Türkiye, Irak'taki PKK varlığına yönelik yaklaşık 2 ay önce başlattığı Pençe Harekâtı'nı genişletirken bölgeden sıcak haberler gelmeye devam ediyor.
Gelen bilgiler harekâtın Fırat’ın doğusuna yönelebileceği yönünde.
Bu konuda hem sahada hem diplomatik alanda yoğun bir hareketlilik var.
Son günlerde sınıra yoğun bir askeri sevkiyat yapılırken konuyla ilgili Ankara’da dikkat çekici iki ayrı önemli toplantı gerçekleştirildi.
Bunlardan birisi Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) bölge komutanlarıyla yapılan toplantı.
Bir diğeri ise Ankara’ya kritik bir ziyaret gerçekleştiren aralarında Dışişleri Bakanı, Savunma Bakanı ve İstihbarat Başkanı’nın da bulunduğu Irak heyetiyle yapılan görüşmeler.
Bu durum, Suriye’de Rojava denilen Fırat’ın doğu bölgesini elinde tutan PKK/PYD’ye karşı hem Fırat’ın batısından hem de Irak’tan iki koldan operasyon yapılmasının planlandığını düşündürüyor.
Bu konuda Irak’ın desteği önemli.
Son dönemde Ankara-Bağdat ve Ankara-Erbil ilişkilerinin gelişmesine paralel olarak bölgedeki PKK varlığına yönelik ciddi bir baskılama gözlemleniyor.
PKK’nın çatı yapılanması KCK’nın başkanlık konseyinin 7 üyesinden biri olan, örgütün Irak sorumlusu Diyar Garib Muhammed’in, MİT ve TSK’nın ortak operasyonuyla öldürülmesi de bu baskılamanın bir sonucu.
Yine geçtiğimiz hafta, Irak Parlamentosu’nun Ezidilerin yoğunlukta yaşadığı Sincan (Şengal) bölgesinden PKK’nın güç kullanılarak çıkarılması yönünde karar alması da, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nden arka arkaya gelen, “PKK bu bölgeden çıksın” yönündeki açıklamalar da Ankara-Bağdat ve Ankara-Erbil hattında doğru yürütülen diplomatik ve siyasi çabaların sonuçları.
Bu çabaların doğru yürütülmesi halinde bölgede PKK’ya yönelik kıskacın iyice daraltılması ve bunun Fırat’ın doğusuna yönelik muhtemel bir operasyonda Türkiye’ye yönelik desteğe dönmesi de mümkün.
Ancak baskılama sürecinde bazı hassasiyetlerin gözden kaçırılması halinde doğabilecek ciddi riskler de var.
Onların başında da Ankara-Erbil hattının raydan çıkabilme ihtimali.
Malum, Afrin operasyonundan önce Suriye’deki muhalif gruplardan Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) Ankara’ya en yakın gruplardan birisiydi.
Aynı zamanda Kuzey Irak’taki Kürdistan Demokrat Partisi’ne (KDP) yakın bir oluşum olan ENKS, PKK’nın Suriye kolu PYD ile kanlı bıçaklıydı. PYD, diğer birçok muhalif örgüt ve parti gibi ENKS’nin de tüm faaliyetlerini yasaklamış, birçok üye ve yöneticini öldürmüş veya tutuklamıştı.
Ancak Afrin operasyonundan bu yana başta ABD, Fransa ve İngiltere olmak üzere birçok ülkenin girişimleriyle KDP’ye yakın olan bu oluşumlar ile PYD arasındaki buzlar eritilmeye çalışıldı ve bu konuda önemli mesafe alındı. Aynı süreçte bu oluşumların Ankara ile araları açıldı.
PYD’nin yan kollarından biri olan Demokratik Halk Hareketi (TEV-DEM) Diplomasi Sorumlusu Aldar Halil geçtiğimiz günlerde Erbil merkezli Rudaw televizyonuna yaptığı açıklamada, kendi denetimlerindeki Rojava’da ENKS’nin ofislerini açabileceğini ve gelecekteki seçimlere katılabileceğini söyledi.
Aldar Halil, ENKS ve diğer Kürt örgütlerle aralarındaki sorunların giderilmesinde Fransa’nın kilit rol oynadığını da açıkladı.
Sözünü ettiğimiz ülkeler, uzun süreden bu yana güya bir “Kürt birliği” sağlama adı altında Türkiye’ye yakın olan Kürtlerle PKK/PYD’yi yakınlaştırmaya yönelik yoğun bir çaba içinde.
Bu sıcak gündemin ortasında Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin yeni başkanı Neçirvan Barzani’nin Paris’e davet edilmesi ve iki gün burada ağırlanması da bu çabaların bir ürünü.
Neçirvan Barzani, Kürdistan Bölgesi’nde Türkiye’ye en yakın liderlerin başında geliyor.
Belli ki Paris, Erbil-Ankara ilişkilerini baltalama arayışında.
Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin, PKK’nın bölgelerinden çıkmasını isterken dile getirdikleri, “Kürtlere en büyük zararı PKK veriyor, Kürtlerin en büyük düşmanı PKK” söylemi, uluslararası alanda Türkiye’nin bu yöndeki söyleminden çok daha etkili olacağına kuşku yok.
O nedenle Türkiye, PKK ile mücadelede Erbil’in desteğine özel bir önem vermelidir diye düşünüyorum.