2019 yılında Türk ekonomisi nasıl bir seyir izleyecek? Bir kriz olacak mı? Yoksa zaten var olan kriz derinleşecek mi? Büyüme oranları ne olacak?

Bu sorulara bugünkü ve Cuma günkü yazılarımda cevap vermeye çalışacağım. Bugünkü yazımda krizin tanımı ve resesyon ve depresyon kavramları üzerinde duracağım.

İKTİSADİ KRİZ NEDİR?

Aslında egemen iktisat anlayışı “iktisadi kriz” kavramının varlığını bile sorgular. Onlara göre kapitalist sistem kusursuz işlediği için iktisadi faaliyet düzeyi hiçbir zaman doğal akışından çıkmaz. Kriz kapitalist sisteme ait bir kavram değildir ama dışsal etkenler (savaşlar, kötü hasatlar, doğal afetler, ekonomiye devlet müdahalesi) sonucunda ortaya çıkar. Tabii, hemen aklınıza, “Yahu Hocam, bu adamlar Mars’ta mı yaşıyor? Bu kadar kriz yaşadık, kapitalist sistemin kendisinden kaynaklanan bir etken hiç mi yok?”, diye soruyorsanız, hemen söyleyeyim: Hayır, adamlar Mars’ta yaşamıyorlar; aynı zamanda normalin üstünde zekâ ve eğitime sahipler. Ancak… Gerçekleri eğip bükmek, toplumu egemen düzene boyun eğmeye teşvik etmek kendi keselerini doldurmanın bir yolu olduğu için bu görüşleri savunuyorlar. Dikkat edin, her kriz muhabbetinde bizim televizyon ve gazetelerde hemen “yapısal reformlardan” bahsedilir, “piyasa dostu bir anlayıştan” dem vurulur. Sonra da dönemin Bakanı çıkar, aynı yaveleri tekrarlar. Bütün bu yaklaşım egemen iktisat anlayışının birer uzantısıdır.

Pekiyi, egemen iktisat anlayışının dışındaki okullar krizi nasıl tanımlar? Kendi başına bir Kriz Teorisini ilk dillendiren Marksist İktisat okulu olmuştur. En genel haliyle kapitalist sistemde, teknoloji veri iken ve tam rekabet şartları altında kâr oranlarında düşme eğilimi yasası caridir. Yani kapitalist sistem yaşamak için sermaye biriktirmek zorundadır ve sermaye biriktikçe rekabet şartları altında ve teknoloji veri iken kâr oranlarında düşme kaçınılmazdır. Yani, kapitalist sistem yaşamak için kriz üretir. Marksist İktisat literatüründe, bu konuda, ciltler dolusu makale kaleme alınmıştır. Ama işin özü temelde budur.

Tabii güncel hayatta yaşadığımız krizler daha somut ve kısa dönemli analize müsait bir yaklaşıma ihtiyaç duymaktadır. Bu ihtiyacı Keynesgil iktisat gidermektedir. Keynesgil iktisatçılara göre bir kriz kaotik kapitalist gelişme sürecinin düzenli konjonktürel dalgalanmalarından daralma safhasını ifade eder. Ancak bu daralma safhasının kriz sayılabilmesi için, milli gelirde ani ve sert bir düşüşün olması gerekir. Bu durumda, eğer krize karşı uygun politikalar geliştirilmezse süreç gerilemeye (resesyona) ve buhrana (depresyona) kadar uzanabilir. Burada gerileme (resesyon) ve buhran (depresyon) kavramlarını açıklamalıyız:

GERİLEME - RESESYON:

Amerika’da Milli Ekonomik Araştırmalar Bürosu’nun (NBER) İş Çevrimi Tarihleme komitesi gerilemelerin - resesyonların ilanında resmi otorite kabul edilir. NBER resesyonu “birkaç aydan daha fazla süren, kendini reel GSYİH, istihdam, sanayi üretimi, toptan – perakende satış düzeylerinde bir daralma ile gösteren ve bütün ekonomiye yayılmış iktisadi faaliyet düzeyinde anlamlı bir düşüş” olarak tanımlar. Amerika’da hemen hemen bütün akademisyenler, iktisatçılar, politika otoriteleri ve iş çevreleri NBER’ın resesyon ilanlarını kabul eder ve kararlarını buna göre alırlar.

İngiltere’de resesyonun tanımı daha nettir. Resesyon “milli gelirde birbirini takip eden iki çeyrek boyunca negatif büyüme” olması durumunu ifade eder. Bu ise reel GSYİH’de mevsimselliklerden ve takvim etkilerinden arındırılmış üç aydan üç aya büyüme oranları ile ölçülür. AB ülkeleri ve Türkiye de bu tanımı kullanmaktadır. Yani, 2018 yılı 4’üncü Çeyrek (Ekim – Kasım - Aralık) ve içinde bulunduğumuz 2019 yılı 1’inci Çeyrek (Ocak – Şubat- Mart) büyümeleri arka arkaya negatif gerçekleşirse (ki bu değerleri sırasıyla Mart ve Haziran aylarında öğreneceğiz, DMD) Türkiye resmen gerilemeye – resesyona girecektir.

BUHRAN – DEPRESYON:

İktisat biliminde Buhran - Depresyon “iktisadi faaliyet düzeyinde sürekli hale gelmiş uzun dönemli aşağı salınım” olarak tanımlanır. Buhran – Depresyon bir gerileme – resesyona göre reel GSİYH’de daha uzun süreli ve daha yüksek oranlı bir küçülmeyi ifade eder ki, bu da, normal konjonktür dalgalarında resesyondan sonra gelen dibe vurma durumuna işaret eder.

Bir Depresyon Resesyonun alışılmadık ve aşırı bir türüdür. Depresyonların ayırt edici özellikleri ise uzun süreli olmaları (en az bir sene), işsizlikte gözlenen olağandışı yüksek artışlar, kredi arzında ve imkânlarında sert daralma (bu da bir bankacılık veya finans krizi demektir, DMD), alıcıların talebinde sert düşüş ve ara girdi satıcılarının arzı kısması nedeniyle üretim düzeyinde normal üstü bir küçülme, sürdürülemez borç temerrüdü nedeniyle gerçekleşen yüksek sayıda iflas, iç ticaret hacminin anlamlı bir düzeyde küçülmesi ve milli paranın değerinde gerçekleşen oynaklığı yüksek dalgalanmalar olarak sıralanabilir.

Türk ekonomisinde Ağustos 2018’den bu yana gerçekleşen süreç büyümede yavaşlama, iç talepte durgunluk ve ithalatta küçülme şeklinde gerçekleşmiştir. TL ciddi ölçüde yüksek dalgalanmalara maruz kalmış, tüketici güveni düşmüş ve iflaslar ile konkordatolar hızla artmıştır. Ancak bir bankacılık ve finans krizi görülmemektedir. 2018 4’üncü çeyrek yıllık büyümesi hakkında tahminim yüzde -3,5’tur. 2018 yılı tamamı için büyüme tahminim ise yüzde 1’dir. Şu an için bir kriz olduğunu söyleyememekle birlikte, eğer önlemler alınmazsa 2019’da ciddi bir kriz ihtimali olduğunu ifade edebilirim. Cuma günü muhtemel krizin veya iyileşmenin anlatılacağı birkaç farklı senaryoyu değerlendireceğim.