İsrail'in 7 Ekim'de Gazze'de başlattığı soykırım 10. ayını doldurmak üzere. Yaşadığımız uluslararası sistemin temel değerlerini sorgulamaya iten bu süreç, vicdanlı insanları hem devletlerini harekete geçirmeye hem de bireysel olarak yapabileceklerine odaklanmaya teşvik etti.
Dünya genelinde soykırıma karşı için birçok hareket kuruldu. Bu hareketlerin biri de Birleşmiş Vicdanlar. Birleşmiş Vicdanlar; dil, din, etnisite, cinsiyet, siyasi ve ideolojik görüş ayrımı olmaksızın insanların yalnızca vicdanlarıyla bir araya geldiği bir hareket. Hareketin 20 Temmuz Cumartesi günü gerçekleştirdiği eylemin teması boykottu.
Boykot, çok güçlü direniş hareketidir. Soykırıma açıkça
destek veren şirketlerin ürünlerini boykot etmek, İsrail’in ekonomik, sosyal ve
kültürel hegemonyasını kırmak için en etkili yöntemdir. Her şeyden önce,
boykot, soykırıma dur demek, masum çocukları açlıkla ölüme mahkûm eden bir
düzene karşı koymak ve insani bir duruş sergilemek için önemlidir. İsrail’in
bütçesine girmeyen her bir doların silah ve mühimmat alımında kullanılamadığı
düşünüldüğünde, boykot yapmak sadece vicdani değil aynı zamanda insani bir
sorumluluktur.
Birleşmiş Vicdanlar Hareketi’nin neredeyse bütün eylemlerine
destek olan Prof. Dr. Atilla Yayla, son eylemde şu ifadeleri kullandı: “Yaşanan
olaylar bir soykırım. 7 Ekim’de Hamas’ın gerçekleştirdiği saldırıya bir
misilleme olduğu söyleniyor ama bu misilleme, soykırım olarak
adlandırılabilecek boyutlara ulaştı. Çünkü ölçüsüz şiddet kullanılıyor.
Hamas'ın kullandığı şiddete karşılık, adeta Hamas'ın içinde bulunduğu bütün
toplum yok edilmesi amaçlanıyor.”
“Bir diğer mesele, Hamas’ın birdenbire ortaya çıktığı
varsayımı. Her şeyin 7 Ekim’de başladığı kabul ediliyor; halbuki her şey 7
Ekim’de başlamadı. Bu olayın tarihi 75 yıl kadar öncesine gidiyor. Hamas ise
2006’dan beri tam bir abluka altına alınmış ve dünyadan tecrit edilmiş bir
coğrafyada var olan bir örgüt. Hamas, bir çeşit milli kurtuluş hareketi olarak
görülebilir. Dolayısıyla olan biten, kelimenin tam anlamıyla bir soykırım
çabası.”
“Uzun vadede bu eylemlerin ve soykırımın Filistin’i kazançlı
çıkaracağını kanaatindeyim. Kısa vadede büyük acılar yaşanıyor, çok sayıda
insan ölüyor; ama uzun vadede, bütün dünyada Filistin davasına destek
verenlerin toparlanması ve sayılarının artması için bu olay bir dönüm noktası
oldu. Dolayısıyla bir anlamda tarihi yeniden başlattı. İsrail devletinin var olmaya hak sahibi olduğu
görüş tartışmaya açık bir görüş.”
“Bir diğer husus da şu: Hamas’ın saldırında öldürülen insan
sayısının abartıldığı da kesin. Çünkü öldürülenlerin önemli bir bölümünün İsrail
devleti tarafından öldürüldüğü daha sonra ortaya çıktı. Mesela müzik
festivalinde öldürülenler daha ziyade İsrail tarafından öldürülmüştü. Keza, 40
tane kafası kesilmiş bebek olayının da bir hikâye olduğu anlaşıldı.”
“Soykırıma karşı, Batı ülkeleri başta olmak üzere hemen
hemen bütün dünya yoğun tepki gösteriyor. Türkiye’de bu seslerin cılız kaldığı
söylenebilir. Mesela İrlanda’ya, İngiltere’ye Almanya’ya Amerika’ya baktığımızda
çok sayıda insanın toplandığı ve ciddi bir tepki gösterdiği görülüyor.”
