Çocuklarımız dünyaya gelmeden hayatımıza yön vermeye başlarlar.
OYUNLAR
Bu hafta önemli günlerin içindeyiz. Mûbarek Muharrem ayı ve Kerbela vakasının yaşandığı ve hala da Irak topraklarında acının dinmediği zamanlardan geçiyoruz. Tarihi olaylar bize ders almamız için yeter de artar ancak insanoğlu ne hikmetse tarihi tekrardan yaşamak için büyük bir kavganın içindedir. Çizerimiz bu hafta kurnaz ve acımasız tilkiyi oyunların içindeki baş aktör olarak çizmiş. O oyunlara gelmeyenlerden olalım inşallah.
…………………………
Bu hafta yazımızın ana konusunu çocuklar üzerine kurguladık. Geçen hafta okullar açıldı. Bu sene kızım başka bir okula geçti. Birinci sınıfı okuduğu okuldan ayrılıp yeni taşınmış olduğumuz yeni yerdeki okula başladı. Ancak ilk günden beri öyle mutsuz ki.. Her gün sabah, akşam ağladı. Sürekli karnım ağrıyor diyerek okuldan kurtulmak istedi. Oysa biz onu doktora da götürdük ama psikolojik olduğu için doktor sadece iyi beslenmesi ve uykusuna dikkat etmesi gerektiğini söyledi. Neyse ki dokuzuncu günün sonunda artık pes etti ve bugün itibariyle biraz daha mutlu bir şekilde döndü okuldan. O yüzden çocuğunuzun oyununa gelmeyin aman ha!..
ÇOCUKLARI EĞİTİRKEN EĞİTİLİRİZ
Çocuklarımız dünyaya gelmeden hayatımıza yön vermeye başlarlar. Bir çocuk sahibi olacağımızı öğrenir öğrenmez artık hayat onlar için akar. Hayattaki tüm planlarımız bir süre sonra sadece kendimiz için değil, çocukların da içinde olduğu bir planlama ile şekillenir. Hayatın gayesi aile devamını ve toplumun birliğini korumaktır. İslam dini aile mefhumuna özel bir önem vermiştir. Aile kurumu bugün hala Müslümanlar içinde değerini ve yerini korumaktadır. Avrupa ve ABD’de aile kurumu yıkılmıştır. Buna bağlı olarak da toplumda çözülmeler çok öncesinden başlamış olup, aynısını da Müslümanlar arasında yaymak için medya aracılığıyla yoğun çaba harcanmaktadır. Bizim burada uyanık olup çocuklarımızı bir takım suni akımlardan kendilerini koruyacak şekilde yetiştirebilmeliyiz.
Çocuğa şekil vermek
Çocuk eğitimi konusu İslam dini içinde ayrı bir yer tutmaktadır. Çocuklar avucumuzun içinde şekillenmeyi bekleyen birer hamur gibidirler. Yaratılıştan hamur bazen sert, killi veya yumuşak tabiatlı olabilir. Ebeveynlere düşen görev bu hamura sabırla şekil vermektir. Sabır eğitimin mihenk taşıdır. Sabırsız eğitim olmaz. Çocuklara peri, sihir gibi hurafelere dayalı masallar yerine kendi halk kahramanlıklarımızı anlatan onları kendi ecdadına karşı hayranlık uyandıracak öyküler anlatılmalıdır. Sihir, peri gibi hatta sihirbazlık gibi bize hiç ait olmayan bir takım mesnetsiz yayınlara, kitaplara meyledilmemeli. Çünkü bu tür şeyler çocuklarda takıntı, vehim ve hayalperestlik oluşturmaktadır. Çocuklara daha küçük yaşlardan dinimizin değerleri sevgiyle yaşayarak öğretilmelidir. Unutulmamalıdır ki anne babanın yapmadığı bir şeyi çocuğa öğretemezsiniz. Çocuklar ebeveynlerinin şeklini alırlar. Anne ve babanın yap veya yapma dediklerinden çok davranışları önemlidir. Çünkü çocuk taklit ederek öğrenir.
