Akademik eğitimi sinema üzerine yapmış olmanın birçok avantajını sayabilirim. Ancak bugünkü yazının çıkış noktası bu eğitimin bir dezavantajı. Kurgu bilmenin ve senaryoyu biraz daha detaylı görebilmenin nihayetinde seyir zevkine etki ettiğini kabul etmeliyim. Öyle ki bir süre sonra izlediğiniz yapımı en ufak ayrıntısına kadar didiklemeye, senaryosundan çok sinematografisine odaklanmaya, açılarına, alt metinlerine, dokunduğu mitlere, hangi kuramlardan etkilendiğine dikkat etmeye başlıyorsunuz.
Gözleriniz filmi, diziyi ya da izlediğiniz her neyse onu takip ediyor ancak beyniniz yönetmenin ne düşündüğünü, senaristin ne demeye çalıştığını algılamaya çalışıyor. Evet kabul ettiğim üzere bütün bu ‘anlama çabası’ seyir zevkini bitiriyor. Yeni teknolojilerin sinema perdesinde boy göstermesinden hem hoşlanır hem de nefret eder hale geliyorsunuz. Geleneksel sinemanın yavaş yavaş kaybolduğunu görmek, kurmaca sinemanın bu kadar çok gişe getirisi sağladığına şahit olmak, alt metin kaygısı bile gütmeyen senaryoların daha çok sevildiğini kabullenmek zorunda kalmak sizi günbegün sinemadan uzaklaştırıyor.
Bütün bunların içinde bir tür var, işte o türdeki yapımlar
beni yeniden canlı hissettiriyor. ‘Gerçek Hayattan Uyarlananlar.’ Söylediğim bu
kategorinin içine birçok başlık giriyor ancak bana kalırsa en cezbedici tarafı ilginç
davalar, gerçek suç belgeselleri, çözülmüş ya da çözülememiş gerçek vakalar ile
ilgili olanlar. Siz de benim gibi bir kriminal hastasıysanız ve gerçek suç
belgesellerinden hoşlanıyorsanız size bu hafta birkaç önerim var.
Öncelikle biraz klasiklerden başlayalım; O.J. Simpson ismini
eminim duymuşsunuzdur. Amerikan kriminali denince 2 isim akla geliyor biri JF
Kennedy diğeri de OJ Simpson. Bu dava kamuoyunda yıllarca kabullenilememiş,
bugün bile O.J.’in suçluluğu tartışılan bir dava. Bu dava özelinde çekilen
onlarca film, yapılan onlarca belgesel var. Ancak John Travolta’nın
yapımcılığını üstlendiği ‘American Crime Story : The People v O.J. Simpson’ bu
belgesellerin en güncellerinden. Netflix’te birkaç yıl öncesine kadar izleyebilirdiniz
ancak şu an sadece internet ortamında bulabilirsiniz. Geçtiğimiz Nisan ayında
vefat eden Simpson’ın eski eşi ve arkadaşını bıçaklamak suretiyle öldürüp
öldürmediğine ilişkin dava yıllar önce tamamlanmış olsa da; O.J., eldivenleri
ve beyaz arabasıyla polis araçlarından kaçış anı bu davayı her zaman unutulmaz
kılacak.
Eğer yazımın başında söylediğim gibi suç belgeseli
seviyorsanız O.J. zaten çoktan haberdar olduğunuz bir davanın baş kahramanıdır,
eminim. O yüzden size biraz daha az bilinen ama izlerken sürekli merak duygumu
sık sık tetikleyen bir belgeselden bahsedeyim; Asunta. Bu belgesel Netflix’te
yeni ve Top 10 listesinin ilk sıralarında yer alıyor. Asunta isimli evlat
edinilmiş Çinli bir kızın cinayetine perde aralayan belgeselde her bölüm suçlu
kim sorusuna farklı bir yanıt veriyorsunuz. Aslında içten içe gerçek suçlunun
farkında olsanız da odağınız o kadar çok değişiyor ki, belgesel dizi boyunca
gerçek yargıçlara ve savcılara saygınızı artırıyor.
Az bilinen, anlatımı kuvvetli ve içeriği üzücü bir diğer suç
belgeseli de ‘Killer Sally.’ Bu belgesel vücut geliştirmeye olan ilgileri
sayesinde tanışan ve aşık olup, evlenen çiftin hikayesi. Dışarıdan çok mutlu
gözükseler de içeride işlerin ne kadar karışık olduğunu anlamak için katili
bulmanıza ya da cinayete şahit olmanıza gerek kalmayacak…
Yine çok bilinen ve hala konuştuğumuz bir dava olan Epstein
davası sanırım ‘en zengin’ davalardan biri. Hala hayatımızdaki birçok ünlü
insanı ona olan yakınlığıyla tasvir etmemize sebep olan ve cinsel suçlardan
hüküm giymiş bu adamı kurbanlarının ağzından dinlemek ne kadar zor olsa da
‘Jeffrey Epstein: Filthy Rich’ belgeseli bütün bu iğrençliklerin zenginlik ve
güç devreye girince nasıl daha da çıkmaza girdiğini gözler önüne seriyor.
Dahmer dizisini hepimiz izledik, tüm suçları nasıl bir
bilinçle işlediğini gördük, nasıl bir cani olduğuna şahit olduk. Bu diziye de
ilham kaynağı olan Jeffrey Dahmer’in suç belgeseli ‘Conversation With a Killer:
Jeffrey Dahmer’i izlerseniz orada kayıtlara, tanıklara ve suçun gizli kalan
taraflarına daha çok hakim olmanız mümkün. Aynı zamanda ünlü seri katil Ted
Bundy’nin de farklı bölgelerde ve zaman dilimlerinde kadınları nasıl
kaçırdığını, taciz ettiğini ve öldürdüğünü delilleri ve tanıklarıyla izleyebileceğiniz
‘Conversation With a Killer: Ted Bundy’e de bi’ göz atmayı unutmayın derim.
Bütün bu belgesellerin ortak noktası hep suçlulara
odaklanıyor olmaları ancak ‘Homicide New York’ belgeselinde ana karakterimiz
suçlular değil, onları canları pahasına kovalayan, davaları çözmek için
gecesini gündüzüne katan NYPD. Tabi belgeselde ‘polis dostunuzdur’
propagandasının bolca yer aldığını söylememe gerek yoktur diye düşünüyorum.
Ancak olayların merkezinde bir kez olsun suçlular yerine, suçluları arayanların
olması da izleme isteğini güçlendiriyor.
Üzerine uzunca yazamayacağım ancak adını da anmadan geçmiş
istemediğim birkaç belgeseli daha sizinle paylaşıyorum; Unsolved, Don’t F*ck
With Cats, Where is Marta?, What Jennifer Did?, Worst Roommate Ever, Lover
Stalker Killer, Twin Flames. Eminim ne kadar düşünürsem düşüneyim bu listeye
eklemeyi unuttuğum, üzerine konuşulması gereken ya da benim de gözden
kaçırdığım bir sürü belgesel vardır. Sizler de favori belgesellerinizi benimle
paylaşmaktan çekinmeyin lütfen, bu listeye yenilerini eklemeniz beni çok mutlu
eder.