"Yazarken konuşurken ağzımızı koronayla açıyoruz, yastığa baş koyana kadar başka konuştuğumuz şey yok."
Çin’in Wuhan Bölgesi’nde ortaya çıktığından beri yaklaşık dört aydan fazla geçti. Bu süreçte öylesine hızlı yayıldı ki. Şu an dünyanın birçok yerinde gündemin “acil” koduyla en önemli maddesi. O tarihte kendini gösterip kısa sürede tüm bölgede kendini hissettirmeye başlayan, hızla ülke dışına ve oradan da, yakın ülkeler; Ortadoğu’ya, Avrupa ülkelerine, sonunda Amerika’ya kadar birçok bölgeye yayılan, sonunda tüm dünyanın kabusu haline gelen koronavirüs salgını, artık güncel yaşamımızın olmazsa olmazıdır. Mayıs ayının yarısına geliyoruz daha henüz önümüzü net görebilecek durumda değiliz.
“Yazarken konuşurken ağzımızı koronayla açıyoruz, yastığa baş koyana kadar başka konuştuğumuz şey yok.”
“Televizyon ekranlarında her saat koronavirüs var, gazetelerde, sokakta her yerde var. Sokaklar maskelilerle dolu. Sanırsınız ki; uzaydayız. Öylesine ki, yarattığı korkuyla aklımızı iyice kaybettirebilen bir psikolojinin içine bizleri iyice hapsetmiş durumda. Bir de; pencere aralığından, perde arkasından yaklaşık iki aydır sokağa, özlemle bakan biz 65 yaş üstündekiler de varız. “Evde kal” derken bizleri unutular mı ne?”
Geçtiğimiz haftalarda bunu yazmıştık. Bu hafta yeni bir gelişme yaşandı. Görünen o ki unutulmamışız. Bu hafta hatırlandık.
Bir süredir devam eden hafta sonları sokağa çıkma kısıtlamasında bu hafta ilk kez biz 65 yaş üstülere pazar günü (bugün) 11.00-14.00 saatleri arasında dört saatliğine, çok uzaklara gidilmemesi şartıyla, “hava alma izni” olarak sokağa çıkmamıza izin verilmiş.
“Bu da bir şeydir” diyenler var. “Sokaklarda hiç kimse yokken yalnız dolaşmak iyi değil, ben çıkmam” diyenler var. “Her yer kapalı, sokaklarda koronavirüslerden başka kimseler yok, boş sokaklarda kendimizi daha da yalnız hissederiz” diyenler var. “Hafta arası olsaydı bizler de ufak tefek ihtiyaçlarımızı da karşılardık” diyenler var. Var oğlu var!
Ben “bugün çıkmamayı” tercih edenlerdenim. Ve çıkmayacağım da. Pazar günü; hem gazetedeki köşe yazımı yazacağım, hem de, üniversitede devam eden Bahar Dönemi online derslerde canlı dersim var.
Tüm bunlar olmasa da böyle bir tercihi kullanmazdım. Dışarıdaki durum tam olarak belirginleşmeden, sokaklarda nelerin bizleri beklediği konusunda kesin bir durum yokken, neredeyse iki aydır evde daire kapısını bile açmadığım, hava almak için var olan iki balkonumu kullandığım için “kısa mesafe sokak yürüyüşünden alacağım havaya şimdilik ihtiyacım yok” dedim. Yine de; evlerde unutulmadığımız, hatırlandığımız için teşekkürler.
Bu bir tek şeyde işe yarayabilirdi. O da; yürüme alışkanlığını neredeyse tamamen unutan yaşlı ayaklarımız, unuttuğu alışkanlığını biraz hatırlayıverirdi belki. Ama, aklıma; sokaklarda başıboş gezen, “temas ihtiyacını gidermek” isteyen koronavirüsler geldi, “kalsın” dedim.. Sokaklarda, temas kuracağı hiç kimse yokken sıkıntıdan çift kale maç yapan koronavirüslerle muhatap olmak da istemem zaten. Olmasın, varsın bu hafta da bir süredir alamadığım sokak havasını almayıverip, balkon havası ile idare edeyim. Bu kadar zamandır evdeyim, bir süre daha kalsam ölmem herhalde.
Haftalardır Sağlık Bakanımız tarafından her akşam açıklanan koronaviriüs vakalarıyla ilgili ekranlarda yayınlanan özel bilgi tablosuna bakmak alışkanlık haline geld. Ev içindeki yaşantımızı oradan gelen bilgilerin ışığında ayarlıyoruz. Şu anda varolan sosyal yaşamımız bu. “Önce sağlık, evde kal” uyarılarına uymaktır. “Ne olacak halimiz” demeyelim. Koronavirüs salgınını durduruncaya, virüsü yeninceye kadar mücadeleye devam.
Tartışmaları bir kenara bırakalım. Her akşam yumuşak, güven veren tavrıyla koronavirus vakalarıyla ilgili günlük bilgileri veren Sağlık Bakanımız Sayın Fahrettin Koca’ya da iyice alıştık. Ne kadar tartışılırsa tartışılsın, ilk ağızdan verdiği bilgilere inanıyorum. Bilgi eksikliği ile ilgili her ne “iddialar” olursa olsun, koronavirüs vakaları ie ilgili verdiği bilgilere öncelik tanıyorum.