Yeni yılın ülkemize ve tüm insanlığa adalet, barış ve huzur getirmesini diliyorum.
2023 yılı kötü başlayıp depremlerle, bitmeyen terörle ve soykırımla bitti.
Meselelerimiz değişmedi.
Filistin, tam 75 yıldır,
işgal altında soykırıma maruz kalmaya devam ediyor.
Devletimiz kuruluşundan
bugüne terör örgütlerinin saldırılarıyla mücadele ediyor. Daha bir hafta önce topraklarımız bölünmesin
diye 12 askerimiz şehit oldu.
Son birkaç yıldır, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
sınır ötesi operasyonlarıyla terörist eylem yapma kapasitesini kaybeden bölücü
terör örgütü PKK, ABD’den aldığı talimatla askerlerimize hain saldırı gerçekleştirdi.
Teröristlere gereken ceza kesildi. Kesilmeye de devam edeceğinden şüphem yok. Topraklarımız
üzerinde emelleri olanlar gereken cevabı her zaman aldı.
Askerimiz kahramanca mücadele
ediyor ama PKK’nın meclisteki siyasi uzantılarına ne olacak? Meclisimizde
teröre karşı ortak bir duruş bile sergilenemedi.
DEM Parti ve CHP,
Meclis’te grubu olan partilerin terörü kınayan ortak bildirisine imza atmadı. Gelen
tepkiler üzerine Genel Başkan Özel, PKK adı geçmeyen bir bildiri yayınladı. Özel,
ortak bildiriye imza atmamayı “Bildiri imzalamakla şehitler geri gelmiyor.” “İktidarın
peşine takılmayacağız.” “Sizi meşrulaştıracak hiçbir metne imza
atmayacağız.” gerekçeleriyle savundu.
Demokratik bir ülke olduğumuza
göre siyasal iktidar meşruiyetini halktan alır. Kendisini siyasi
meşruiyetin belirleyicisi konumunda gören Özel’in bu tavrı CHP’nin genel bir
tavrıdır. CHP’de başkanlar değişir ama anlayış değişmez. Kılıçdaroğlu da “Seçim,
tek başına bir siyasal iktidara meşruiyet kazandırmaz. Salt halkın oyunu
aldın diye kimse meşru kabul edemez. Toplumun aldanmayan, duyguları
inançları sömürülmeyen kesimin seni kabul etmesi lazım.” ifadelerini
kullanmıştı. CHP’nin toplumun aldanan ve duyguları sömürülen olarak tanımladığı
kesim, hiçbir dönemde halk olarak tanımlamak istemediği, gerici,
modernleştirilmesi gereken ve Türkiye’nin yüzde 50’sinden fazlasını oluşturan kesim.
CHP, demokrasiye inandığını ve demokrasinin vazgeçilmez bir unsur olduğunu savunsa
da demokrasinin aslında ne olduğunu bir türlü anlayamıyor. Belki de anlamak işine
gelmiyor.
Demokrasi bir ideoloji veya
bir yaşam biçimi değildir. Demokrasi siyasi bir yönetim biçimidir.
Demokrasiyle ilgili her zaman ve
her yer için geçerli temel ilke ve değerler vardır.
Demokrasi, toplumda farklı
görüş ve inançtaki kişilerin beraber ve özgür bir şekilde yaşadığı siyasi
yönetim biçimidir. Demokratik bir sistemde, halk, her birinin özgür karar alma
hakkının mevcut olduğu hür ve eşit bireylerin toplamıdır. Bu gözden kaçırılmaması gereken bir husus.
Aksi takdirde, CHP gibi, halkı tanımlayabilme yetkimizin olduğunu düşünürüz.
Demokrasilerde “çoğulcu” bir
toplumda belli aralıklarla yapılan seçimler yoluyla “çoğunluğun” seçtiği liderler
iktidara gelir. Demokratik siyasette meşruiyetin belirleyicisi halktır. Ancak,
meşru otoritenin her zaman doğru karar vereceğinin garantisi yoktur. Kararlar
her zaman eleştirilebilir; yönetimler değiştirilebilir.
Halka kendisini yönetenlerden
memnun kalmadıklarında değiştirme imkânı vermesi, demokrasinin en önemli
özelliğidir. Eğer halk, liderlerin
politikalarından memnun değilse, bir sonraki seçimlerde oy verdiği liderleri
desteklemeyerek görevden alabilir. Kararların meşru olmadığını iddia eden parti
serbest seçimlerde yarışır. Demokratik
ideallerin hayata geçirilmesi bakımından partilerin oligarşik bir yapıya
bürünmeleri ve meşruiyetin kaynağını kendilerinde görmeleri otoriter bir
anlayıştır.
Siyasal iktidarın kararları
hoşuna gitmiyor diye, seçimle iş başına gelenlerin meşruiyeti olmadığı iddia
edilemez.
CHP, meşru ve demokratik
yöntemlerle siyasal iktidara sahip olmak istiyorsa, gereken şey bellidir:
Yarışmacı demokratik süreçlerde seçimi kazanmak. Demokratik yöntemlerle gelen
siyasi iktidara “sizi meşrulaştırmayacağız” demek kendilerine meşruiyet kazandırmaz.
PKK’yı dile getirmemek için
halden hale giren CHP, ittifak ortakları DEM’i meşru bir parti olarak görmüş
olacak ki, demokratik yolla seçilmiş iktidarı meşrulaştırmayacaklarını
iddia ediyor.
Bir partinin meşru bir aktör
olması için demokratik siyaseti benimsemesi ve antidemokratik yöntemlerden
uzak durması gerekir.
Demokraside meşruluğun belli
başlı şartları vardır.
“Meşru” bir parti halkı tanımlayamaz.
Partiler toplumun çoğulcu yapısına saygı göstermek zorundadır. CHP’ye oy
vermedikleri için halk, inançları ve duyguları sömürülen kesim olarak tanımlanamaz.
Kimlerin inançlarının ve duygularının hangi çıkarlar için sömürüldüğü konusu tartışılabilir.
“Meşru” bir parti terörü
dışlar. Sırf oy için terörist liderlerine özgürlük talep etmez. Terörü
kınamayan partiler kapatılır ve yöneticiler mahkûm edilir. Çünkü demokrasi ve
terör birbirini dışlar. Demokratik bir yönetimde teröre yer yoktur.
DEM ve ittifak ortağı CHP’nin,
mecliste terör örgütlerine özgürlük talep ettiği ve PKK bile demekten çekindikleri
düşünüldüğünde, Türkiye demokrasisinde meşruluğun ciddi bir şekilde ele
alınması gerekir.
Zira, PKK gibi bir terör
örgütünün parlamentoda temsil edilmesi hiçbir ülkenin demokrasisinde
göremeyeceğiniz bir örnektir. PKK ile arasına mesafe koyamayan partiler de
meşru bir parti değildir.