İngiltere, Avrupa Birliği ile serbest ticaret anlaşması bulunan 70'e yakın ülkenin bir kısmı ile bu anlaşmayı imzalamış ve imzalamak için görüşmelere devam etmektedir.
Avrupa Birliği’nden 01 Ocak 2021 tarihi itibari ile ayrılan İngiltere ile Ülkemiz arasında imzalanan serbest ticaret anlaşması sonucu iki ülke arasında ticaret rejimi belirlenmiş, Türkiye, Gümrük Birliği Anlaşması sonucu elde ettiği kazanımları korumayı başarmıştır.
İngiltere, Avrupa Birliği ile serbest ticaret anlaşması bulunan 70’e yakın ülkenin bir kısmı ile bu anlaşmayı imzalamış ve imzalamak için görüşmelere devam etmektedir. Ticari ilişkiler açısından iyi bir anlaşmadır. Siyasi ve güvenlik boyutuna evrilmesi beklenebilir mi? Elbette olabilir. Ancak, atılacak adımlarda çok dikkatli olmamız gerektiğini tarih bize söylüyor.
İngiltere’nin dünyayı ve özellikle Ortadoğu’yu şekillendirmede ABD ve Fransa’nın çok önünde olduğunu ve hatta onların yol göstericisi olduğuna dikkati çekerek, tarihin yalan söylemediğini, dost ve düşman ayrımına birkaç güzel söylem ile karar verilmemesi gerektiğini hatırlatmada yarar olacaktır diye düşünüyorum.
“GKRY, İngiltere için önemli partner”
27 Ekim 2020 tarihinde İngiltere, Kıbrıs adası güneyinde bugüne kadar ki en kapsamlı deniz tatbikatını gerçekleştirmiştir. Fransa’nın ve GKRY’nin de katılım gösterdiği Limos açıklarındaki tatbikata, İngiltere sancak gemisi HMS Albion ve üç savaş gemisiyle katılmıştır. İngiltere Donanma Komutan Yardımcısı Phil Dennis "Bu harekat Britanya'nın, NATO müttefikleri ve partnerleriyle iş birliği halinde Avrupa'nın savunması ve güvenliğine yönelik taahhüdüne bağlılığını ortaya koymaktadır" demiş ve “GKRY’nin İngiltere için Doğu Akdeniz'de ve Akdeniz bölgesi genelinde çok önemli bir partner olduğunu belirterek, tatbikatın bilgi ve deneyim alışverişi için büyük bir fırsat sunduğunu kaydetmiştir. Tatbikata katılan HMS Albion, İngiliz Donanması'nın 1915'te Birinci Dünya Savaşı sırasında Çanakkale Boğazı'na yönelik saldırıda kullandığı zırhlı ile aynı adı taşıması tatbikatın ayrı bir dikkat çekici yönünü oluşturmaktadır.
Sykes-Picot anlaşmasının Ortadoğu’yu ne hale getirdiğini bilmeyen yok. Devam eden kan ve gözyaşının baş sorumlusu iki ülke ortak tatbikat yapabiliyor. Diğer taraftan İngiltere’nin Balfour Deklarasyonu ile Filistin topraklarında etrafına dehşet saçan, devlet terörizminin en tipik örneğini oluşturan İsrail‘in kurulmasına öncülük ettiği de unutulmamalıdır. Zamanın İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour‘un 2 Kasım 1917'de Yahudi liderlerden Rothchild’e gönderdiği mektup ile başlayan bu süreçte İngilizler Yahudi grupları kullanarak Birinci Dünya Savaşı’nda ABD ve Rusya’yı yanına çekmeye çalışmıştır. Bunun en önemli nedeni ABD Başkanı’nın iki danışmanı ve Sovyet devriminin iki numaralı ismi Leon Troçki’nin Yahudi oluşlarıdır. İngilizleri Balfour Deklarasyonu’nu yayınlama konusunda ikna eden iki isim dikkat çekicidir: Haim Weizmann ve N. Skolov. Bu iki isim, bölgede kurulacak Yahudi devletinin İngiltere’nin Ortadoğu çıkarları için de yararlı olacağı konusunda İngiliz yönetimini ikna etmişlerdir. Bu arada Haim Weizman, 1949 yılında kuruluşunu ilan ettikten sonra İsrail’in ilk Cumhurbaşkanı olmuştur. Balfour Deklarasyonu’nun ilan edilmesinin ardından 9 Aralık 1917 tarihinde İngilizler Kudüs’ü işgal etmiş, Filistin’e yoğun bir şekilde Yahudi göçü gerçekleşmiştir. Balfour Deklarasyonu ile Yahudilere Filistin’de toprak sözü veren İngilizler, Şerif Hüseyin’e de bölgede büyük bir Arap devleti kurulması konusunda da söz vermişti.
