Bugün iktisadi sorunların arkasındaki idari sebeplerden bahsedeceğim.

Herhangi bir ekonominin performansı ağırlıklı olarak temel iktisadi etkenlere bağlı olarak gelişir. Ancak başta ekonomi politikası olmak üzere hükümetlerin uygulayacağı her türlü politika ve bu politikaların uygulanış tarzı da ekonominin performansını etkiler. Bugün iktisadi sorunların arkasındaki idari sebeplerden bahsedeceğim.

SİYASETÇİ VE BÜROKRAT AYRIMI

Bir kapitalist ekonomide (her ne kadar liberal iktisatçılar bundan rahatsız olsalar da) en önemli aktör hükümet ve devlettir. Hükümet, halkın oyuyla seçilmiş siyasetçiler tarafından, yine daha önceden deklare ettikleri dünya görüşleri doğrultusunda güncel politikaları yürütür. Hükümetteki siyasetçiler, her şeyden önce, iktidarda kalmayı önceledikleri için seçim döneminde tamamlayıp oya tahvil edecekleri kısa vadeli politikalara öncelik verirler. Bu da demokrasi oyununun en temel kuralıdır. Devlet ise, aslında, her biri kendi alanında uzmanlaşmış bürokratların, yine her biri millet iradesi (Meclis) tarafından belirlenmiş yazılı kanunlara dayalı, kolektif iradesi demektir. Yani ekonomide hükümetler özelde seçmenlerin genelde milletin isteklerini temsil ederken, devlet yönetimde istikrar demektir. Dolayısıyla siyasetçinin işini bürokrat yapamaz, bürokratın işini de siyasetçi yapamaz. Bunlar birbirinin ikamesi değildir, yani birbirlerinin yerine geçmezler ama birbirlerini tamamlarlar. Bazen bürokrat kökenli olup siyasete sonradan girmiş siyasetçiler görürüz. Bu olabilir, hatta iyidir de… Çünkü siyasetçi şapkasıyla bakarken devletin nasıl işlediğini bilmek, politikalarını devletin teamüllerine ve hiyerarşisine uygun olarak uygulamak hem zaman kazandırır hem de politikanın etkinliğini arttırır. Lakin siyasetçinin bürokrat olabilmesi pek mümkün değildir, çünkü bürokrasinin içinden gelmemiş, onun çalışma tarzını ve kültürünü bilmeyen yöneticiler devletin çalışmasını aksatırlar, dahası idare tarzlarına bürokrasiden tepki ve engelleme gelir.

Pekiyi demokrasiyle idare edilen kapitalist bir ekonomik sistemde siyasetçi ve bürokrat dengesi nasıl sağlanır ve sistem nasıl etkinlikle yönetilir? Aslında ekonomik başarı için temel şart bu dengenin ve işbirliğinin sağlanmasındadır. Bu yüzden devletin idari sistemi çok önemlidir. Tabi ki, bir devletin idari sistemi akşam yatıp sabah kalkınca değişmez. Tabiatı gereği, devlet istikrarı temsil ettiği için, devletin idare tarzında sık değişiklikler hem devlete olan güveni sarsar hem de ekonomide belirsizliğe, istikrarsızlığa ve uygun koşullar oluşursa krize neden olur.

TÜRKİYE’NİN İDARİ SİSTEMİ YETERSİZ Mİ?

Türkiye’de 2017 yılındaki referandumda Anayasa değişikliği ile idari sistem yenilendi. Parlamenter rejimden Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçtik. Ancak Anayasa değişmesine rağmen yeni anayasaya uyum yasaları çıkarılamadı. Onun yerine Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ikame edildi. Devletin ve bakanlıkların yönetiminde kilit konumda olan müsteşarlıklar kaldırıldı, onların yerine ya kurum başkanlıkları ya da bakan yardımcıları ikame edildi. Bürokraside politikaların uygulamasını yürüten temel kurumlar ya edilgen hale geldi ya da tasfiye edildi. Bu da halâ devam eden bazı idari sorunlara yol açtı.

