Dikkat ediyorum da "kadına şiddet" denince kınayanlar hep aynı.

Hepiniz aynı kuyudan su içip mi çıldırdınız? Geçen hafta Ozan Güven bu hafta Rubato’dan Özer Arkun. Ne oluyor size? Acizliğinizi, ezikliğinizi ne de güzel kamufle etmişsiniz. Erkek dediğin sevdiği, evlenmek üzere olduğu kadına kıyar mı? Kanını döker mi? O kanı temizlerken kendinden tiksinmez mi? 2 gün sonra Özer de çıkıp, “Esas ben mağdurum. Dayak yiyen bendim. Temizlediğim kan da benimdi.” derse şaşırır mıyız? Tabi ki hayır… Dikkat ediyorum da “kadına şiddet” denince kınayanlar hep aynı. Geri kalan sus pus. Özellikle erkeklerden çıt yok. İş böyle olunca aklıma kötü kötü şeyler geliyor. Yoksa hepinizin bir vukuatı var da ondan mı susyorsunuz? Özer’e ya da Ozan’a işiniz düşer diye mi bu sessizlik? En iyi ihtimalle arkadaş torpili geçiyorsunuz. Ne yazık! Yine Sıla’m susmamış! “… Özer Arkun ile profesyonel ve arkadaşlık ilişkimi bitirdim!” demiş. Benzer olaylar başına gelmeden önce de bu kız hep konuşurdu. Hiç adam kayırmadan ağzına geleni söylerdi. Özer Arkun, maalesef ki ben de seni severdim. Ama şimdi elimde olsa, Youtube’da her bir izlememi geri alırdım. Çıktığın tek bir mekana ayak basmazdım.

Sen anlat hocam…

İçimin yağı erdi. Ay Bergüzaaarr ne güzel yaptın sen öyle. Ama Allah var, bunu yapsan yapsan sen yapardın. Kimsenin eline, ağzına düşmeden kendi ipini kendin kestin. Hadi bakalım şimdi desinler… Bergüzar Korel şişman, selülitli, orası sarkmış, burası pörsümüş. Koyduğun fotoğrafa doya doya baksınlar. Yazdıklarını evire çevire okusunlar. Tekrar öğrensinler tek tip, tek tornadan çıkmıyor insanlar. Aslında normal kadınların hamile iken kilo aldığını. Doğumhaneden çıkar çıkmaz eski haline dönülemeyeceğini. Emzirme sürecinde hem kendi hem bebeği için yemesinden içmesinden kısılmaması gerektiğini. Bu kadar özel bir dönemde ne utanılacak ne de saklanılacak bir şey olmadığını öğret. Bunun bir özür, bir ayıp olmadığını anlat. O linç, o kıyım tayfasına boyun eğmemeyi öğret. Bana, bize, unutanlara normal olanı tekrar hatırlat.

Benim hesabım…

Dayatmalı yaşamlar sürüyoruz. Hayatlarımıza korkunç mobingler şekil veriyor. Ve biz de bunların hiçbirine direnmiyoruz. Dur demiyoruz. “Neden? Niçin?” Sorularını sormak aklımıza bile gelmiyor. Bize uygun görülen güzellik anlayışını uygulamak zorunluluğumuz olmuş. Dolgun dudaklı, hokka burunlu doğmamış olabiliriz. Ama öyle kalmak dönemin en büyük suçu. Depresyona girmek için balık etli, yuvarlak suratlı olmamız yeterli. Tartıya çıkarken önce besmele çekilen bir zamanda yaşıyoruz. Hayatımızın hiçbir döneminde matematiğimiz bu kadar iyi olmamıştı. Altın yüz oranını hesapla, göz kaş arası doğru mesafeyi hesapla, günlük aldığın kaloriyi hesapla. Hesapla da hesapla… Hoş, biz hesaplamazsak ne olacak? Bizim adımıza hesaplayıp, sonra da bize anamızdan emdiğimiz sütü burnumuzdan getirecek bir güruh insan var. İşin aslı astarı; onların eline düşeceğime, oturur kendi hesabımı paşa paşa kendim yaparım.