-Korku "Karanlık Tarafa" giden yoldur. Korku öfkeye götürür.
-Korku “Karanlık Tarafa” giden yoldur. Korku öfkeye götürür. Öfke de nefrete… Nefretin sonunda da acı çekilir… Efendi Yoda, Jedi Üstâdı
Dünyaca ünlü Star Wars serisi, aslında, doğu mistisizminden alınmış bir çok tema taşır. Bir nevi İran menşeli düalizm ile Ortadoğu’nun kadim (ta Asur’a kadar giden) Mesih Kültü’nü (buradaki Mesih kurtarıcı kişilik olarak Anakin Skywalker’dır) bir bilim kurgu hikâyesine yedirmiş bir senaryoya dayanır. İlk üç film tam bir Amerikan propaganda şaheseriydi. Sith Lordları ve “Karanlık Taraf” baskıcı / zalim / despotik Sovyetler’i ima etmekteydi. Jedi’lar ve “Aydınlık Taraf” da, merhum Cumhurbaşkanı Demirel’in veciz ifadesiyle “Hür Dünya İttifakı’nı” temsil etmekteydi. Sonraki üç film ise olayların başlangıcına götürdü seyirciyi… Zalim ve karanlık Sith Lord’larının galaksiyi nasıl ele geçirdiğini anlattı.
Yukarıda Efendi Yoda’nın bilinen bir sözü bulunmaktadır ve bir kişinin “Karanlık Taraf’a” nasıl geçtiğini anlatır. İkinci seriyi izlediğimizde “Karanlık Taraf’ın” yöntemini de anlarız… Fakat, başka bir şey daha anlarız: Sith Lordlarının çalışma tarzı, “hür ve medeni dünyanın” çalışma tarzına benzemektedir. Yani, aslında bize Sovyetler karanlık taraf diye anlatılırken gerçekte karanlık taraf tam da onların karşısındaki ittifakmış. Burada da korku anahtar kelimedir. Korku özü itibariyle kaybetme korkusudur: İnsan ancak sahip olduğunu kaybedebilir, sahip olmadığı bir şeyi kaybedemez. İnsanın sahip olduğu eşya, zaman içinde ona sahip olmaya başlar ve insan o sahip olduklarına bağımlı hale gelir. Öyle ki, onları kaybetme olasılığı insanı dehşete ve öfkeye sürükler. Dünyaya öfke, topluma öfke, çevresine ve ailesine öfke… En nihayetinde kendisine duyduğu öfke… Bu bir sonraki aşamada nefreti getirir, kendisinin sahip olmadığı eşyaya sahip olanlara duyulan nefret… Bu da sonunda çatışma ve acı getirir. Kişiliği ve değerleri kırılmış kişi, artık nefret dolu ve en ilkel duygularının esiri olarak “Karanlık Tarafa” kayar… Anakin Skywalker bu şekilde Darth Vader’a dönüşür…
Kapitalizm de tam bu şekilde çalışır. Atlantik merkezli emperyalist gücün varlığının temeli de kapitalizmdir. Bireysel mülkiyet ve kitlesel tüketim insanlarda sahip olma ve sahip olunana bağlanmaya yol açar. Bugün kim cep telefonsuz yapabilir ki? Veya TV’siz? Veya bulaşık makinası, mikro dalga fırın ve mutfak robotu olmadan gelinleri nikâh masasına oturtabilir misiniz? Bu sahip olunana bağımlılık onları kaybetme korkusunu da beraber getirir. Sahip olduğu gücü, serveti ve itibarı kaybetmek pahasına bugün hangi Ademoğlu kendi yaradılışından kaynaklanan erdemlerinden ve ilkelerinden vaz geçmez? Maalesef çok azımız. Çünkü sahip olduğumuz güç, servet veya itibar olmadan yaşayabileceğimizi düşünemeyiz. Bu da yozlaşmamıza ve bize sahip olduklarımızı verdiğini sandığımız sisteme biat etmemize yol açar. İşte “Gücün Karanlık Tarafı” bizi böyle avuçlarına alır: “Aman efendim, sırası mıydı şimdi bu kadar yüksek perdeden konuşmanın?” “Amerika’yla kavga etmek bize mi düştü?” “Ya döviz kaçarsa, ya AB bizi reddederse?” “Aman, PKK’ya ses çıkarmayalım, Barzani’yle