İnsanız ve kâinat denilen bu uçsuz bucaksız, sonu başı kestirilemez gerçekliğin bir parçasıyız.
“NİYET ETTİM ALLAH RIZASI İÇİN CİHAD ETMEYE”
İki yıl önce şehit düşmüş bir askerimizin attığı tweet’i yazımın başlığına aldım. Malum bugünlerde yüreğimiz Afrin’de Zeytindalı Operasyonundaki Mehmetçiklerimizde. Türk’ün adaletine bile sığınacak kadar düşmanından emin olan kefere artıklarına merhamet edecek tek askerin Türk olduğunu biliyor namussuzlar! Türkmen köylerindeki halkın sevinçle karışık heyecanını ekranlardan dahi hissedebiliyoruz. Bir küçük Türkmen balasının yanındaki askerlerle çekilmiş fotoğraftaki cihanşümul devletten gelen kodları tekrar canlandırdığımızın, ayağa kalktığımızın sesi değil de nedir? Türkiye Cumhuriyeti topraklarında yaşayan bacılarımızın her ilmeği dualarla örüp adeta bir cevşen nazarı ile işledikleri kışlık giyecekleri göndermeleri ordu-millet dayanışması değil de nedir? Tencereler dolusu yaprak sarmaları, yemekler üstüne üstelik yörük çadırında yaşayan Türkmen ablalarımızın kurban kesmesi, dualarla konvoyları uğurlaması binlerce yıllık dayanışmamızın eseri değil de nedir? Her Türk askerdir. İslam’ın neferidir. Hepimiz böyleyiz şükür. Allah şaşırtmasın ordumuzu muzaffer eylesin. Milletimize güç kuvvet versin. Bütün mazlum milletlerin ümidi olarak varolalım vesselam.
İÇ DÜNYAMIZ; GİZLİ BAHÇEMİZDİR
İnsanız ve kâinat denilen bu uçsuz bucaksız, sonu başı kestirilemez gerçekliğin bir parçasıyız. Öyle ki; gerçek diyebilmemiz için insanın varlığına ihtiyaç vardır. Allah’ü Azzimüşan “İstedim ki bilineyim” diye yüce kitabımızda seslenirken, insanı yaratarak neyi murad etmiştir? Güzeli, iyiliği, sevgiyi ve daha nice güzel duyguları tadıp, yaşamamız için bize bir imkân vermiştir. Yüce Allah’ın popülist bir benlik ile tanınmaya ihtiyacı olmayacağı aşikârdır. Bu nedenle de sevginin bir aşkınlığı ile rahmet olarak taşıp tüm güzellikleri yarattığını görebiliyoruz. Doğanın her an fışkırırcasına her yerden coşup aktığını görebiliyoruz. Her şey biz insanlar için yaratılmış ve bizim emrimize tahsis edilmiştir. Yeter ki biz bu yüce hakikati idrak edebilelim ve dünyada sadece Allah’a kul olabilelim. Şu yüce kainat içinde insan bir küçük nokta gibi görünse de bu nokta içinde koskoca kainat gizlidir. Bu hakikati sadece akılla izah etmemiz mümkün değildir. Aklımızı Kuran’a vurmamız gerekir. O zaman insan, kâinat ve ötesini düşünerek, hissederek şükrederiz. Önce Kuran, sonra Hazreti Peygamberin Kuran’a göre yaşayış biçimi bizim için Kuran’ın beyanı ve tefsiridir. Mükemmel bir inancımız var; kendimizi tanımamız ve kendi gizli bahçemiz içinde inancımız ve inancımızın tezahürü insan olmamız ve inancımızın semeresi salih amellerimiz için. İşte bizim gizli bahçemiz.