Son zamanlarda hemen hemen bütün yazılı ve görsel basın organlarında hem de sosyal medyada yeniden “güçlendirilmiş parlamenter sisteme” geçilmesi gerektiği, mevcut Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin sorunları çözemediği ve daha da çetrefilleştirildiği konuşulmaktadır. Ben burada iki soru soracağım: Birincisi, parlamenter sisteme geçiş talebi pratik midir ve hemen yerine getirilebilecek midir? İkincisi, sorunların sebebi idari sistem midir, yoksa hal-i hazırda bir idari sistem yokluğu mudur?

PARLAMENTER SİSTEME GEÇİŞ PRATİKTE PEK MÜMKÜN DEĞİLDİR

Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın Akşener’in başını çektiği bazı siyasi liderler “güçlendirilmiş parlamenter sistem” diye bir kavram ortaya atıyorlar. Bu uzun zamandır telaffuz edilmektedir. Parlamenter sistemin özü, esasında kuvvetler ayrılığı değil ama kuvvetlerin birbirini dengelemesidir. Hükümet güvenoyunu Meclisten alır, yine Meclis’te görevine son verilir. Öte yandan Meclis, Yüksek Yargı Kurumlarına adayları atar. Yürütme Meclis’te çoğunluğa sahip olacağı için, belli bir ölçüde Meclis’i kontrol altına alır. Nihayet, Yüksek Yargı da hem Meclis’i hem de Hükümet’i denetler. Bu yönetim altında, eğer Meclis’te çoğunluk sağlanamıyorsa, Meclis aritmetiği çok sayıda partiden oluşuyorsa, o takdirde, kararlar geç alınır, bazı sorunlar sürüncemede kalır. Bununla birlikte parlamenter sistemde her şeyin temelinde Meclis vardır.

Parlamenter sistemde ortaya çıkabilecek siyasi krizleri asgariye indirmek için köklü bir bürokrasi geleneğinin ve sağlam devlet kurumlarının varlığı şarttır. İdeal olanı bu kurumların yönetiminde de, yine kurum içinden yetişmiş personelin veya o konuda uzman akademisyenlerin görevlendirilmesidir. Türkiye’de parlamenter sistemden en büyük yakınma siyasi istikrarsızlık ve bu istikrarsızlığın sonucunda ortaya çıkan koalisyon hükümetleri idi. Bu görüşe göre ülke için alınması zorunlu kararlar ve uygulanması yaşamsal politikalar ya hiç hayata geçmiyordu ya da çok gecikiyordu. Bu yüzden Cumhurbaşkanlığı Sisteminin hız ve etkinlik kazandıracağı söylenmekteydi.

Bugün yaşanan idari ve iktisadi sıkıntıların temelinde Cumhurbaşkanlığı Sistemi olduğunu savunanlar, yeni sistemin vaat edilen hızı ve etkinliğini sağlamadığını söylemektedirler. Ancak bir sistem değişikliği öyle bir gecede gerçekleşemez. İlk önce Y-CHP ve İYİ Parti’nin mecliste yeterli çoğunluğa ulaşması gerekir, (bu çoğunluk Anayasa Değişikliği önerisi için 400 ve kabulü için de yanılmıyorsam 450 milletvekilidir.) Bu iki partimiz yanlarına her biri farklı görüşlerde olan SP, DEVA, GP ve HDP gibi partileri (eğer meclise girebilirlerse) de alarak 400 milletvekiline ulaşabilir mi? Son kamuoyu yoklamalarına göre bu mümkün görünmüyor. Yani muhalefet mevcut desteğiyle Anayasa Değişikliği önergesi bile veremez. Kaldı ki her şeyi tamamlasalar bile, yine Anayasa Referandumuna gitmek gerekecektir. Bu da seçimi kazansalar bile, en az iki yıllık bir süre demektir. (Bu partilerin ortak bir anayasa taslağında anlaşabilmeleri mümkün müdür? O da ayrı bir mesele… DMD) Bu yüzden sorunların çözümünü parlamenter sisteme dönmekte aramak hem pratik değildir, hem de doğru değildir.

SORUNLARIN SEBEBİ İDARİ SİSTEM DEĞİL, İDARİ SİSTEMİN OLMAMASIDIR!