“Bir toprağın işgal edilmesi, ilk defa vuku bulan bir şey
değil. İşgale karşı çıkmak için işgal yıllarının hatırlanması ve işgal
yıllarında yaşayan insanların hala hayatta olması önemlidir. Mesela, 500 sene, 1000
sene önce işgal edilecek bir toprak için yapılacak bir şey yoktur. İşgali sonra
erdirme çabaları, büyük ihtimalle daha büyük bir acı birikime yol açacaktır. Filistin’de
öyle değil. Filistin’de hala 45’lerde vuku bulan işgali hatırlayanlar insanlar olduğu
gibi, bu günleri hatırlayan insanlar da olacaktır. Dolayısıyla, İsrail uzun vadede
aleyhinde olan bir şey yaptı diye düşünüyorum. En azından temenni ediyorum.”
Hareketin kurucusu Avukat Fatma Erdebir ise “Birleşmiş
Vicdanlar, Gazze’deki soykırım ve buna sebebiyet veren dünya düzenine karşı
tepkilerini ortaya koyma müşterek noktasında buluşmuş vicdanlı insanların
hareketidir. Önce insan, öncelik insanlık diyerek yola çıktık. Siyasi, dini,
fikri, yaşam tarzı vb. gibi farklılıklarımızı öne çıkarmadan vicdan sahibi
herkesin kendini ait hissedeceği eylemler yapıyoruz. Yapabileceğimiz her şeyi
yapmaya çalışıyoruz, Filistin ile ilgili okumalar, etrafımızı bilgilendirme,
soykırıma insanların dikkatini çekmek için sosyal medya hesaplarını kullanma,
maddi destek verme, boykot ve sokak eylemleri yapıyoruz. Her eylemin başka
teması oldu. Bazen çocukları öne çıkartıyoruz, Birleşmiş Milletlere, dünya
liderlerine yönelik tenkitlerimiz, tekliflerimizin olduğu yürüyüşler de
düzenledik.”
“Herkesin kendini ait hissedeceği eylemler düzenlememize
rağmen çok katılım olmuyor. Galiba Türkiye’de bireysel hareket etme diye bir
şey yok. Siyasi, dini bir topluluğun parçası olan kişiler onların
yönlendirmesiyle sokağa çıkıyorlar. Bizde Avrupa’daki gibi elindeki kartona
vicdanından döküleni yazıp dışarı çıkan insanlar yok.”
“Bu eylemimizin ana teması boykot. Boykot önemli. Aslında
boykot bir şuur bir aydınlanma meselesi. Benim birçok kez Amerika tecrübem
oldu. Sosyal hayatı da gözlemleyen biriyim. Amerika’da Yahudiler birbirlerini
çok destekler ve yükseltirler. Hepsi Siyonist değildir ama büyük bir kısmı
Siyonizm şemsiyesi altındadır. Mesela biz Türkiye’de daha çok AİPAC’i biliyoruz
ama ona benzer yaklaşık 50 büyük STK var. AİPAC İsrail’in menfaatleri için siyaseti
ve dünya düzenini belirlemede, kongredeki üyeleri seçmede çok etkindir ve
ayrıca İsrail imajı için çalışır. Tüm bu STK’lar “Büyük Amerikan Yahudi
Teşkilatları” çatısı altında bir araya getirilmiştir. Bu söz konusu çatı
teşkilatın hedefi ise; İsrail’e maddi manevi destek olmak ve büyük İsrail’i
yaratmaktır. Nasıl başarılı olduklarını da yaşadığımız bu zamanlar bize
gösterdi. Bu STK’lar ve dayanışma sayesinde mesela Amerika’da ufak bir şehirde
Yahudi bir doktor veya avukatsanız veya emlakçıysanız veya tesisatçı, vs.
mutlaka oranın en ünlüsü, en çok tercih edileni olursunuz. Bunun da bir bedeli
var. Gelirinizin bir bölümünü mutlaka İsrail için ayırmanız gerekir ve bunu
yaparlar. Dünyadaki büyük markalar ellerinde ve onlar da Siyonizm’e maddi
destek veriyorlar. Büyük bir şuurla yıllardır yaptıkları şeyler bunlar. Onlar
böyle şuurla ve birlik içinde hareket ederken, biz de tabii ki onlara destek
veren firmaların mallarını almamalıyız. Bu konuda yapacağımız minicik bir şey
aslında çok büyük şeydir. Boykot yapmak çok tesirli bir silah olmasının yanı
sıra izzetli bir duruştur.”