Hesap kitap işleri o kadar sosyal bir ihtiyaç olmalı ki, bu ihtiyâcı her yerde karşılamak için hesap makineli kol saatleri de, dijital saat furyasında bir hayli moda olmuştu.
Bilgisayarın henüz “masaüstü” boyutuna gelip yaygınlaşmasından önce en çok kullandığımız elektronik cihazların başında hesap makinesi geliyordu. Bakkallar henüz süper market olmadan ve yazar kasa çıkmadan önce, alışverişin kaç lira tuttuğunu hesaplamak için küçük esnaflar da hesap makinesi kullanırdı. Ayrıca, kısa sürede yaygınlaşan hesap makineleri belki de güneş enerjisinin kullanılmasında öncü olmuştur da diyebiliriz. Hatta sadece doğal güneş ışığı değil herhangi bir ampul ışığı da bu hesap makinelerinin çalışması için yeterli oluyordu.
Hesap kitap işleri o kadar sosyal bir ihtiyaç olmalı ki, bu ihtiyâcı her yerde karşılamak için hesap makineli kol saatleri de, dijital saat furyasında bir hayli moda olmuştu. Böylece “çarpım tablosu”nu ezberlemek gibi bir “matematik” sorunumuz da ortadan kalkmıştı.. Ama sınavlarda hesap makineli saat kullanmak yasaktı. Şimdi bu yasak, cep telefonu üzerinden yapılıyor. Cep telefonlarımız her şeyi(!) yaptığı için, onun kullanılmasını yasaklamak, birçok yasağın tek kalemde uygulanması kolaylığını getiriyor.
Hesap makinesi hayatımızı bu kadar kolaylaştırırken ve bizim matematik becerimizi köreltirken, kim akıl etti bilinmiyor ama hesap makinesini 180 derece çevirip 12 veya 16 basamaklı sayıların yazıldığı tek satırlı ekranlarda bâzı kelimeleri yazmak gibi bir moda yaşanmıştı.
Bu kelimelerden en bilineni de “LEBLEBİ” idi. Hesap makinesinin tuşlarını kullanıp “1837837” sayısını yazdıktan sonra ekranı baş aşağı çevirdiğinizde “LEBLEBI” olarak okunuyordu. Elbette harflerin aksine sayıların büyüğü küçüğü olmadığı (küçük 1, büyük 2 gibi) için, sayılarla yazılan kelimeler hep büyük harfle yazılmış oluyordu ve noktalı harfler olmuyordu.
Hesap makinesiyle yazılan kelimelere başka örnekler vardır: BEBE (3838), GEBE (3836) OBEZ (2380), ELBISE (351873), SEBZE (32835), ZILLI (17712), BESBELLI (17738538), SOSISLI (1751505), BELGESEL (73539738) ve ZELZELE (3732732) bu örneklerden sadece birkaçı.
İyi de neden?
Burada amacım otuz yıl önceye gidip nostaljik şeyler anlatmak değil. O günkü şartlarda teknolojinin en önemli ürünlerinden biri olan hesap makinesi, neden üretim amacının dışında kullanılır ki! Bu, bir rastlantı sonucu bir ilacın başka bir hastalığa da iyi geldiğini bulmak gibi bir şey değil. Bu rastlantı insanlık için olduğu kadar o ilacın daha geliştirilmesi için de bir fırsattır. Fakat hesap makinesiyle (ama sâdece büyük harflerle) bâzı kelimeleri yazmak, ne hesap makinesinin bir üst modelinin üretilmesine ne de insanlara bir katkı sağlamamıştır.
Şimdi de cep telefonu
Seneler önce hesap makinesinin başına gelenler, şimdi cep telefonlarının da başına geliyor. Elimizdeki akıllı telefonlar, neredeyse yemek pişirmek dışında, her şeyi yapabiliyor. Fotoğraf makinesi, kamera, hesap makinesi, ses kayıt cihazı, el feneri, not defteri, pusula, harita, alarm, radyo, televizyon, pikap ya da kaset veya CD çalar, nabız ölçer, adım ölçer ve bilip de kullanmadığımız veya yeni çıkan birçok uygulamayı içinde barındırıyor.
