Bizler, Bu memleketin çocukları yakın geçmişimizde, hemen hemen her nesilde, "darbe" gerçeğini görerek büyüdük…

Bizler,

Bu memleketin çocukları yakın geçmişimizde, hemen hemen her nesilde, “darbe” gerçeğini görerek büyüdük…

Yaşadığımız topraklar en kallavi darbe tarihine sahip.

Gördüklerimiz bize; darbelerin, ekonomik, kültürel, siyasal, coğrafi çöküş olduğunu kanıtladı.

Askeri, sivil kalkışma, sanal muhtıralar gördük,

Örgüt eliyle olanı, dış güçler etkisiyle olanı…

Var da var…

Hepsinin aklımızda izleri kulağımızda sesleri var…

Siyaset bilimciler,

Ülkemizin 15 Temmuz gecesi yaşadığı darbe girişiminin önünü arkasını tartışadursun,

benim yazmak istediğim, duyduğumuz sesler üzerine bir hatırlatma olacak.

Yaklaşık 24 saat yaşadığımız o olağanüstü saatler travmatik bir gece yaşattı ülkemize.

Tecrübelerimiz var. Elbet biz bu travmalara alışıktık.

Yaşam şekline müdahale, otoriterlik, toplumsal kutuplaşma, provokasyonlar, fişlemeler ve daha fazlasını yaşamış görmüş bir ülkeydik…

Bu kez, Devlet televizyonunda Hasan Mutlucan yoktu…

Elimizdeki telefonlardan Ankara ve İstanbul başta olmak üzere memleketin üzerinde dönen oyunun seslerini duyup, görüntülerini takip edebiliyorduk…

F- 16 uçaklarının alçak uçuş sesleri, ses hızı veya üzerinde bir hızla hareket edilmesinin bir sonucu çıkan sonik patlamalar…

Ambulans sirenleri, silah sesleri, çatışmalar, çığlıklar, halkın sokağa çıkması ile başlayan tekbir ve ilahiler…

Bu darbe girişiminin en güçlü sesi,

Darbe girişimine karşı en güçlü ses ise cami minarelerinden aralıksız okunan salâ ve ezanlardı…

Kadim bilgiler ve geleneğe uygun olarak,

ülkenin tehdit altında olduğunu anladığımız bir çağrıydı bu...

Halkı dirliğe çağıran, bir şuur altında toplayan Salâ, birlik beraberlik mesajını, her sokaktaki camilerden aralıksız duyuruyordu…

Ezanlar, Kuran-ı Kerim’den okunan Fetih Sureleri ile sokağa çıkan halk, darbenin seslerine kornalar, salavat, tekbirler ve arabalardan yayılan mehter müzikleri ile cevap vermeye başlamıştı…

Yaşadığımız gece, Türk-İslam kültürünün ve muhafazakâr bilgilerin en kadim seslerini, hem sokağa hem de elimizdeki telefonlara ulaştırmıştı…

Kulaklarımızda çınlayan bir başka ses ise

televizyon spikerinin eline tutuşturulan metnin okunma tonuydu…

Belki de bu sesler kulağımızdan hiç gitmeyecek…

Paradoksal olarak halk, bir darbe girişimini durdurmak için otorite seslerden yararlansa da, bu seslerin demokrasi getiremeyeceğinin farkındaydı…

Biz o gece endişeyi ve korkuyu yaşadık…

Demokrasi talebi, sesimizi duyurmayla mümkün, zira bu sesler, seçim, konuşma, tartışma, beyanı ortaya koyma ve fikir alışverişiyle olur…

15 Temmuz’un üzerinden çok geçmeden geniş bir araştırma hazırlamıştım…

“Türkiye’de Başarısız Darbe Girişiminin Kültürel Sembolleri ve Sesleri” başlığında bir makale yazdım.

Araştırmanın özetini şöyle takdim ettim:

“Selâ ve Ezan, halkın kalp ve zihinlerinde yankı uyandıran ve kendilerini darbe girişiminin arkasındaki güçlere karşı birleşik bir cephe geliştirmeye iten iki duaydı. Dua çağrılarının müdahalesinin yanı sıra Türkiye Cumhurbaşkanının darbeye karşı gösterdiği çağrı, devletin darbecilere karşı zafer kazanmasıyla sonuçlanan kültürel sembolleri içerir. Darbe girişiminin sembolleri, bu makalede kültür teorisi, sosyoloji ve eko-müzikoloji çerçevesinde belirlenmiştir. Darbe girişimi ve demokrasi mitinglerinde bayrak, kahramanca davranışlar ve kadınlar ile çeşitli türlerde dini ve din dışı şarkılar, marşlar, dualar ve slogan sesleri çalışmada ortaya çıkan kültürel sembollerdir. Ses patlamaları ise kültür dışında anlık olarak üretilmesi nedeniyle darbe girişiminin ekolojik sembolleridir”

Okumanızı temenni ederim, çünkü ses ve kavramların, kültürel sembollerin etkileri,

İnsanın,

İnanç mücadelesinin,

Hayata bağlılığının

Ta kendisi…