Giderken Rıza'dan Karelin'in rekorunu egale etmesini, Taha'dan ve Yasemin'den de kendi rekorlarını bir tık daha ileri götürmelerini ve geçen sene Budapeşte'den dönerken getirdiğimiz 17 madalya sayısını geçmeyi bekliyorduk.
Zagrep’te geçen pazar gecesi tamamlanan Avrupa Güreş Şampiyonası’nda beklentilerimizi büyük oranda karşılayan güreşçilerimizi Havalimanında bağrımıza bastık.
Giderken Rıza’dan Karelin’in rekorunu egale etmesini,
Taha’dan ve Yasemin’den de kendi rekorlarını bir tık daha ileri götürmelerini
ve geçen sene Budapeşte’den dönerken getirdiğimiz 17 madalya sayısını geçmeyi
bekliyorduk. Sadece madalya sayımız 15’de kaldı ama gene de Ülke olarak ata
sporumuza layık bir sonuç aldık diyebiliriz.
Turnuvanın adı her ne kadar Avrupa Güreş Şampiyonası olsa da
genelde hep Asyalı, Ön Asyalı sporcuların hâkimiyetinde geçti koca şampiyona.
Bizim öğrenciliğimiz zamanında Avrupa Kıtası’nın sınırları bizim İstanbul ve
Çanakkale Boğazları’ndan geçen hayali bir çizgiyle ayrılır, o hattın Batı
tarafı Avrupa, diğer kalan Doğu kısmı ise Asya Kıtası diye sayılırdı. Ne
zamandan beridir bu ayrım oldukça geride kaldı. Artık nasıl oluyorsa İsrail ve
hatta Rusya bile Avrupa sayılır oldu. Onun için de Gürcistan, Azerbaycan,
Ermenistan falan da bu fasıldan sayılıp Avrupalı addediliyor bu tür
turnuvalarda. Neyse buraya fazla takılmayalım. Endüstriyel spor böyle bir şey
işte.
Bu sene Altın ve Gümüş sayımız oldukça tatmin edici ama sıkletleri
tek tek incelediğimiz zaman Gümüş’te ve Bronz’da kalan veya ilk turlarda veda
eden güreşçilerimizin elendiği ülkeler hep bizden daha küçük ve güreşin ata
sporu sayılmadığı ülkeler (Gardaş Azerbaycan hariç). Yani elin Ermenisi,
Gürcüsü, Bulgarı gelip-gelip yendi bizim çocukları. Erkekler serbestte biz,
Azerbaycan ve Gürcistan’ın ardından üçüncü olabildik takım halinde. Kadınlarda
da Ukrayna’nın ardından ancak ikinci basamağa çıkabildik. Düşünsenize
Ukrayna’da savaş şartları var ama Ukraynalı hanımefendiler o şartlarda gelip
takım halinde bizim önümüzde şampiyonayı tamamladılar.
Gürcistan’ın eti ne budu ne? Minderi silip süpürdüler.
Allahtan Ruslar ambargodan dolayı yoktu da biz son iki senedir biraz dişe
dokunur sonuçlar alıyoruz. Savaş bitip onlar da dönünce ne yapacağız bilmem?
İşte şimdi başlıktaki “Daha İyisi İçin ne yapabiliriz?”i
konuşmanın tam zamanı. Biz neden 85 Milyon nüfusa sahip koskoca bir ülkede
başta Ata Sporumuz güreş olmak üzere hem bireysel sporlarda hem de takım
sporlarında olimpik düzeyde bir seviyeye çıkamıyoruz ve tek-tük başarılı
olduğumuz branşlarda sürdürülebilir bir başarı çizgisi tutturamıyoruz?
Deveye sormuşlar gerçi, boynun neden eğri diye? Hayvancağız
ne desin: nerem doğru ki demiş ya onun hesap bizimkisi. Şimdi başarılı
döndüğümüz bir turnuvadan sonra bunları sorduğumuz için spor bürokrasisi biraz
üzülecek ama gerçek de bu n’eyleyelim?
Sporu okullara kadar yaygınlaştırmadan, okulları spor
yurtları haline çevirmeden, spor bursu ile Akademiye devam imkânlarını
oluk-oluk akıtmadan bu işte devamlılığı yakalayamayacağız. Öğrencini/sporcunun,
hem eğitimini hem sportif gelişimini okul çatısı altında ama federasyonların
kontrolünde ve işbirliğiyle temin etmeden sporu geniş kitlelere yayamayız, ilk
ve orta öğrenim seviyesindeki milyonlarca genç içindeki cevherleri bulup
işlemeden de ne Gürcistan’ı ne Azerbaycan’ı geçebiliriz.
Şu seçim hengâmesi sonrasında yeni hükümet programındaki en
önemli maddelerden birisi bu olmalı. Umalım ve dileyelim ki gerçekleşsin. Yoksa
gene havanda su dövmeye devam ederiz. Allah muhafaza.