Muharrem İnce, kaynağı merak edilen(!) bir özgüven ile Cumhurbaşkanı seçileceğini ve bunun kamuoyundaki dip dalga ile gerçekleşeceğini iddia ediyor.
Lafa gelince “erken seçim” diye kurusıkı meydan okuyan ama, erken seçim kararıyla hazırlıksız yakalanan CHP’nin “Gel Bakalım” diyerek sunulan cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, bize siyâsî târihimizin en eğlenceli(!) seçimini yaşatıyor. Neden mi eğleniyoruz? İşte size birkaç örnek:
1- Âyet-el Kürsî’yi en hızlı ezberlediği için çocukken “hafız adayı” olmuş, ama bu adaylıkta da başarılı olamayıp fizik öğretmeni olmuş. Medyamız bir öğrencisi bulup röportaj yapsa keşke. Ayrıca iki kişilik cemaatle Cuma namazı kılma gibi bir becerisi de var.
2- Sekiz köşe kasket takıp babasının traktörünü geri geri bile kullanabilecek kadar kıvrak motor becerilerine sâhip biri. Bu becerisini zeybek oynarken de gördük.
3- Milletvekili olduğunda bile, köydeki ahırdan tezek temizleyecek kadar mütevazı ve Anadolu kültürüne hâkim biri. Ama nedense Eyüp Sultan Câmii avlusunda yanına gittiği kadının iki omzuna iki elini koymaktan çekinmiyor.
4- Eğer seçilirse(!) makam arabası yerine bisiklet kullanacağını söylediği için, dolduruşa gelip miting sahnesinde altına verilen bisiklete biniyor. Ama nedense miting için şehirden şehre giderken kiralık özel uçak kullanıyor. Bu da yetmiyor, parti içinde rakibi ama cumhurbaşkanlığı seçiminde en büyük destekçisi(!) olan Kemal Kılıçdaroğlu ile havaalanında karşılaşıyorlar. Kılıçdaroğlu da özel kiralık uçakla gezdiği için, neredeyse havaalanının pistinde pişti oluyorlar. Piste ayaküstü iki lafın belini kırıyorlar.
5- İstanbul’daki asma köprüleri canı çekmiş olacak ki, “dördüncüyü de ben yapacağım” diyor. Ama nereye yapacağı sorulduğunda “Lafın gelişi söyledim” deyip bizi bedavaya güldürüyor. Acaba lafın gelişi söylediği başka neler var?
6- İnşaat sürecinden başlayarak, “Altın klozet” ve “milyonluk sofra” gibi uyduruk iddialarla CHP’nin eleştiri ve beleş muhalefet malzemesi yaptıkları Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni önce yıkacağını söylüyor. “Yıkım ekibi misiniz?” dendiğinde ise şark kurnazlığı yapıp kıvrak bir manevra ile, bunun mecâzî olduğunu, zihniyeti yıkacağını iddia ediyor. Ama “yıkmak” fiilinden hiç vazgeçmiyor.
7- BMW’nin fabrikasını gezerken giydiği mavi yakalı teknisyen ceketle verdiği poz ile bu fabrikaya olan hayranlığını anlatıyor. Ama iş, yerli üretim otomobile gelince “çağdışı” diye nitelendiriyor.
8- Asılsız iddialarla siyâset yapmaktan vazgeçemeyen bir politik kadroya mensup olduğu için, kendince bulduğu her fırsatta “üniversite diploması” konusunu ortaya atıyor. Ama kendi diploması sorulmamasına rağmen üniversite diplomasının fotokopisini çektirip dağıtıyor.
9- Recep Tayyip Erdoğan’ın kaba ve ağzı bozuk olduğuna dâir iftira atanların başında gelen Muharrem İnce, o çok saygı(!) duyduğunu iddia ettiği basın mensuplarından bâzılarını “yandaş” diye yaftalayıp, durup dururken “kaşar” sıfatını yakıştırıyor. Ama nedense Turgay Güler’in saat sınırı olmayan program dâvetini olmadık şartlar öne sürüp reddediyor.
10- PKK’nın başı Abdullah Öcalan’ın heykelini dikme sevdâsındaki zâtı ziyârete gidiyor ama nedense, ne 15 Temmuz ne de Afrin şehitlerinden birisinin evini ziyâret etmiyor.