“Velinimetime ihanet etmiş asi bir kulum”
Şerif Hüseyin’in oğlu bu durumu şu şekilde nakletmektedir. “Müttefikler daha doğrusu İngilizler, babama Osmanlı İdaresine isyan edip, İmparatorluğun düşmanları ile iş birliği yapmanın karşılığında kendisini Hicaz Krallığına getirmek vaatlerini tuttular. Ancak bir süre sonra Yahudiler onu düşürdüler Suud kral oldu. Babam İngilizlerin himayesinde Kıbrıs’a yerleşti ve orada çok ağır hastalandı. Onu Amman’a getirdim. Bir gün bando İzmir marşını çalarken.-ben velinimetime ihanet etmiş asi bir kulum, günahım büyüktür. Kral olacağımı sandım. Tanrı beni sürgünlüğe düşürdü, hasta oldum, buraya sığındım-sözlerini büyük bir vicdan azabı içinde söylediğini duydum.
İngiltere, Ortadoğu’da Fransa ile birlikte başarısız 16 devletin kurulmasını sağlayarak istikrarsız bir Ortadoğu’nun şekillenmesinin baş sorumlusu olarak 1945 yılında dünya siyasetinden çekilmiş ve yerini ABD’ye devretmiş olsa bile kötülüklerin anası hep İngiltere olmuştur.
Kıbrıs adasını Osmanlı İmparatorluğundan kiralayan, ancak asla geri teslim etmeyerek Kıbrıs’taki mevcut durumun sorumlusu da,1974 yılında Rumların yaptığı katliamlara seyirci kalarak garantörlük hakkını müdahale için kullanmayarak hayatını vahşice kaybeden Türklerin sorumlusu da İngiltere’dir.
İngiltere hep karşımızda olmuştur
Çanakkale’de, İstanbul’un işgalinde, Mondros Mütarekesinde, Sevr Anlaşmasında, Musul ve Kerkük dahil birçok öz be öz Türklerin yaşadıkları bölgelerin yitirilmesinde, Anadolu’nun işgali için Yunanlıları ve Anadolu İhtilalini engellemek için her türlü yolu kullanmada, Bakü’de İngiltere hep karşımızda olmuştur. Ve ilginçtir hep de yenilmiştir. Ancak, Lawrance gibi ajanlar ile insanları satın alarak sonuç elde etmeye çalışmıştır.
Sözde Kıbrıs Cumhuriyeti ile 2014 yılında tek taraflı imzaladığı ve üslerdeki taşınmazların mal sahiplerince kullanılmasını öngören, üsler bölgesinin statüsünün değişmesi anlamına gelen, bu düzenlemenin içeriği hakkında garantör konumundaki Türkiye ve 1960 Antlaşmalarında imzası bulunan Kıbrıs Türk tarafıyla zamanlıca danışmaya tenezzül etmeden anlaşmanın yürürlüğe girdiğini açıklayan İngiltere değil midir?
Uluslararası hukuku çiğneyerek
ABD, Avrupa Birliği ve özellikle İngiltere’nin Kıbrıs Adasına son zamanlarda artan ilgilerinin altında hidrokarbon kaynaklarının yatmakta olduğu aşikardır. Avrupa Birliği’nin, GKRY’ni uluslararası hukuku çiğneyerek hızlı bir şekilde üyeliğe almasının nedeni de budur. GKRY topraklarında Agratur ve Dikelya adında iki askeri üsse sahip olan İngiltere’nin, bu üslerin bulunduğu bölgedeki denizde petrol arama çalışmaları yapmakta, petrolden pay kapmak için askeri üslerini “egemen devlet toprağı” sayarak karasularını 3 milden 12 mile çıkarmaya çalışmaktadır. “İngiltere’nin Ada’da devleti mi var ki karasularını genişletme talebinde bulunmaktadır? Elbette hayır. İngiltere’nin asıl niyetinin petrolden pay kapmak olduğu dikkatlerden uzak tutulmamalıdır.
İngiltere için dost ve düşman tanımı asla olmamıştır. Reel politik yani gerçekler, kısacası İngiltere’nin menfaatinin gerektirdiği ölçüde dost veya düşmansınız. Bu sözleri ABD’nin geçen yıl Türkiye için söylediğini hatırlayalım.