Mesele giderek basitleşiyor. "Üst akıl" dediğimiz aklın giderek belirginleşmesinden ve korkulacak kadar zeki olmadığının ortaya çıkmasından bahsediyorum.
Mesele giderek basitleşiyor. “Üst akıl” dediğimiz aklın giderek belirginleşmesinden ve korkulacak kadar zeki olmadığının ortaya çıkmasından bahsediyorum. Bu arızalı akıl, hangi istihbarat servislerinin hangi kanatlarının, hangi finansal güçlerin hangi isimlerinin, hangi devletlerin hangi derin unsurlarının bileşkesidir, detaylı tarif etmek hala çok zor. Fakat ehemmiyeti yok.
Şunu biliyoruz. Başta Amerika olmak üzere, İngiltere, İsrail, Vatikan, Almanya hemen sayılabilecek ülkeler. Yahudi sermayesi/aileleri belli. (İsimlerini yazması bile zahmetli. Biliyorsunuz. R ile başlıyor ilk ikisi…) Soros ve benzeri isimlerin yönettiği sivil toplum kuruluşları… Fetoş gibi ilginç taşeronları… Kurdukları legal, illegal örgütler… Birleşmiş Milletler, Unesco, Dünya Bankası…
El Kaide, IŞİD, PKK, YPG, PYD sayın sayabildiğiniz kadar. Salon erkeği oyuncuları da var. Kucağa oturmuş din adamı kılıklı şarlatan oyuncuları da… Dağ eşkıyası da var. Şehir eşkıyası da. İnsana saygıları yok. Öldürmekle ilgili bir tereddütleri yok. Dini, ahlaki, mantıki bir değerler sistemine ait değiller. Güç ve şeytani fantezileri kutsalları olarak sayılabilir.
Dünyayı bugüne kadar, tarih boyunca öldürerek, gasp ederek, çalarak, sömürerek edindikleri büyük sermaye ile ve sadece şirketleri değil her ırk ve inançtan insanı da satın alarak yönettiler. (Bu satın alma işinde para çaresiz kalırsa, Fetoş’un yaptığı gibi kaset ve şantaj türü kolaylıklar da var tabii.) Ülkeler ve milletler üstü bir güç. Ahmak bir “üst akıl” gücü.
Yanınızda yörenizde adını koyamadığınız tuhaflıklardan tutun da, Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’yi hepten rezil kepaze edişine kadar her türlü acayipliğin arkasında bu sınırsız maddi gücün karanlık detaylarının varlığını düşünebilirsiniz.
(FETÖ medyasının kapanmasına itiraz etmesi başka nasıl açıklanabilir?) Derken “one minute” ve “dünya beşten büyüktür” itirazıyla başlayan şaşkınlık. Nereye varır işin sonu; göreceğiz. Bu büyük ama ahmak güce şimdiye kadar basiretle ve temiz bir inançla kafa tutan olmamış. Veya bu kadar tesirlisi Allah’ın hikmeti, Recep Tayyip Erdoğan’a nasip oluyor.
Onun liderliğinde bize yani… Zulme karşı omurgalı duruşumuz. Mazluma şefkatle yaklaşmamız… Daha dün IMF borçlarını ancak ödeyebilmişken, şimdi yardım elini dünyanın her yanına uzatmaya çalışıyor olmamız… (Kendi ihtiyacı varken, başkasına yardıma koşmak “isar”dır. Allah’ın çok beğendiği, peygamber efendimizin şiddetle tavsiye ettiği bir fazilettir.)
Geçmişimizden de tevarüs ettiğimiz haklı bir doğal liderlik yüklüyor omuzlarımıza… Ve bu yükü layıkıyla taşıyabiliyor oluşumuza şahitliğimiz gücümüzü arttırıyor. Gözümüzü açıyor. Kalbimize güven ve cesaret veriyor. Onun için 15 Temmuz’da “birlik” ruhu içinde hala “var” olduğumuzu gösterebildik. Üst ahmak akıl, kendinden o kadar emin ki, alışık olduğu kartları sürmeye devam ediyor.
Kazanacağından emin. Fakat alışık olmadıkları durumu kavradıkça paniklemeye başlayıp, daha büyük kozları ortaya koymaktan çekinmeyecekler. Olabilir. Onlar kazanacağından emin. Ama biz kazandık bile. Ahmaklıklarının ispatı da bu zaten. Asla anlayamayacakları şey, kazanç kavramlarımızın farklılığı…
Bizim ölümle mutabakatımız var. Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler kürsüsündeki duruşu ve buna mukabil Kılıçdaroğlu’nun Ahmet Hakan karşısındaki hali, bu evrensel savaşın nereye doğru gideceğinin ipuçlarını veriyor. Gelişecek olaylar sonucu değiştirmeyecek. Ölsek de kazanacağız. Hayatta kalsak da…