Halkın içindeyiz
Yaratılış bireye oradan da toplumun tümüne ve oradan da evrene, bilinmeyene doğru uzanarak bizi düşünmeye iten, aklımızın ufuklarını zorlayan bir sorgulama, öğrenme, anlama, keşfetme serüvenine çekiyor. Bizim halkın içinde çalışırken, gezerken, dostlarla muhabbetteyken dahi kendi içimize çeken, düşünen ve arayışımızın yönünü bulmaya çalışan bir halimiz var. Kuşlar kendi cinsinden kuşlarla uçar misalindeki gibi insan da aynı dili konuştuğunu düşündüğü insanlarla bir çevre oluşturur. İnsan sosyal bir varlık olarak tanımlanır. Bu nedenle de çevresi ile bir bütündür. Ama bu bütünün içinde de kendini anlamaya çalıştığı bir iç dünyası vardır. Bu yüzden de bu özel dünyamızı terk etmeyiz. Orada baş başa kaldığımız ânlarımız kendimizden kendimize akan itiraflar, vehimlerin bizi şaibeli bir duruma getirmesine izin vermemeliyiz. Halkın içinde etten kemikten bir varlık gibiyiz; oysa ruhumuz ancak Hakk’ın karşısında eğilen kutsal bir sorumluluğun neferleriyiz. Halkın içinde Hakla birlikte bir yaşam biçimi ancak ariflerin, zahidlerin, salihlerin bir yaşam biçimidir.
Kafası karışık olmak
Genel anlamda hayatı tecrübeye dayalı olgunluk haliyle açıklayabiliriz. Her devre yaşadığımız sorgulamalar vardır. Çocukluğumuzdaki masum sorgulamalar evet ve hayır mesabesindedir. Gençlikte bunu şiddetli bir karışıklık ve karşı durma haliyle tasvir ederiz. Daha sonrasında hayatı yavaş yavaş cem etmeye başlarız. Artık yanlış doğru diye ayrımlar kalkar. Kafamızda oluşturduğumuz kategorilerin bir hastalık olduğunu anlamaya başlarız. Olaylara daha yukarıdan bakmaya başlarız. Artık ne siyah ne beyaz kalmıştır. Renkler bilemeyeceğimiz kadar çoğalmıştır. Kafa karışıklığını şaşkınlığa oradan da hayrete çevirebilmek Allah’ın bizi yaratma sebebini her an keşfedebilmek demektir. Ruhumuzu farklı bir boyuta taşıyan, özel kapılar açan bu anların yaşanması için kafa karışıklığı başlangıçta makbul kabul edilmelidir. Kafa karışıklığı istişareyi ve muhakemeyi gerektirir. Akletmek ve muhakeme etmek bizi hakikate götürür.
Kesintisiz irtibat
Ben neden bu dünyaya geldim, amacım ne olmalı? Kimim ben? Kendimi nasıl bulacağım? Yeteneklerim, ilgi alanlarım ne? Nasıl mutlu olacağım? Son zamanlarda bu türden sorularla karşı karşıya kalıyorum. Ancak cevaplanması zor olan bir soru. Çünkü her kişiye göre cevabı farklı olan sorular bunlar. Herkesin tecrübesi ve ruhuna üflenmiş renkler başka. İnsan kendi kendisinin sırdaşıdır. Gizli bahçesine aldığı dostları gönlünün ilacıdır. Ama insana en yakın dost Allah’tır. Allah’ı anlatan, yaratanı hatırlatan dost menfaatsiz gerçek dosttur. Nice gönüler vardır ki kendi gizli bahçelerinde Allah’tan başka bir dostları yoktur. Dışarıda birine dilenci diye bakarsın ancak o gönlünde her an Allah’ı ile muhabbettedir. Dileğim; gizli bahçemizde hep güller olsun. Güller açsın. Gerçek dostlara sahip olalım. Onlar bahçemizi gülistana çevirirler.
FOTOĞRAFIN DİLİNDEN
Herşeyin sırrı vardır
Herşey sırlarla yüklüdür. Elektriğin bir kablodan cereyan etmesi, akıp gitmesi akıl sır erdilesi değil!.. Bulutların yüklü olması damla damla yağmur olup toprağa düşmesi rahmet değil midir!.. Toprak kana kana rahmetle buluşacak ki bolluk olsun, bereket olsun. Rahmet ve bereket iki kelimenin birbiriyle yakınlaşmasındaki sır ne kadar da etkiler bizi. Bir cam, cama takılan bir çerçeve, çevrevenin bir sapla işlevsellik kazanması arkasındaki çalınan sırra bağlı. Camın arkası sırlı olacak ki önyüzü sureti yansıtsın. Aynaya bakan bir yüz duygu ve düşüncelerimizin yansıması değil midir!.. Duygu ve düşüncelerimiz sırla dolu bir aynada onlar da sırla yüklü değil midir!.. Herkes ve her şey kendi içinde yaşattığı kutsal bir sırrı vardır. Bir kalemin, bir vazonun, bir küçük portakalın, bir tesbihin, bir mendilin herkese göre ifade ettiği başka bir dünyası vardır. Kelimelerin, kavramların, sayıların, rakamların herkese göre bir gücü ve bir anlamı vardır. O gücü ve anlamı yaşatan inancı ve ümidi vardır. Ayna kadın için icat edilmiştir. Onu tutan el, ona bakan bir yüz kadar güçlü değildir. Yere düşmüş kelimeler bölük pörçük, kalbe batmış cam kırıkları kıymık kıymık, bir kadının sırlı aynadaki sureti hüzün ve ıstırap gibi. Yüzünün sırlı aynadaki ifadesi sanki onun değişmez kaderi. Aynalar kırık olsaydı ne olurdu bu ıstıraplı ve bu hüzünlü bakan yalnız kadının hali!
