Orada en karanlık günlerde bile umudun nasıl kutsal bir emanet olarak saklandığını iliklerinize kadar hissedin.
İstanbul’a yatılı bir öğrenci olarak geldiğimde ilk olarak Harem’e inmiştik. Denizli’den İstanbul’a gelmek, büyük ama çok büyük bir hadiseydi benim için. Denizli’den Kazım’la birlikte gelmiştik. Beykoz’a doğru yol alırken Kazım’ın midesi bulandı, Kuleli’de araçtan indik. Hatırıma ilk düşenler bunlar. Sonra büyüdük. Okulumuz Beykoz’dan taşındı. Derken az uğramaya başladık Üsküdar’a… Sonra üniversite yılları başladı. İcadiye Sıvacı Ferhat Sokak’taki evimizde, küçük evimizde yaşamaya başladım. Sonra yine Üsküdar’dan ayrılık... Bu defa dünyanın farklı ülkelerine yolculuklar. Evlilik ve çocuğumuzu bekleme aşaması… Üsküdar evimiz dedik ve döndük. İstanbul’un neresinde oturalım diye düşünmedik hiç. Üsküdar’ın neresinde oturalım dedik. Kendimize uygun bir yer bulduk. Çocuklarımız dünyaya geldi. Hep Avrupa yakasında çalışmama rağmen hiç Üsküdar’dan ayrılmayı düşünmedik. Başka yerden uygun eve taşındık. Sonra koşturarak geri döndük Üsküdar’a… Her sokağını sevdik, her komşusunu sevdik. Üsküdar ciğerimizdi, orada nefes alabiliyorduk sadece.
Son mahalleler Üsküdar’dadır. Süper Baba da Nusret Baba da Üsküdar’dır. Geçip giden herkes gelenler kendini yabancı hissetmesin diye aşina bir hikâye ekler bu müstesna beldeye. Küplüce Mezarlığının ebedi bekçisi Cahit Zarifoğlu’dur mesela. Son bostan Kuzguncuk’tur…
Sonra gün geldi Üsküdarlıların hizmetine girmek nasip oldu. Şükrettik. Günü gelip görev hamdettik.
15 Temmuz oldu. Üsküdar ne demek bir defa daha gördük. Çengelköy ne demek, Burhaniye ne demek, Kısıklı nereye düşer, Küplüce’deki Köprüye koşturarak nasıl gider hepsini gördük. Üsküdar gazi oldu. Hayatımızın geçmişimizin ve geleceğimizin mekanı Üsküdar, şehitler verdi. Kısıklı Parkı’nın nöbetlerinde taştı kabardı Üsküdar sevdamız. Kocaman kıpkırmızı bir yürek olduk hep birlikte.
Üzüldüğümüz günlerde teselli etti, sevincimize eşlik etti. Kuş evleriyle inceliğini gösterdi. Burası Üsküdar’dı.
Dün evden çıktım ve işe geçtim. Eşim telefon açtı. Cumartesi günü duyduğumuz o gürültülü patlamada şehit düşenlerden biri mahalleden bir polismiş. Üsküdar yine bağrımıza ateşi koydu bıraktı. Gözümüz doldu, yüreğimiz dağlandı…
Burası Üsküdar dostlar… Bize yılgınlık yakışmaz. Fethi de gördü Üsküdar, işgali de… Fatih’i de gördü, İngiliz çizmelerini de… Yılgınlığa, bezginliğe mahal yok. Çok daraldıysa içiniz gidip Özbekler Tekkesi’nin bahçesindeki mezarlığa gidin. Zenci Musa’nın kabrini ziyaret edin. Orada en karanlık günlerde bile umudun nasıl kutsal bir emanet olarak saklandığını iliklerinize kadar hissedin.
Üsküdar asla pes etmedi, asla pes etmeyecek. Kabe’ye giden yolcuları Harem’den uğurlarmışız eski zamanlarda. Şimdi Üsküdar’da okuduğumuz salalarla şehitlerimizi cennete yolcu ediyoruz.
Üsküdar sessiz ve vakur… Şehitlerini yolcu ediyor. Kimini memleketlerine yolcu ediyor, kimilerini ebediyen bağrında saklıyor.
Ezanlar, salalar bizi bize anlatır. Mekan burada zamanına kavuşur.
Burası Üsküdar, Gazi Üsküdar…
Buraya dün gelmedik, bugün gidecek değiliz. Üsküdar bizim evimiz. Üzüntümüz, sevincimiz, komşularımız, şehitlerimiz… Biz burada büyük bir aileyiz.
Bugün evimiz matem yeridir. Üsküdar verdiği şehidiyle yeniden gazidir.