Doğruda ısrar etmek
Çocuklar iyiliğe de kötülüğe de meyillidirler. Onları iyiliğe çekecek olan da anne babadır. Ancak çocuk eğitiminde tutarlı olmak aile içinde karı koca arasında aynı fikirde olmak ve söylem birlikteliği oluşturmak çocukta iyi, güzel ve doğru davranışların yerleşmesini sağlayacaktır. Çocuklar zaaflarımızdan çok iyi yararlanırlar. Çocuklarımıza olan duygularımızı, merhamet, sevgi, acıma duygusunu had safhada kullanırlar. Bunu öyle ustalıkla yaparlar ki; eğer anne baba yeterince uyanık değilse tuzağa düşmeleri an meselesidir. Karar verilen durumdan asla dönülmemelidir. Mutlaka çocukla diyalog kurarak ve anlatarak olması gereken sürekli anlatılmalıdır. Bu zor ve zahmetli ve çok zamanda annelerin baş etmesi gereken bir durum olunca anne pes edebiliyor ve film başa sarabiliyor. Bu yüzden anne baba birlikte çocukla konuşmalı ve tatlılıkla bazen de tatlı sert çocuğun mizacına göre şerbet vermeli. Sonuçta yapılan her şey çocuğun karakterinin oturması ve olur olmaz olaylar karşısında sarsılmaması içindir.
Anne babayı yöneten çocuklar
Günümüzde çokça konuşulan anne baba yöneticisi fenomen olmuş çocuklar var. Bunlar çoğunlukta olmasa da görünürde bu örnekler daha çok dikkat çekiyor. Özellikle büyükşehirlerde büyüyen çocuklar bu gruba giriyorlar. Nasıl mı? Karakteri oturmamış, kişilik gelişimini tamamlayamamış anne babaların çocukları bunlar. Yüksek öğretim görenler de var aralarında, orta eğitimini ancak tamamlamış olanlar da. Ancak hepsinin ortak paydası büyükşehirlerde yaşıyor olmaları. Ben bunlara daha çok hamburger çocukları diyorum. Ellerinde cep telefonları önlerine bile bakmadan AVM’lerin yürüyen merdivenlerinde dahi bu alışkanlıklarını ellerinden bırakmayan göbekli çocuklar. Anne baba yoğun çalıştığı için çocuğa her dediğini alıp şımaranlar ya da aman sussun anne babaya iş çıkarmasın diye eline verilen cep telefonu ile gününü gün eden çocuklar. Sussun, rahatsızlık vermesin, sorun çıkarmasın diye sürekli dedikleri yapılan bu çocukların bir dediğini yapmadığınızda anne babayı ulu orta nasıl rezil edeceklerini biliyor olmalıyız. Bu hale gelmemek için öncelikle aile kurumunu oluşturmaya karar vermeden yeterli bir bilinç düzeyinde olunması gerektiğine inananlardanım.
Bizde mükemmel değiliz
Çocuklar ayna gibidir. Eğer bakmak istersek bu aynaya kendi hatalarımızı, kusurlarımızı görürüz. Biz de mükemmel değiliz ama, bu ayna bir lütuftur anne babaya. Mesela öfke kontrol sorununuz varsa bir süre sonra aynı öfke krizlerine çocuğunuzun da gireceğini görecek ve onun iyiliği için kendinizi düzeltmeye çalışacaksınız. Ya da yalanı öğretmemek için yalandan vazgeçeceksiniz. Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Herkes kendi yanlışlarını düzeltirse çocuk da o kadar başarılı bir şekilde hayatı kucaklamayı öğrenir.
Her şeyin iyi yanını görebilmeliyiz
Belki de en önemli noktalardan biri bu. Hayatta nedense hep mutlu olunacakmış gibi bir imaj oluşturuluyor. Medya bize mutluluğa giden yolun otomobilden, tatilden, giyimden, makyajdan, sıfır bedenden, saçların uçuşmasından geçtiğini pompalıyor. Oysa bu sadece bir hayal ve asıl olması gerekenin yaşanılan her durumdan bir ders çıkarabilmeyi öğrenecek güçlü bireyler yetiştirmektir. Yoksa her an mutlu olamayız ama mutluluk oyunu da oynayalım demiyorum. Çocuklarımıza sadece bardağın dolu tarafını gösterelim gerisi gelir. Tabi önce biz de o dolu tarafı görebilmeliyiz.