POZİTİF – NEGATİF
Negatif:
Kahveyi hapishanede içmek
Yalova’da bir işletmeci hapishane konulu bir kafe açmış. Garsonlar ve çalışanlar Guantanamo hapishanesindeki mahkûmlar gibi turuncu giysilerle dolaşıyorlar. İçeride kendinizi bir ABD filmindeki hapishanenin bir karesindeymiş gibi hissederken keyifle içeceğinizi yudumlayacaksınız! Demir parmaklıklar arasında, sabıka odasında elinizde numaralı levha ile fotoğraf çektirip sosyal medyadan paylaşacaksınız. İşletmecinin ifadesine göre özgürlüklerin, fikirlerin kısıtlandığı devir yaşıyormuşuz. Bu kafede insanlar özgürlüğünü hissedecekmiş. Nasıl bir ironiyse bu Allah aşkına. Birde burası çok ilgi gördüğünden bir şube de Bursa’ya açılıyormuş. Kahvenin bir hapishane ortamında neden içmek ister insan; anlamış değilim.
Pozitif:
Bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır
Geçenlerde bir nefes alma arası vermek için komşum kahve içmeye çağırdı. Hasbihal ettik. İyi ki kahve var da bahanemiz oluyor konuşmaya dedik. Kahve kültürünün biz Türklerde önemli bir yeri var elbette. Kız istemelerinde baş aktör, dertlerimizin dermanı hele bir de bol köpüklü oldu mu, sadesi, damla sakızlısı, şekerlisi, ortası mübarek şey insanın tüm yorgunluğunu alır. Eğer bir de ağır ağır mangal ateşinde piştiyse yanında da lokum keyiflerimize diyecek yoktur. Kahve denildiğinde Türk usulü olacak öyle Amerikan, Latte, Cappicino falan güzel bir fincan kahvemizin yerini tutamaz. Kahve huzur ortamında yudumlanır. Karşında bir dost varsa eğer; bir kahve kırk yıl hatırlanır.
PERİSKOP
Bütünlemeye kalmak istiyorum
Özel bir üniversitede ders verdiğim sınıfta bir öğrencim var. Kendisi yarı açık ceza evinde tutuklu. Neden mahkum sıfatını almış, ne olmuş hiç sormadım. Hepimizin başına gelebilecek şeyler onun da başına gelmiş olabilir kim bilir. Bilemeyiz. Değil kınamak, küçümsemek; insanların elinden tutmak şiarımız olmalı. Geçen hafta sonu gerçekleştirdiğimiz final sınavında bana “Hocam ben bu kadar cevaplayacağım. Beni bütünlemeye bırakın” dedi. Oysa iyi bir öğrencimdi. Kısa bir şaşkınlık yaşadım arkasından kendi açıkladı: “Ancak o zaman dışarı çıkabiliyorum.” Bir şey diyemedim tabi. Gereğini yaptım. Diğer yandan başka bir öğrencim “Bütünlemeye kalmam değil mi hocam, kalırsam ortalamam düşecek” dedi. Gülümsedim. Birinin korkusu başkasının kurtuluşu olan şu âlemde hakkın kime ait olduğu konusunda giriştiğimiz iddialar ne gülünç değil mi? Allah’ın hükmünden gayri bir karar yok oysa. Gerçek mahkumiyet ise iddialarımızda tutuklu kalmak olduğunu unutmamalıyız.