Sınavlarla, sınamalarla dolu bir seneydi ancak tam karanlık da değildi.
Hatırlıyorum, 2021’yi bitirdiğimiz günlerde uluslararası politikanın pür melaline bakıp “gri bir sene, tatsız-kokusuz bir yıl oldu demiştik”. Doğrusu 2022 kesinlikle gri bir sene değildi ama seneye rengini biçmekte de zorlanıyoruz. Sınavlarla, sınamalarla dolu bir seneydi ancak tam karanlık da değildi. Tüm “dünyanın çivisi çıktı” söylemlerine rağmen, haklı korku nedenlerine rağmen sağduyu sürpriz yapmaktan geri durmadı. Belki gurup vakti renkleriyle bezeli bir yıldı diyebiliriz. Gurup vakti akşam karanlığından hemen önce gelir, umut-umutsuzluk, korku, zamanı yakalayıp bir şeyler yapabilme hırsı hepsi iç içe geçer, sonra yerini dönülmez akşama bırakır. İşte tarihin öyle bir anındayız adeta. Literatürde buna güzel bir isim de verip, “geçiş dönemi” diyorlar.
Geçiş döneminin başladığı sene
2022, Ukrayna Savaşı nedeniyle, gerçekten de geçiş döneminin başlangıç senesi oldu. Liberal düzenin yıpranmışlığından bir rekabet alanına doğru geçiş yapıyoruz. Kimin kimle rekabet edeceği konusunda uluslararası ilişkiler uzmanlarının kafası karışık. Kimilerine göre ideolojik rekabet geri dönecek. Liberalizm, bir zamanların ünlü deyimiyle tarihin sonunu görmüş, zaferini ilan etmişti. Rakip ideolojiler liberalizme kafa tutabilecek kadar tarih sahnesine geri dönebilir mi bundan kimse çok emin değil. Elbette aşırı sağ ve aşırı sol yönelimler mevcut, hatta 2022 boyunca yaşanan seçimlerden gördüğümüz üzere iktidara gelme şansları var. Ancak iktidara gelseler de siyasi kutuplaşma ve bölünmüşlük dolayısıyla iktidarın çok yakınında solukları da kesilse liberalizmin alternatifi güçlü bir ideoloji olmaktan ziyade memnuniyetsizliğin genel ifadesi biçimindeler henüz. Kimilerine göre farklı uluslararası toplumlar/düzenler arasında rekabet olacak. Gücü yeten kendi kendine yetebilme üzerinden kendi dünyasını kuracak. Batı dünyasına karşı Rus dünyası hikayesini Ukrayna Savaşı’nın başından itibaren yazmaya çalışanlar var. Şimdilik fazla ezoterik ve kültürel kalıyor, demokrasi-otokrasi karşıtlığı gibi klişelerden kurtulamıyor bu “dünyamızı kuruyoruz” fikirleri. Üstelik dünyaların sınırları da çok belli değil. 2022’de Borell’in yaptığı bahçe-orman- bahçıvan temalı konuşmadan da anladığımız üzere Batı dünyası siyasi sınırlarının çok ötesinde bir düzen fikrine hala sahip. Yani Avrupalılar için mesele hala bir rekabetten ziyade bir medenileştirme misyonu. Rusya’ya karşı uygulanagelen yaptırımlar, von der Leyen’in Ukrayna’yı destekleyen tutkulu konuşmaları, Kiev’e gönderilen silahlar bugünün medenileştirme misyonunun silahları olarak görülebilir. Kısaca tam-tamına eşitler arası bir rekabetten ziyade, hiyerarşik bir karşıtlık portresi hâkim Batı’dan bakıldığında Batı dünyası-Rusya/ötekiler ilişkisine.
Büyük güç rekabeti ve Ukrayna Savaşı
Bu durumda elimizde büyük güçler arası mücadele seçeneği kalıyor- ki 2022’de üzerinde en çok durulan seçenek buydu. Büyük güç mücadelesinin geri dönüşü ile ilgili beklenti, yeniden neredeyse iki kutuplu bir mücadele dünyasına doğru yöneliş sadece bir fikir egzersizi de değil aslında. 2022, ABD’nin ulusal strateji belgelerini ardı ardına yayınladığı bir sene oldu. Bu strateji belgeleri, rakiplerin nasıl kavramsallaştırıldığıyla ilgili çok şey söylenebilir ama esas mesele şu: ABD kendisini Çin ile neredeyse eşit güçler arası bir rekabete, neredeyse yeni bir iki kutupluluğa hazırlıyor. Bu açıdan bakıldığında ABD’nin Ukrayna Savaşı’nı neden sadece bir vekalet savaşı gibi gördüğü, Rusya’ya Kremlin’in arzu ettiği büyük güç statüsünü vermekten imtina ettiği daha net anlaşılıyor. Washington rakibini ve rekabet alanını Çin ve Asya olarak seçmiş gözüküyor. Bu durumda Rusya ancak ikincil bir büyük güç olarak kodlanabilir-ki Amerikalılar Moskova’nın gücünü sınırlı gördüklerini de üstte andığımız stratejik belgelerde ifade ettiler. İronik bir biçimde bu tablo Ukrayna Savaşı’nı Rusya açısından savunma/kontrol/hakimiyet stratejisinden çok kimlik stratejisiyle (büyük güç olmaya geri dönüş ile) alakalı hale getiriyor. Bu yüzden Kremlin sahadaki tüm tıkanıklıklara rağmen, yaptırımlara ve dışlanmaya rağmen, yumuşak gücünde ve prestijindeki tüm erimeye rağmen Ukrayna Savaşı’nı sürdürmeye kararlı. Bu yüzden 2022’nin başında başlayan savaş hali 2023’e gireceğimiz günlerde yıpratma harbi ile yok-etme harbi arasındaki sınırda geziniyor.
