Ankara ile Washington arasında uzun süren çetin müzakereler, didişmeler, çalışmalar sonucunda sağlanan güvenli bölge mutabakatının ayrıntıları belli olmaya başladı.
Habertürk yazarı Muharrem Sarıkaya’nın gündeme getirdiği ve şu ana kadar yalanlanmayan mutabakata göre YPG unsurları bir miktar içeri çekilecek, ortalama yaklaşık 15 km derinlikte üç bant şeklinde güvenli alanlar oluşturulacak, sınırdan itibaren ilk 5 km’lik bantta Türkiye ve ABD ortak denetimi sağlanacak, ikinci 9 km’lik bantta ABD güçlerinin denetimi olacak, 4 km’lik son bandı da yine ABD kontrol edecek.
ABD bu plan ile mealen, bir yandan YPG unsurlarının sınırdan sızarak Türkiye’ye yönelik saldırılarını, diğer yandan kendi güçleriyle ördüğü set aracılığıyla Türkiye’nin YPG’ye yönelik olası operasyonlarını engellemeyi hesap etmiş görünüyor.
Bu plan, 1991’de Kuzey Irak’ta kurulan “Çekiç Güç”ün başka bir versiyonu.
Dışişleri Bakanı önceki gün bir basın toplantısında, ABD Başkanı Trump’ın 20 mil (yaklaşık 32 km) sözünü anımsatarak, "Henüz daha detaylandırılması gereken birçok konu var. Burada amaç bir güvenli bölge oluşturulması. Amaç YPG ve PKK'lıların çıkarılması" dedi.
Belli ki bu mutabakat nihai bir anlaşma değil.
Türkiye, bu mutabakatı bir başlangıç olarak görüyor ve aşama aşama belki de Suriye krizinin çözümü safhasında bölgenin YPG’den arındırılmasını umuyor.
ABD de bu mutabakatla Türkiye’nin olası bir operasyonunu engelleyip biraz geriye çekmiş olsa da YPG’yi korumaya almayı hesaplıyor.
Anlaşılan o ki ABD, YPG’den kolay kolay vazgeçmeyecek.
Türkiye’nin, ABD’nin koruma şemsiyesi altındaki YPG’ye müdahaleleri de hep sınırlı kalacak.
Ne zamana kadar?
En azından ABD’de kasım ayında yapılacak başkanlık seçimlerine kadar bu böyle gidecek.
Çünkü Ankara, YPG konusunda ABD’nin diğer birimlerine göre görece Türkiye’ye daha yakın bir pozisyon takınan Trump’ın elini zayıflatmaktan uzak duracak.
Zira, YPG’ye yönelik kapsamlı bir müdahale, ABD’de “sen müttefiklerimizi koruyamadın” diye Trump’a karşı kullanılacak.
Peki çözüm ne?
Çözüm başka yerde.
Türkiye, kendisi için bir beka sorunu olarak gördüğü PKK/YPG’ye karşı askeri ve diplomasi alanında tüm gücünü seferber ediyor, önemli ölçüde başarılı da oluyor ancak sonuç alamıyor.
Kanımca bundaki en önemli eksik bu çabaların siyasi ayağının yetersiz kalması.
Güvenli bölge mutabakatı kapsamında ABD’li ilk heyetin geldiği gün AK Parti 18’inci yaşına girdi.
Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere AK Parti yöneticileri geleceğe yönelik umut dolu mesajlar verdi.
Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş da yine Habertürk yazarı Muharrem Sarıkaya’ya yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha önce gündeme getirdiği “Türkiye İttifakı”nı anımsatarak yeni dönemde daha kapsayıcı bir dil kullanacaklarını ve demokratikleşmeye öncelik vereceklerini söyledi.
Kanımca bunlar iyi ama eksik ve yetersiz.
Türkiye’nin AK Parti’ye, AK Parti’nin yeni bir vitrinle, yeni bir vizyonla hem Türkiye hem dünya sahnesine çıkmaya ihtiyacı var.
Hükümet geçtiğimiz dönem askerlik sisteminde devrim niteliğinde değişiklikler yaparak yürürlüğe koydu.
Ancak bunun kamuoyundaki olumlu yansıması oldukça sınırlı kaldı.
Yine AK Parti’nin en keskin muhaliflerinden biri olan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyizoğlu’nun bile devrim diye nitelendirdiği yargı reformu hazırlandı ve önümüzdeki dönem Meclis gündemine getirilecek.
Ancak bu konuda da toplumda ciddi bir yankı ve heyecan yok.
AK Parti, vitrinini ve vizyonunu yenilemeden atacağı her adımın etkisi sınırlı kalacak.
AK Parti, vitrin ve vizyonunu yenileyerek kapsamlı reform paketleriyle gerek iç siyasette gerek dış siyasette güçlü hamleler yaparak hem içerdeki gerilimi azaltabilir hem de dış güçlerin keskin Türkiye karşıtlığını törpüleyip ittifak ilişkilerine dönüştürebilir.
Aksi halde, içerdeki gerilim tırmanmaya, dışardaki kıskaç daralmaya devam eder ki, Türkiye için en büyük beka problemi bu olur diye düşünüyorum.