iyi geçinelim, zaten Kürt Devleti kurulacak! ABD çok kararlı…” “Nükleer santral çok yanlış, hele Rusya’yla birlikte kurarsanız, ne deriz biz ‘Medenî Dünya’ya’?” “Üçüncü Köprüye ne gerek vardı?” “Biz barışçıyız, silah sanayi kurulmasına karşıyız!” “Her yerde FETÖ ve herkes FETÖ’cüymüş; insanlar mağdur ediliyor. Yazık!” ”Bu ve benzeri cümleleri Amiral Gemilerinden, “Endişeli Muhafazakârlardan” ve “Tatlı Su Solcularından” bol bol dinledik son günlerde. Hatta bazı iktidar partisi mensuplarından “Sırası mıydı şimdi icat çıkarmanın? Ne güzel iş çeviriyorduk Erbil’de… Reis de fazla oluyor artık.”, dendiğini işitmekteyiz. Sırf bireyler mi bu haldedir? On yıllar boyunca Hür (!) Dünya İttifakındaki ülkelerde iktidarlar ellerindeki iktidarı kaybetmemek için ABD’nin suyuna gittiler, haraç ödediler… Biraz diklenen olursa ya darbeyle, ya ekonomik krizle ya da skandallarla cezalandırıldı. İşte “Gücün Karanlık Tarafına” giden yol da, “Gücün Karanlık Tarafının” hakimiyeti de bu kaybetme korkusuna, etrafımızdaki dostlarımıza düşman olmamıza ve bir araya gelememize bağlıdır. Sabık Başbakanı’mızın deyimiyle “Kak Mesut” ve avanesinin başına gelenler bugün bu korkuların abartılı olduğunu göstermektedir. Kak Mesut’u ilk satan Kasabanın Şerifi olmuştur. Çünkü şunu unutmayalım: En büyük Sith Lordları bile önce kendi çıkarını düşürür ve zoru görünce hemen yolunu değiştiriverir.
Pazartesi yazımda ABD’nin en çok Türkiye’den korktuğunu yazmıştım. Türkiye’nin ne askeri gücü ne de ekonomik gücü ABD’yi ürkütmez, heyecanlandırmaz bile. O halde nedir bu korkunun sebebi? “Gücün Karanlık Tarafı” Türkiye’den endişe etmektedir çünkü:
• Türkiye yıllar boyunca bu bölgede Atlantik Paktı’nın saf ve iyi kalpli askeri olmuştur. Türkiye’nin ikamesi olacak bir güç de bulunmamaktadır. Bu yüzden, Türkiye’yi kaybetme tehlikesi doğunca paniğe kapılmışlardır. Baskı ve şantajla yola getirmeye çalıştılar, başaramadılar. Belki şiddeti arttırarak bir müddet daha deneyebilirler ama bu saatten sonra da Türkiye’yi baskıyla yıldıramazlar.
• Türkiye bütün bir İslam Dünya’sının, Balkanlar’ın, Türk Dünyası’nın ve ezilen milletlerin üzerinde manevi ve psikolojik etkiye sahiptir. Eğer bu ülkelerde korkuya dayanan “Karanlık Tarafın” gücünü kıracak bir aktör varsa, o da, Türkiye’dir. Bu yüzden Türkiye’den korkmaktadırlar.
• “Gücün Karanlık Tarafı’nda” kural bir Sith Lordu’nun kendi çırağı tarafından öldürülmesidir, çıraklıktan ustalığa geçişte son sınav budur. Eğer ABD emperyalizmiyle onun silah ve yöntemleriyle mücadele edilirse “Gücün Karanlık Tarafı” kaybetmez, ABD’yi yenseniz bile “Karanlık Tarafın” yeni lideri siz olursunuz. İşte Türkiye, alternatif bir dünyanın şekilleneceği tarihi birikime ve dünya görüşüne sahip olduğu ve bunlara dayanarak Batı Emperyalizmini kendi temellerinden sarsabilme gücüne sahip olduğu için ABD korkmaktadır.
“Allah’ını seversen Hocam, ‘Ayranı yok içmeye…’ derler adama, Türkiye’nin hangi alternatif sisteme ön ayak olabileceğini sanıyorsunuz?” dediğinizi duyuyorum. Buna cevabım var, ama bu uzun bir meseledir. İsterseniz “Aydınlık Tarafın Yolu” ve Türkiye’nin (olması gereken) tercihini pazartesiye bırakalım. Hayırlı Cumalar…