs aşısına erişim olanakları konusunda kaygı verici bir açıklama yaptı. Ghebreyesus, “dünya feci bir ahlaki başarısızlığın eşiğinde. Bu başarısızlığın bedeli de dünyanın en yoksul ülkelerinde insan hayatı ve geçim kaynaklarıyla ödenecek” dedi. Bu açıklama, iki konunun tartışmaya açılması bakımından önemlidir. Birincisi insan, ikincisi ise ahlak. Ahlakın insana göre belirlendiği gerçeğini göz önünde bulundurursak konunun, aslında, sadece insanla ilgili olduğu rahatlıkla görülecektir.
İnsan hakkında çok şey söylendi ve yazıldı bugüne kadar. Ne yazık ki onun ne türden bir varlık olduğuna ilişkin sağın bir cevap bulamadık henüz. Çünkü herhangi bir şeyi sadece o şey olarak tanımlamak kolay değil. O halde, yapılması gereken şey çok açık. Bir şeyi o şey olarak tanımlayamıyorsak onun başka şeylerle olan ilişkisine odaklanmamız gerekiyor.
Eski Yunan'da “yaşam/hayat” Zoē ve Bios olmak üzere iki kavramla ifade edilirdi. Bu iki kavram karşılık geldikleri iki farklı alandaki ilişkiler ağı ile birlikte anlamlı hale gelirdi. Zaten, anlam dediğimiz şey de ilişkisizlikten değil; ilişki halinde olmaktan ortaya çıkar. O halde, insan hakkında, bu iki kavramın karşılık geldiği ilişkiler ağını dikkate aldığımızda anlamlı tümceler kurabiliriz.
Yaşam/hayat dediğimiz şey en yalın anlamıyla “canlı” olmaya karşılık gelir. Zoē insanın diğer biyolojik canlı yaşam formlarıyla ortaklığına işaret eder. Burada, canlı yaşam formları arasında bir farklılık yoktur. Her yaşam formu kendi varoluşuna içkin olma halini gerçekleştirir. Bu varoluş sürecinde eşitsizlik/adaletsizlik ve ahlaki olmayan bir durum söz konusu değildir. İnsan ve hayvan iki farklı yaşam formu/türü olarak aynı ortak amaçta birleşir: Canlılığı/yaşamı sürdürmek. Her doğal ve tekil yaşam formunun temel amacıdır bu. Güçlü olan yaşamını sürdürür; güçsüz olan yok olur gider. Yaşamın/canlılığın en basit döngüsü budur. Ancak insan bu noktada kalmadı.
Salt yaşamın, olduğu gibi olmakta olan yaşamın, yani zoē’nin “iyi yaşam” arayışına dönüşmesi bios’ta anlam kazandı. Sadece yaşamak değil; iyi yaşamak tek tek insanların ve insan topluluklarının temel amacı haline geldi. Ne var ki iyi yaşam denilen şeyin anlamı insan ve hayvan arasındaki yaşam tarzına bağlı olarak belirlenemezdi. Çünkü insan nasıl bir yaşam sürdüğünü, yaşantısını kendi türünden olan varlıkların yaşantısı ile ilişkilendirdiği ölçüde belirleyebilir. Onun doğallığı kendi varoluşunu, toplumsallığı ise kendi türünden olan herkesin varoluşunu ilgilendirir. Çünkü doğal varlık alanında geçerli olmayan eşitlik, adalet ve ahlak onun toplumsallığında/siyasallığında ortaya çıkar. Daha açık bir deyişle, iyi yaşam, birbirimizle ilişki halinde kurgulamak zorunda olduğumuz hayat tarzlarımıza bağlı olarak ortaya çıkar. O halde eşitlik, adalet ve ahlak da bu hayat tarzlarına bağlı olarak kendisini görünür kılar.
Salt/yalın yaşamın, toplumsal/siyasal yaşamla bir bütün olarak birleşmesi bir siyasal topluluğun iyi yaşam ya da iyi hayat tarzı oluşturması için zorunludur. Ancak, öyle görünüyor ki, iyi yaşamın gereği olan eşitlik ve adalet ilkelerindeki bozulma Ghebreyesus’un dile getirdiği ahlaki başarısızlığın nedeni haline dönüşmüş. Zayıf olanların toplumsal yaşamın dışına itilmeleri güçlü olanın iyi yaşam arzusunun basamağı haline getirilmiş. Bu durumun son örneğini Avrupa Birliğinin aşı ihracı konusundaki açıklamasında gördük. Birlik üyesi dışındaki ülkelere satılacak aşıların izine tabi kılınması siyasi ve ekonomik yönden sınırlı imkanlara sahip ülkelerin aşıya ulaşabilmelerini daha da güçleştirdi. Bu durum açıkça şunu göstermektedir: Toplumsal krizler ahlaki krizleri doğurmaktadır. Bu ahlaki krizlerin sonucu olarak dünya üzerinde yaşayan insanların büyük bir kısmı eşitlik, adalet ve ahlak gibi kavramların anlamını bulduğu toplumsal yaşamın parçası olmaktan çıkarılmaktadır. Onlar, zoē alanında yaşamak zorunda bırakılmakta ve onların bu dünyadaki varlık nedenleri bios’un iyi yaşam kurgusuna katkı sağlamaya indirgenmektedir. İnsanı sadece “insan” olarak tanımlayabilmenin olanaklı olmadığını, onun ilişkiler ağını dikkate almamız gerektiğini söylemiştim. Bundan hareketle, dile getirdiğim ilişkiler ağını şu sorular üzerinden düşünmemiz gerekiyor: Bazı insanlar başka bazı insanların iyi yaşamalarının araçları mıdır? Bu dünyada bazı insanlar sadece zoon bazıları ise politikon mudur? Ghebreyesus’un yaptığı açıklama ve AB’nin aldığı son karara bakılırsa yanıt “evet” gibi görünüyor.