Çocuklarımızı etkileyen unsurlar
Çocuklarımız aşıyı önce anne ve babadan alır. Dede, nine, hala, teyze, dayı, yenge gibi yakın akrabalarından da modellenmiş davranışları hafızasını yerleştirir. Bulunduğu çevreden ve arkadaşlarından da davranışlar edinir. Okul hayatının ise apayrı bir tarafı vardır. Okul idaresinin, öğretmenlerinin, okul aile birliğinin de çocuklarımız üzerinde etkileri büyüktür. Bütün bunlar akordiyonun tuşları ve düğmeleri gibidir. Hepsi teker teker doğru ve güzel sesi verirse eğitim bir ahenk ve armoni olur. Çocuklarımızın bilincinde güzel ahlak olur ve onun davranışlarını etkiler ve geleceğine rehber olur.
İKİ BAKIŞ; TEK BİR BAKIŞ!..
Farklı yüzler, farklı gözler, farklı kaşlar, farklı saçlar... Farklı insanlar aynı anda, aynı mekanda aynı manzaraya ya da aynı objeye aynı düşünce ve duygularla birlikte bakabilirler. İki insan birbirinden farklı olsa da o bakış rengiyle ve görüntüsüyle tek insan görüntüsü verebilirler. İnsanlar isterse aynı idealde, aynı görüşte birleşebilirler. Sevinçte, tasada, coşkuda, heyecanda, hüzünde ve tedirginlikte aynı duygu ve düşünce içinde olabilirler. İnsanlar sevgide ve kaynaşmada birbirleri için bütün yanlışlara, bütün çirkinliklere, bütün kötülüklere karşı çıkabilirler. Sevgide, şefkatte, merhamette birbirlerine el uzatabilirler. Madem ki müminiz; hepimiz kardeşiz. Madem ki Müslümanız; hepimiz ihvanız. Bundan da öte ezelden insanız ve vicdan sahibiyiz.
İŞİN SIRRI İNSANLARA YARDIM ETMEK
.....
Geçenlerde 105 yaşında yaşamını yitiren Japon bilim adamı Dr. Shikeaki Hinohara yaşam süresini uzatan kişi olarak biliniyor. Japon bilim adamı uzun yaşamanın sırrının insanlara yardım etmekten geçtiğini söylüyor. İnsanlar için güzel şeyler yapmaya odaklanın diyor Japon doktor. İslam tasavvufu da halka hizmet hakka hizmet demiyor mu? Büyük acılar yaşandığında uzmanlar çalışmayı, üretmeyi öneriyor mu? İşe yaradığını hissetmek her zaman insana heyecan verir ve o heyecanla birlikte vücutta salgılanan hormon insanın mutlu olmasını sağlar. Mutluluk hayatı bereketli ve uzun kılar. Bu yüzden her sabah kalktığımızda şükredip bugün kime nasıl bir yardımım dokunur niyeti ile yola çıkmalıyız. O zaman depresyon, pazartesi sendromu gibi suni hastalıklar ortadan kalkacaktır. Hayatının son gününe kadar doktorluk mesleğini de devam ettirmiş olan doktorun bazı tavsiyelerinden ilgimi çekenler de şunlar; Yeteri kadar uyku ve iyi beslenmek için endişe etmeyin diyor. Eğlenmeli ve hayattan keyif alarak yaşanması gerektiğini öğütlüyor. Öğün kaçıracağız diye dertlenmeyin ve uyku saati, yemek saati gibi şeylere takılmayın diyor. Her zaman merdiven kullanılmasını kaslar için çok yararlı olduğunu söylüyor. Hayvan ve müziğin en iyi terapi olduğunu vurguluyor. Ama hepsinin de temelinde hayatı ciddiye almamak gerektiğinin altını çiziyor geçenlerde vefat eden Japon bilim insanı.
Çocukların bakkal amcası
Üsküdar’da çocukların bakkal amcası çok müthiş bir iş yapıyor. Bakkal Kanber bey dükkanında çocuk kitaplarının bulunduğu bir raf koymuş. İsteyen her çocuk bir kitabı ödünç alıyor ve okuyor. Sonrasında bakkal amcasına kitabın özetini anlatıyor karşılığında da bedava istediği bir şeyi alabiliyor. Kanber bey “Ben okuyamadım. İstedimki onlar okusun merhameti, güzelliği öğrensinler. Karşılığında verdiğim bir çikolata bir paket cips ne ki. Yeter ki okusunlar. Onlar bizim çocuklarımız.” diyor. Darısı diğer esnafın bu güzel uygulamayı örnek alması ve yaygınlaştırmasıdır. İçimizi ısıtan bu tür haberleri duyduk ve gördükçe insanlığımızın anlamını daha da fazla idrak ediyor ve şevkleniyoruz. Teşekkür ederiz Bakkal amca.