Amerikan dolarının üzerinde Allah'a güveniyoruz yazar. İnsanlardan bazıları Allah'a güvenmek yerine üzerinde o ifadeler olan paraya güvenir.
Para, özünde kağıttır ama ona yüklenen anlamla dünyanın her yerinde bambaşka bir kimliğe bürünür. Onu elde etmek uğruna türlü yollara başvuranlar görülmüştür. Oysa dünyanın en büyük ve sahici para birimi güvendir. Elbette aramızdai sözleşmelerden vazgeçip birbirimize körü körüne güvenelim demiyorum. Zaten aramızdaki sözleşmeler de güven olmadığı zaman birer kağıt parçasından başka nedir? Güven sadece parayla ilgili değil. Mesela medya. Güvenilir olmazsa gazeteler kağıt israfından başka bir şey değildir. Güven olmadığı takdirde siyaset de laf kalabalığından öteye gidemez. Geçen günlerde Tüketici Güven Endeksi açıklandı ve bu endekse göre Türkiye karamsar bir ruh haline girmiş. Bazen artar, bazen azalır, muhatapları gerekli dersleri çıkarır diye düşünüyorum. İçinden geçtiğimiz zor günlere rağmen genel manada ülkemize güvendiğimizi düşünüyorum. Bunun farklı göstergeleri var. Seçimlere katılım oranı en yüksek ülkelerden biriyiz ve bu da insanların geleceğe duydukları güvenin önemli bir göstergesi. 19 Mayıs’ta Cumhurbaşkanı ve siyasi parti temsilcileri Samsun’da bir fotoğraf karesinde buluştu. Bunun da birbirimize güvenin önemli bir göstergesi olduğunu düşünüyorum. Bunlar genel manzaradan kesitler. Daha özele inip kendimize gelelim.
Birey olarak nelere güveniyoruz? Rızkın Allah’tan geldiğine ve gayretimize mi güveniyoruz yoksa birilerinin bizim için iyi şeyler düşüneceğine mi güveniyoruz? Türkiye’nin büyük çoğunluğu bu topraklara güvenir.Tevekkülle harmanlanan bir azimle yoğrulmuştur bu toprakların harcı. Gelen yeller sadece toz alır. Madem her şey bu kadar net niye bir şeyler anlatacağım diye çabalıyorum?
Güvenin sadece var olması yetmiyor. Onu çoğaltmamız ve deyim yerindeyse güven reaktörleri üretmemiz gerekiyor. Nükleer enerjiden daha fazla ihtiyaç şey budur. Peygamber Efendimiz, nübüvvettinden önce güvenilir kelimesiyle tanımlanıyordu ve insanlara ilahi mesajı taşırken elinde bu manevi sermayeden başka bir şey yoktu. Ülkelerin gücü güvenilir insanların sayıları ve niteliği ile doğru orandadır. Geçen yıllarda Üsküp’e giden annemin oralarla ilgili ilk gözlemi şu olmuştu: Her yerde avukat ve noter tabelası gördüm. Demek ki insanların birbirine güvenmekle ilgili problemleri var.
Güvenin yokluğu toplumda iş yapmanın da geleceği inşa etmenin de zorluğunu da gösteriyor. Bunun için evlilik akdi yapılırken “iyi günde kötü günde” diye bir ibare geçer çoğu zaman ve ne hazindir ki biten evliliklerden daha önce güven biter. Güven bitince birey biter, güven biter. Hayıflanmanın zamanı değil, yapmamız gereken ailemizden başlayarak etrafımız için kocaman bir güven çemberi tesis etmek. Bunun için de ihtiyaç duyacağımız ikili: Dürüstlük ve merhamet.
Gülüp geçiyor musunuz? Üzerinde dünyayı yönettiğini iddia eden yeşil kağıt parçasına güveniyorsunuz da neden kendinize güvenmeniz gerektiğini söyleyen bu kağıt parçasına güvenmiyorsunuz.