11- Elbette her şey bir yana, bir konu var ki, bütün söyledikleri terâzinin bir kefesine konsa, hepsinden ağır basan, ama maalesef komiklik değil haddini bilmezlik olarak târihe geçecek: Apolet sökme hevesi. “Diktatör” diye yaftalamaya çalıştıkları Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın makamına oturursa (Allah muhafaza), kimseye sormadan, yargı yolunu kullanmadan Metin Temel Paşamızın apoletlerini sökeceğini söylüyor ve defâlarca mârifetmiş gibi tekrarlıyor. Demek ki bu lafından haz duyan ve Metin Temel Paşa’nın ülkemiz adına kazandığı zaferlerden rahatsız olan bir “seçmen” desteği var.
12- “Kıraathâne Projesi” aleyhinde yaptığı eleştirileri yazsam, gülmekten(!) karnınıza kramp girebilir. Sâdece okey ıstakaları ve kek için söylediklerini duysanız ne demek istediğimi anlarsınız.
13- Muharrem İnce’den boş kalan yerleri, partisinin yenilmeye doymayan pehlivan misâli genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu dolduruyor. Seçim beyannâmelerinde FETÖ ile mücâdele konusuna değinilmediği sorulduğunda “Bu, iktidarın sorumluluğundadır” deyip iktidar olma gibi bir niyet ve plânları olmadığını açık ediyor.
Dip Dalga Efsânesi
Bu listeyi uzatmak mümkün. Ne de olsa seçilmeyeceğini bilen için boş vaatlerde bulunmak kolay. Seçim sürecinde son haftaya girildiğinde ağzının ayarının iyice bozulacağı ihtimâli yüksek. Ancak Muharrem İnce, peynirin ucunu görüp kendini mandıra zanneden fare gibi, büyük laflar ediyor. Muharrem İnce, kaynağı merak edilen(!) bir özgüven ile Cumhurbaşkanı seçileceğini ve bunun kamuoyundaki dip dalga ile gerçekleşeceğini iddia ediyor. Elbette Kadıköy-Bağdat Caddesi’nde, Bakırköy ya da Beşiktaş’a dolaşırsa, böyle bir dalga olduğunu zannedebilir. 8 Haziran Cuma gecesi CHP’nin kalesi olan Kadıköy’de yaptığı mitingde söyledikleri bu boş zannın birer kanıtıdır.
Ama bu dalga hep yüzeyde olmuştur ve hiçbir zaman bir dip dalga hâline gelememiştir. Kemal Kılıçdaroğlu’nun her seçimden önce gördüğü bu dip dalga rüyâsı, bu seçimde de gerçekleşmeyecektir. Muharrem İnce dip dalga hayâline kapılıp, pembe rüyâlar görmek yerine, şunu anlamalıdır ki, CHP’nin dip boyası gelmiştir. Partiye âcilen müdahele edilmesi gerekmektedir.
Bu tavsiyeyi CHP’yi sevdiğimden yapmıyorum. Ama CHP, Türkiye’nin bir gerçeğidir. CHP’yi âdeta bir iman şartı gibi destekleyen kendi seçmenini tatmin edemese de ve muhalefet görevini yerine getiremese de, atsan atılmaz, satsan satılmaz bir ana muhalefet partimiz var. Daha acınası duruma gelmesini, Türk demokrasisi adına istemem. 24 Haziran’a kadar olan sürede bir taraftan miting meydanlarında yalandan da olsa cumhurbaşkanı sıfatına muhatap olmanın pembe keyfini sürerken, bir taraftan da 24 Haziran sonrası CHP’de yerinden oynayacak taşların çok fazla baş yarmaması için önlem alması yerinden olacaktır.
Bunların hâricinde, Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısındaki “en güçlü rakip” olmaktan başka siyâsî bir özellik taşımayan ve oyların büyük bir bölümünü “Erdoğan olmasın da, kim olursa olsun” gibi buram buram “Erdoğan nefreti” kokan bir düşünceden alan bir parti, demokrasinin ihtiyâcı olan muhalefet rolünü üstlenemez.