İster "aydın", ister "entelektüel" ya da ister "münevver" kelimesini tercih edin, bu sıfata hâiz olmanın ilk şartı okumaktır.

İster “aydın”, ister “entelektüel” ya da ister “münevver” kelimesini tercih edin, bu sıfata hâiz olmanın ilk şartı okumaktır. İslâm dininin ilk ve dolayısıyla önem sırası açısından en öncelikli şiârı olan okumak, modern ve gelişmiş olmanın da başat fiilidir.

“Okumuş adam” aynı zamanda “kültürlü adam” anlamında da kullanılır. İçerisinde öğretim, eğitim, tahsil, bilgi, görgü, akl-ı selim gibi birçok kavramı barındıran okumanın en temel hâli olan yazılan bir şeyi okumak, bu kavramlar dünyâsının kapısını açan bir anahtardır.

Oku, Ama Neyi?

Bir metni okumak için, o metnin daha önce yazılmış olması gerekir. Yâni bizi entelektüel, kültürlü, bilgili, aydın yapan eylem, öncesindeki bir eylemin, yâni yazmanın, gerçekleşmiş olmasına bağlıdır.

Meseleyi bir kâğıt üzerinde her hangi bir alfabeyi kullanarak yazılan metni anlamak olarak ele alalım. Neyi okuyacağımız, her ne kadar kendi rızâmızla aldığımız kitap açısından, kendi karârımız olsa da, kitabın kapağı ardındaki dünya tamâmen bizim inisiyatifimizde değildir. Bu, hem telif hem de çeviri kitaplar için geçerlidir.

Çeviri ve Çevirmenler

Kitap çevirisi, modern zamanlara özel bir eylem değildir. Yazının kullanılmaya başlamasıyla kayıt altına alınan bilginin, kültürlerarası iletişimde bir aktarım ve alışveriş malzemesi olmasının binlerce yıllık geçmişi vardır.

Hint’ten Mısır’a, Mısır’dan Yunan’a, Yunan’dan Harran, Bağdat ve Endülüs’e tüm kadim kültürler gelişmelerini çeviri faaliyetine borçludur. Avrupa’yı karanlıklardan kurtaran da Reform ve Rönesans hareketlerinde çeviri başrolü oynamıştır. İslâm’ın en parlak devrinde Bağdat’ta kurulan Dâr’ül-Hikme’nin en öne çıkan faaliyeti, birçok dilden birçok dile yapılan çevirilerle bilgiye ulaşma imkânı sunması olmuştur. Bilimin 1001 Gece Masalları o zaman yaşanmıştır. Avrupa, Orta Çağ karanlığındayken, İslâm bu faaliyetlerle devrin en ileri medeniyetini tesis edebilmiştir.

El-Harezmî’den Farâbî’ye, El-Kindî’den Birûnî’ye birçok Müslüman âlim aynı zamanda tercümeler yapmıştır. Aynı şekilde Alman din adama Martin Luther de, İncil’i Almanca’ya tercüme ederek Hristiyanlık târihine damgasını vurmuştur.

Çeviri faaliyetinin bu önemini Ord.Prof. Hilmi Ziya Ülken, Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü adlı eserinde ayrıntılarıyla anlatmaktadır.

Türkiye’de Çeviri

Günümüzde Türkiye’de yayınlanan kitapların yarısından çoğu çeviridir. Özellikle popüler kitapların ve çocuk kitaplarının ezici çoğunluğu çeviridir. Bu yüzden Türkiye, bir çeviri cennetidir. Ancak bu cennet, tek taraflı bir cennettir. Çünkü “Türkçe’ye çeviri” yapılırken, “Türkçe’den çeviri” yok denecek kadar azdır. Bu dengesizlik, tercümenin uyanış için oynadığı rolü yerine getirmesini engellemektedir.

Türkiye’de başta İngilizce olmak üzere, dünya edebiyatının Türkçe’ye çevrilmesi için ayrılan bütçe ile, Türkçe’den dünya dillerine çeviri için ayrılan bütçe arasında dağlar kadar fark vardır. Bu bütçe de devletin desteğiyle oluşmaktadır. Bu, tam anlamıyla, kendi paramızla başka kültürlere ve dillere hizmet etmek demektir; kültürel işgâle dâvetiye çıkarmak ve onu finanse etmektir. Çeviri kalitesindeki sorunlara, insanı okumaktan soğutan çevirilere şimdilik girmiyorum.

Harf devrimi ile fikir dünyâsının rotası değiştirilen Türk dili ve kültürü, diğer dillere kazandırılacak nice esere sâhipken, elleri kolları bağlanıp cücelerden dayak diyecek hâle düşürülen bir dev gibi, öz-mağduriyet yaşamaktadır.

Kültürümüzün dümeni olan dilimiz, yanlış ellere teslim edilmektedir. Türkçemiz, başka dillere mâruz kalırken, oyunda dengeyi kurup kendini göstereceği karşı atağa kalkamamaktadır. Uluslararası kitap fuarlarına şeref konuğu olarak katılan bir ülke olan Türkiye ve Türkçemiz, bu fuarlarda diğer ülkelerin dünya dillerine sunduğu eserlerin hegemonyası altında kalmaktadır.

Kültürde Dışa Bağımlılık

Dışa bağımlı olmak deyince, akla ilk olarak enerji ve savunma sanayii gelmektedir. Bunların yanında, başta yayın dünyâmız olmak üzere, kültürümüzün dışa bağımlı olduğunun daha yüksek sesle ifâde etmeliyiz.

Bu bağımlılık, tıpkı kendi silâhımızı yapmak gibi, kendi edebî eserlerimizi üretip dünya dillerine çevirmekle aşılabilir.

Kültürel bağımlılığı, kültürel iktidâra dönüştürecek diğer bir adım da, Türkçe’den diğer dillere çevirinin yanında, bir yabancı dilden başka bir yabancı dile çevirilerin yapıldığı ve pazarlandığı mecrânın Türkiye’de oluşturulmasıdır. Teknik tâbirle, “çapraz çeviri” olarak adlandırılan bu faaliyet, kültürel iktidar yapısının en güçlü aygıtlarından birini oluşturacaktır. En büyük havaalanı, en uzun köprü gibi en büyük yayınevi projelerimiz olmalıdır.

Kendi târihini İngilizce, Almanca, Fransızca, Rusça kaynaklardan öğrenme felâketine mâruz kalan milletimiz, bu eylemlerle tesis edilecek kültürel iktidar ikliminde, ulaşmak istediği birçok amaca yıllardır oluşan boşluğu hızla doldurarak ulaşacaktır. Bunun yolu da, küller altında kızıl bir kor olarak bekleyen kültür kodlarımızın üzerine inşa edilecek bir edebiyat ile, önce çağdaş Türkçe’yi güncellemek ve sonra da bu Türkçe eserleri dünya dillerine kazandırmaktır.