Bireylerin üretici ve tüketici konumlarını birleştiren sosyal medya platformları, sunduğu avantajların yanı sıra çeşitli zorlukları da beraberinde getirmektedir.
Dünya genelinde 5,16 milyar internet ve 4,76 milyar sosyal medya kullanıcısı bulunduğunu düşündüğümüzde, tarihte ilk kez bu kadar hızlı ve küresel ölçekte medya ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz.
Bireylerin üretici ve tüketici konumlarını birleştiren sosyal medya platformları, sunduğu avantajların yanı sıra çeşitli zorlukları da beraberinde getirmektedir. Bu zorlukların başında dezenformasyon, sansür, iftira, nefret söylemi gelmektedir. Sorunlar küresel nitelik taşımakta çünkü dünya genelinde herkes yanıltıcı veya ırkçı bilgilerle karşılaşabilir, şirketlerin istediği şekilde algoritmalarla algıları manipüle edilebilir.
Medyada bu tür sorunlarla ilk kez karşılaşılmamaktadır. Benzer sorunlar geleneksel medyanın başlangıcında da yaşanmıştır. Ancak, o zaman sorunlar genellikle sınırlı ve kontrol edilebilir düzeyde olmuştur. Sosyal medyanın getirdiği zorluklar ise daha karmaşık çünkü bu platformlar özel şirketlerin kontrolündedir.
Algoritmaların, sosyal medya platformlarında beğenme, sık kullanılanlara alma, tavsiye etme, paylaşma vb. gibi her türlü ilişkisel eylemi nasıl şekillendirdiği bilinmektedir. Bunu yaparken de platformlar, mikro hedefleme ve profillemede yapay zekadan faydalanmaktadır.
Algoritmaların kasıtlı olarak belirli bir motivasyonla gerçekleştiğine dair somut kanıtlar bulmak mümkündür. ABD seçimlerinde Facebook verilerinin Cambridge Analytica şirketine satılması ve bu verilerin mikro hedefleme ve profilleme yoluyla manipülasyon amacıyla kullanılması, Facebook davasında kanıtlanmış bir örnektir. Süreci daha detaylı anlamak isteyenlere “The Great Hack” belgesel filmini tavsiye edebilirim. Bu belgeselde, Cambridge Analytica’nın ABD 2016’daki başkanlık seçimi sürecinde Facebook’tan verileri satın alması, bu verileri yasa dışı işlemesi, kullanıcıların verileri kullanarak yapılan manipülasyonun boyutu ve etkileri detaylı bir şekilde ele alınmaktadır.
Bununla birlikte, demokratik seçimlerde platformların manipülasyon aracı olarak kullanılması, Myanmar’daki şiddet olaylarının artmasındaki rolü, Rusya-Ukrayna Savaşı’ndaki siyasi süreçlerdeki etkisi ve son olarak İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırısında platformların İsrail karşıtı içeriklere yaklaşımı, bu şirketlerin artık sadece teknoloji sağlayıcıları olmanın ötesinde, aynı zamanda siyasi aktörler olduğunu da göstermektedir.
İsrail’in 7 Ekim’den beri Gazze’deki çoğunluğu çocuklardan oluşan sivilleri hedef almasının ardından bu platformlarda İsrail soykırımını kınayan yorumlar artmıştır. Platform şirketleri, şiddet içeren içerik akışını kontrol etmek amacıyla yapay zekâ yardımıyla otomatik sansür filtreleri kullanmaktadır.
Instagram'ın kullanıcı profillerine "Filistinli" yazan kişilerin otomatik çevirilerde "Filistinli teröristler" olarak çevrilmeye başlaması büyük eleştiri toplamıştır. Meta sözcüsü, bu durumun kasıtlı olmadığını belirterek özür dilemişti. Bu konuyu Wall Street Journal, Meta şirketinin acımasız ve kaotik savaşın ortasında içerik kurallarını en iyi (!) nasıl uygulayacağıyla uğraştığı şeklinde ele almıştır. Meta’nın Instagram’ı denetlemek için yapay zekâ kullandığını ancak bu araçların zaman zaman hatalar getirebileceğini, yaşanan sorunun ise yapay zekanın Filistin Arap lehçesini ayrıştıramamasından kaynaklı olduğunu yazmıştır. (1) Neden yaşanan çeviri hatası sadece Filistinli kullanıcılarda görüldü? sorusuna ise yazıda yanıt bulunmamaktadır.
İsrail karşıtı içeriklerin engellendiği, keşfet bölümünde çıkmadığı, sansürlendiği ve silindiği yönünde pek çok şikâyet bulunmaktadır. Bu tür sorunlar, platformların içerik denetimi uygulamalarında objektif olmayan ve politik önyargı taşıyan bir tutum benimsediğini göstermektedir.
Sosyal medyada içerik denetiminin şirketler tarafından ticari veya siyasi motivasyonlarla yapılmasının yarattığı sorunlar, bu platformların uluslararası alanda hukuki statüsü belirlenmediği sürece her zaman gündemde kalması ve tartışılması gereken bir meseledir.