Ama akıllı telefonların başına gelenler hesap makinesinin başına gelenlerden daha acı. Piyasadaki ortalama özelliklere sâhip bir akıllı telefon, insanoğlunu uzay macerasından en önemli adım olan Apollo-13 projesinde kullanılan bilgisayarlardan daha hızlı. Yâni insanın Ay’a ayak basmasına imkân sağlayan bilgisayarlar, şimdiki akıllı telefonlardan çok daha yavaş.
Peki biz elimizdeki bu cihazları ne için kullanıyoruz? Bu kadar gelişmiş cihazları Candy Crush ya da Okey oynamak, makyaj videoları seyretmek, filtreli fotoğraflar çekmek için kullanmak, onlara basit bir hesap makinesi muamelesi yapmaktan, hesap makinesiyle “LEBLEBI” yazmaktan farksız. Ayrıca hesap makinesiyle işlevi dışında oynamak şarjı bitirmiyor, internetimizi yemiyordu. Daha da önemlisi saatin nasıl geçtiğini fark etmememize sebep olmuyordu. Ayrıca cep telefonlarının fiyatlarıyla karşılaştırıldığında hesap makineleri bedavadan biraz pahalıydı. Hiçbir hesap makinesini almak için en düşük memur maaşı kadar para ödemek gerekmiyordu.
Bir taraftan bu kadar gelişmiş cep telefonunu hiç de randımanlı kullanmıyoruz, diğer taraftan onca para verdiğimiz cihazı verimsiz kullanarak hem zamanımızı harcıyor hem de hareketsiz kaldığımız için boyun fıtığından postür bozukluğuna kadar birçok sağlık sorununa dâvetiye çıkartıyoruz.
En pahalı cep telefonu markası olan IPhone’un üreticisi Apple’ın piyasaya değeri 3 trilyon ABD doları. Yâni Apple bir şirket olarak G20 ülkelerinin bazılarının yıllık bütçelerinden daha büyük bir değere sâhip. Bu cihaz üreticilerinden birini bu kadar değerli bir şirket hâline getirecek kadar güçlüyken, biz ona ankesörlü telefon muamelesi yapıyoruz.
Ya sonrası?
Teknolojik gelişmeler bizi şaşırmaktan ulaştıran bir hızla ortaya çıkarken, olmasını arzu ettiğimiz gelişmeler gerçekleşirse onlara ne yaparız acaba? Mesela ışınlanma mümkün hâle gelince, amacı dışında ve verimsiz kullanmak için ne tür gereksiz fikirler üretiriz. Matrix filmindeki gibi istediğimiz beceriyi edinmek için bir makineye bağlanıp o beceriyi dosya indirir gibi beynimize ve kaslarımıza öğretmek mümkün olsa, vücudunuzu bir USB gibi kullanıp becerileri yükleyip yükleyip siler miyiz? İstediğimiz dilden istediğimiz dile anında ve hatasız çeviri yapan cihazlar icat edilse, ilk olarak küfürleri mi öğreniriz?
Maalesef bunlar ve aklımıza gelecek daha nice “kötü kullanım” hesap makinesiyle “LEBLEBI” yazmak kadar masum değil ve olmayacak. Hayâtımızı kolaylaştıran ve bize sanatsal ve entelektüel faaliyetler için zaman sağlayan gelişmeleri, şimdiki cep telefonlarımız gibi, hor ve verimsiz kullandığımız sürece, hep çok işimiz olacak ve hiç boş vaktimiz olmayacak.
En önemlisi
Bütün bunlar aslında daha derinlerdeki bir sorunun işâretçisidir. İnsanoğlunun elindeki imkânları idrak edememe gibi bir özelliği var. Kaliteli olanın farkına varmakta aciz kalıyoruz. Özellikle kaliteli insanları ya değerlendiremiyoruz ya da kalitelerinin altında işlerle meşgul ediyoruz.