Nükleer korku hissediliyor
Ukrayna Savaşı 2022’de sadece işgalin getirdiği mülteci sorunu, ablukanın getirdiği tahıl krizi, yaptırımların getirdiği enerji krizi gibi riskleri önümüze sermedi. Bunların dışında nükleer korkunun geri dönüşüne de şahit olduk. Aslında 2022’den önce de Rusya-ABD ilişkilerinde silahsızlanma ile ilgili ayakta problem yaşanıyordu. ABD’nin silahsızlanma anlaşmalarına Beijing’i dahil etme çabası sonuçsuz kalmış, ABD ve Rusya’nın karşılıklı attığı adımlarla anlaşmalar ya ölmüş ya komaya girmişti. Yine de Ukrayna Savaşı ile ilgili beklenti ufukta dolaşırken Washington ve Moskova Yeni Start Anlaşmasının uzatılması konusunda anlaşarak, nükleer risk çok büyüdüğünde ikili olarak sorunları çözebileceklerini de göstermişlerdi. Sonra Ukrayna Savaşı başladı, sonra iki başkent arasında temas azaldı ve dolaylı mekanizmalara indirgendi, sonra Rusya “nükleer silahlarını” kullanabileceğini ima eden açıklamalarda bulundu. Pek tabi Rusya’nın nükleer doktrini ve taktik nükleer silah kapasitesi biliniyordu, pek tabi bu silahların kullanılabilir olduğunun da dünya farkındaydı. Ancak Rusya’nın yıpratma harbinin içerisinde bile-isteye çapalı kalmaya hazır olduğunun ortaya çıkması, Kremlin’in elindeki tırmandırma enstrümanlarına fazlasıyla ciddiyet katıyor. Sahada Zaporidjna nükleer santralini bir silah haline getirmenin ya da taktik nükleer silahları kullanmanın mutlaka Rusya için de olumsuz yansımaları olacaktır. Öncelikle nükleer silahlarından arındırılmış Ukrayna’nın işgale uğraması nükleer silahsızlanma rejimleri için rejimi güçsüzleştiren bir etki yarattı. Zaten başta NPT ayağındaki sorunlar olmak üzere nükleer silahsızlanma rejimi en güçlü günlerini yaşamıyorlar, hatırlanacaktır 2022’nin başında büyük umutlarla beklenen İran Nükleer Anlaşmasına geri dönüş bir türlü gerçekleşmedi. Dolayısıyla nükleer silahlı güçler nükleer silahlarını kullanma tehdidinde bulunduklarında ya da nükleer silahsız devletlere saldırdıklarında, dünya düzeni adına bu silahtan yoksun kalmayı seçmiş devletlerin elinin kolunun bağlı kalması beklenemez. Ayrıca taktik nükleer silahların kullanılabileceği bir gelecekte Washington’un nasıl davranacağı (cevabının konvansiyonel mi, nükleer mi olacağı) sorusunun cevabı hem ABD ve Rusya arasındaki stratejik nükleer denge hem de ABD ve müttefiklerine sağladığı güvencenin güvenirliği açısından çok önemli olacak. Washington, son dakikaya gelindiğinde Rusya’nın sağduyulu davranacağını düşünüyor ama müttefiklerini ABD’nin desteği konusunda ikna etmesi o kadar kolay değil.
ABD’nin Asya’ya dönüşü
Bu nedenle 2022 Washington adına ABD ve müttefikleri arasındaki ilişkileri, güvensizliği tamir etme çabasını sergilediği, ama çok başarılı olamadığı bir yıl oldu. Temel nedenlerden biri ABD’nin Asya’ya dönüşünü çok ciddiye alması. Bu nedenle Asya’daki ortaklıkları önceleyen, Asya’da caydırıcılığını güçlendiren bir strateji izlemek zorunda kaldı. Dolayısıyla Avrupa ve Orta Doğu bölgesiyle ilgilenirken temel amacı iki şeyle sınırlandı: 1)- Rusya’nın ABD müttefiklerine yakınlaşmasını önlemek, 2)- bu bölgelerde ortaya çıkabilecek iç mücadelenin, otonomi arzularının ve Rusya ile birlikte kazanç arayışının ABD’nin Asya’ya dönüşünün maliyetini artırmasını engellemek. ABD’nin ortak ve müttefikleri açısından ABD’nin Avrupa ve Orta Doğu’daki bu sınırlı stratejisi elbette bencilce ve hayal kırıklığı yaratıcıydı. Bu nedenle zaten Avrupa gibi Batı dünyası içinde kendini sınırlamak zorunda kalanlar dışında söz konusu bölgelerde yer alan herkes gücü yettiğince dengeli bir politika izlemeye, Rusya-Batı kutuplaşmasının parçası olmamaya çalıştı. Bu çaba herkes için aynı derecede kazanç üretmedi pek tabi. Söz konusu strateji çerçevesinde yıldızı parlayan aktör, Türkiye idi. Gelecek hafta 2022’nin Ankara’ya neler getirdiğini ele alacağız. Herkese mutlu bir 2023 diliyorum, hala vaktimiz varken, dünya politikasında akşam karanlığı başlamamışken grup renklerinin tadını çıkaralım.