Kürt meselesi asırlık bir mesele.
Kürt meselesi asırlık bir mesele.
Filistin meselesiyle birlikte Ortadoğu’nun en kangrenleşmiş meselelerinden biri.
Irak, Suriye ve İran ile birlikte Türkiye’yi de hatta en çok da Türkiye’yi etkileyen bir mesele.
Bu mesele Türkiye boyutunda, Cumhuriyet tarihi boyunca devletin kimi yanlış politikaları, baskıcı uygulamaları, dış güçlerin kışkırtmaları ve terör ile iç içe bir sorun şeklinde var olageldi.
Kimi hükümetler döneminde zaman zaman çözüme yönelik girişimler olduysa da gerek sorunun karmaşıklığının doğru kavranamaması ve gerekli cesur adımlar atılamaması gerekse de dış güçlerin, kendilerine bağlı içerdeki unsurları da devreye sokarak yaptığı müdahaleler çözümü engelledi.
Dolayısıyla 15-16 yıl öncesine kadar “Kürt meselesi”, “Kürt sorunu” şeklinde varlığını sürdürdü.
Bu tarihe kadar Kürt sorunu denilince genel anlamda terör ve geri kalmışlık ile birlikte Kürtlerin varlığının inkârı, asimilasyon, kimi baskıcı uygulamalar ve dil yasakları gibi kimi kültürel haklar telaffuz ediliyordu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın (O dönem başbakandı) 2005’te Diyarbakır mitinginde yaptığı konuşmada Kürt sorunun varlığını kabul edip, “gerekirse baldıran zehri içerim” diyerek çözüm için elini, hatta gövdesini taşın altına sokmasının ardından mesele farklılaşmaya başladı.
O sürece kadar “Kürt sorunu”nun unsurları olarak gösterilen sorunların büyük kısmı adım adım çözülmeye başlayınca, varlığını bu soruna dayandıran terör örgütü PKK, bir yandan sorunun çözümünü engellemeye çalışırken bir yandan da dilinin altındaki baklayı çıkarmaya başladı.
Kürt meselesi, “Kürt sorunu” olmaktan çıktıkça, “Kürtlerin hakları”, “Kürtlerin özgürlüğü” ve “Kürtlere statüsü” gibi kavramlar dile getirilmeye başlandı.
Hatırlanacağı üzere Eylül 2014’te dönemin HDP Eşgenel Başkanı Selahattin Demirtaş, o sırada Kürt sorunu ve onunla iç içe geçmiş olan terör meselesini tümüyle yok etmeyi amaçlayan çözüm sürecinin devamının, Suriye’de PKK’nın bu ülkedeki uzantısı PYD’nin denetimindeki Kobani’deki gelişmelere bağlı olduğunu açıklamıştı.
Ardından PKK ve HDP’nin kışkırtmalarıyla yaşanan “Kobani Kalkışması”nda 53 kişi hayatını kaybetti.
Bu kalkışma ve hendek-çukur olayları çözüm sürecinin berhava olmasına yol açtığı gibi PKK ve HDP’nin amaç ve hedefinin, “Kürt sorunu” kavramı altında dile getirdikleri sorunların çözümü olmadığını da gösterdi.
O amaç ve hedef, o tarihten bu yana ağırlıklı olarak yukarıda sözünü ettiğimiz “Kürtlerin hakları, özgürlüğü ve statü” gibi kavramlarla dile getiriliyor.
Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ve devleti, ülkenin birlik ve bütünlüğüne kast etmeyi amaçlayan bu hesapları gördüğü için özellikle son 5-6 yıldan bu yana PKK ve HDP’ye yönelik kıskacı hiç olmadığı kadar daralttı.
O nedenle PKK ve HDP de önlerindeki en büyük engel olarak mevcut iktidarı gördükleri için onu yıkmak için muhalefetle ortak hareket etmeye yöneldi.
HDP bu yönelim kapsamında içeriye yönelik söylemlerinde sürekli olarak, “demokrasi, insan hakları, demokratik ittifak, Türkiyelilik” gibi kavramları kullanıyor.
Ancak dışarıya karşı kullanılan dil ise sözünü ettiğimiz dilin aynısı.
HDP Eşgenel Başkanı Pervin Buldan’ın geçtiğimiz hafta sonu Erbil merkezli yayın organlarından Rudaw’a verdiği bir mülakatta dile getirdiği ifadeler bunu açık ve net bir şekilde gösteriyor.
Buldan diyor ki, “HDP olmazsa bile Kürt halkı başka bir parti ile özgürlük mücadelesini daha güçlü bir şekilde sürdürecektir… Kürt halkı özgürlüğüne kavuşana kadar da bu tür saldırılar farklı şekilde devam edecektir.”
Kuzey Irak’taki Barzanilerin partisi KDP’ye yakın Türkiye’deki partilerle yaptıkları ittifakı anımsatan Buldan, “Neden Kürt parti ve taraflar kendi hakları ve özgürlükleri için bir olmasın?” diye soruyor ve “Fakat bu birlik ve beraberliği daha da genişletmeli, büyütmeli, kalıcı hale getirmeli ve halkımızın çıkarlarını korumak, hak ve özgürlüğünü elde etmek için Kürdistan’ın dört parçasına yaymalıyız” diyor.
Buldan, Rudaw üzerinden Barzanilere iş birliği mesajı yollayarak, “Dört parça Kürdistan’ın özgürlüğü için birlikte mücadele edelim” çağrısı yapıyor.
Bu açıklamalar, bu ifadeler yabancısı olduğumuz şeyler değil.
Bunların hiçbirinin Kürt meselesi veya Kürt sorunu diye tabir edilen sorunlarla ilgisi yok.
Bunlar, PKK’nın uzun süreden bu yana dillendirdiği, Suriye’nin kuzeydoğusunda PYD üzerinden başlatılan eş zamanlı olarak Kuzey Irak ile birleştirerek temeli atılmaya çalışılan, sonrasında önce Türkiye, ardından İran’ın da bazı kısımlarını kapsayan bir “terör devleti” kurma çabalarının ürünü.
Buldan’ın sözünü ettiği “Dört parça Kürdistan’ın özgürlüğü” kavramı bunu ifade ediyor.
PKK’nın ve HDP’nin bu niyet ve hesaplarını biliyor ve anlıyoruz da anlayamadığımız ya da anlamakta zorlandığımız, durum bu kadar açık iken Türkiye’deki başta ana muhalefet olmak üzere bazı partilerin iktidar mücadelesi uğruna bunlarla gizli veya açık bir şekilde iş birliğine girmekte herhangi bir beis görmemeleri.