Yazının başında siyasetçi ve bürokrat, hükümet ve devletin ayrı rollere sahip ve birbirini tamamlayan kişiler ve kurumlar olduğundan bahsetmiştim. Yine, daha önce birçok defalar burada yazdığım gibi, devlet anayasayla da idare edilmez, kararnamelerle de: Devlet kanunla / yasayla idare edilir. Kanunun uygulaması yazılı olmayan teamüller ve gelenekler (yani kurum kültürü) vasıtasıyla yapılır. Kanuna uygun olmak kaydıyla uygulanacak politikanın hedef ve amaçlarını da hükümet yani siyaset tayin eder.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçtikten bu yana üç temel eksiklik bulunmaktadır: 1.Uyum yasaları çıkarılmamış, yeni anayasaya uygun olmayan Kenan Paşa’nın kanunlarına kararnamelerle ek yapılmıştır. 2.Bürokratların yerini bazen siyasetçiler, bazen ne siyasetçi ne de bürokrat olan danışmanlar almıştır. 3. Hükümetin işleyişini koordine edecek siyasi bir otorite olmadığı gibi (siyaset kökenli bir veya birkaç Cumhurbaşkanı Yardımcısı) iktidar partisi de kurumsal ve fiili olarak Hükümetten yalıtılmıştır. Bunun sonucunda bütün işler Sayın Cumhurbaşkanı’nın onayına sunulmak durumundadır. Bütün siyasi sorumluluk Sayın Cumhurbaşkanı’ndadır. Ancak bu kimsenin tek başına kaldıramayacağı bir yüktür.

“Hocam nedir yani? Sonuçta sorunları nasıl halledeceğiz?” Bir, sorunların mevcut sistem içinde çözülmesi gerekir. İki, her şeyden önce bürokrasinin, bakanlıkların kurumsal kültürünün ve uygulamadaki etkinliğinin yeniden tesis edilmesi gerekir. Bu da müsteşarlıkların yeniden kurulması ile olur. Üç, AK Parti’nin kurumsal olarak hükümet politikalarında daha belirleyici olması gerekir, çünkü hükümet seçmenlerin isteklerini yerine getirmek için vardır, halkın talepleri Hükümete parti teşkilatı aracılığıyla ulaştırılır. Sonuç olarak, hükümetin iş dünyası kökenli ama siyasetçi olmayan bakanlar yerine partili ve siyasetçi bakanlara yer vermesi gerekir. Dört, Cumhurbaşkanlığı’na politikalar konusunda destek olunması amacıyla kurulan politika kurulları, maalesef istenilen faydayı göstermediği gibi, Hükümetin hatta Meclis’in bile üzerinde bir güç telakkisi yaratmışlardır. Hâlbuki her bakanlıkta işinin uzmanı ve tecrübeli bürokratlar istediği her anda Sayın Cumhurbaşkanı’na gerekli desteği sunabilirler. Bu kurulların bir istişare mekanizması dışında etkinliklerinin sınırlandırılması gerekir. Beş, Hükümetin koordinasyonu için devlet yönetiminde tecrübeli ve AK Parti teşkilatı içinde saygı duyulan, siyaset kökenli bir veya birkaç Cumhurbaşkanı Yardımcısı atanması gerekir. Düşünün, Sayın Cumhurbaşkanı hem salgınla, hem günlük siyasetle, hem ekonomiyle, hem de dış siyasetin cadı kazanıyla mı boğuşacak? Bu hem ona haksızlıktır, hem de aşırı yük oluşturmaktadır.

Ben bu yazımda ideolojik önermelerden ziyade, mevcut sistemin kurallarının netleşmesi, kişi ve kurumların görev, yetki ve sorumluluklarının açıkça belirlenmesi ve bütün bunların Meclis’ten kanun olarak çıkarılması gerektiğini söylüyorum. Şu anki durumda, Cumhurbaşkanlığı Sisteminin idari hiyerarşisi, görev, yetki ve sorumlulukların dağılımı netleşmemiştir. Hem devlette hem de hükümette koordinasyon eksikliği vardır. Bunların giderilmesi durumunda daha hızlı ve etkin işleyecek bir yönetime kavuşuruz.

Hayırlı Cumalar.