Evet sayısız başlıkta kendini ispatlayan Anadolu'nun en bereketli şehirlerinin başında gelir Siirt...

Siirt...

Çok dilli, çok kültürlü, bol çeşitli-lezzetli-bereketli ürünleriyle kadim şehir...
Duaya vesile nice şahsiyetiyle ve köklü geçmişiyle etkili bir coğrafya Siirt...
Siyasette-sanatta-bilimde-ilimde değerleriyle “buradayım” diyen bir yer Siirt...
Tarihi ve doğa harikası mekanlarıyla, efsaneleriyle, bereketli ürünleriyle, yeraltı-yerüstü kaynaklarıyla Bereket Tanrıçası Kybele’yi bile kıskandıran bir şehir Siirt...
Evet sayısız başlıkta kendini ispatlayan Anadolu’nun en bereketli şehirlerinin başında gelir Siirt... Ve enteresan bir çekim enerjisi vardır bu kentin... Toprağına bir kez yüz sürdünüz mü, suyundan bir yudum içtiniz mi, yüreğinde vefa ile bir kez yer edindiniz mi size öyle güzel ev sahipliği yapar ki şehirden ayrıldıktan sonra dahi kadimliğini ve duasını esirgemez üzerinizden...
Bunca güzelliğe ve özelliğe sahip Siirt, Batman’dan Şırnak’a uzanan bölgenin de bir nevi ana vatanıdır...
Yukarıda saydıklarım ve bu yönde sayacağım nicesiyle Siirt, bereket emsali olmuş masal tadında şehirlerimizden biridir...

Bu kadim kentin sosyal, kültürel, siyasi yansımaları da var elbette... Siirt gibi “yüklü” şehirlerin çarklarının uyumla dönmesi biraz zordur çünkü güç dengeleri çok hassas ve keskin olmakla birlikte “zülfü yâreye” dokunmadan yol almak gerekir... Öyle ya; zülfü yâreler değil mi çoğu zaman hızlı ve güçlü yollar almamızın önünü tıkayan! Sen-ben-o diye ayrıştırıp BİZ olmanın önüne geçen... Benimkiler seninkiler diye şehirleri kutuplaştıran... Halbuki şehirlerimiz ve ülkemiz adına asıl mesele “zülfü yâre olmak değil yârelere merhem olmak” olmalı...
“Evet Siirt bunca değerine ve bereketine rağmen hak ettiği yere bir türlü gelemedi” diyor Siirtliler hayal kırıklığı ile... Son birkaç yıldır da siyasi enerjisini epeyce kaybetmişti zaten Siirtli...
Sonra herkes “acaba kim olacak” diye merakla beklerken bir anda bir isim belirdi kulaklara ulaşan... Biz dışardakiler gözlerimizi kısarak önce bir durduk ve “o kim ki” dedik! Çünkü bu ismi ne ön planda yer almak için çabalarken ne de siyaset eşiğinden geçmek için kulis kapıları kırmaya çalışırken hiç duymamıştık... Siyaset arenasında yer almak adına “yok artık” dedirten akıllara zarar yansımalara aşinayken bu kişiyi daha önce hiçbir olumsuz kare içinde görmemiştik... Sözünü ettiğim kişi kim mi? AK Parti Siirt İl Başkanı Avukat Ekrem Olgaç...
“Mesleğine erken yaşta bir şekilde başlayan bir avukatım. Ön planında yer almasam da şehrim ve ülkem adına siyasetin her kademesinde varız ailece. Fakat dediğim gibi benim ve ailemin terörle birlikte tüm olumsuzluklara karşı devletten yana kararlı duruşu hep aynı olmakla birlikte bizler şehrimizde, köylerimizde, sokaklarımızda birebir vatandaş temaslı siyasete ağırlık verdik... Zamanı gelince Sayın Cumhurbaşkanımız layık gördü ve şimdi gururla buradayım... Yurt içinde ve yurt dışında büyük sınavlardan geçtiğimiz bu süreçte Sayın Cumhurbaşkanımızın çizdiği Türkiye yolunda kararlı ve güçlü bir şekilde yol alıyoruz... İl Başkanı olur olmaz kadın ve gençlik kademelerimizi baş köşeye koyduk çünkü AK Parti kuruluş aşamasında nasıl ki kadınlar ve gençlerin gücüyle yükseldiyse şimdi yine onlarla daha da büyüyeceğiz Türkiye adına... Evet yapacak çok işimiz var biliyoruz bununla birlikte yüreğimizdeki azmi, sevdayı, gücü de biliyoruz bu sebepten her yeni güne bir adım daha önde başlıyoruz...” diyen Başkan Olgaç anlatırken yaşıyor gibiydi zihnindekileri...

AK Parti Siirt İl Başkanı olarak atanana kadar mesleğinde başarılı bir isim ve teröre karşı bedeller ödediği halde dik duruşundan asla taviz vermeyen bir ailenin ferdi olarak tanınan Ekrem Olgaç mesleği ve ailesiyle sevilip sayılan biri olmakla birlikte siyasette de aynı sevgiye ve saygıya sahip oldu...
Başkan Olgaç genç, dinamik, yüreği dolu, bilgili, nazik, zeki ve cesur bir isim. Bunlarla birlikte yaradılış gereği diyalog dilini çok başarılı kullanan biri... Genelde siyasi isimleri pek zikretmem yazılarımda fakat Ekrem Olgaç ismi yeni ve büyük bir kapı açtı Siirt’te siyaset adına... Bunu nasıl yaptı derseniz; samimiyetle Siirtlileri ve yüreğinin sesini dinledi derim... Bu kadar basit!
Kendisiyle geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiğim söyleşide anlattıklarından fazlasını okudum cümlelerinden... Heyecan, azim, Siirtli gençler, Siirt’in istekleri ve sorunları, yatırımlar, aşılması gereken zorluklar, gidilmesi gereken yollar, kentin insanlarını amasız-fakatsız “Siirt çatısında” buluşturmak ve daha nicesi vardı...
Hepsinden öte öyle büyük, öyle cesur, öyle cömert, öyle azimli, öyle duyarlı bir yüreği var ki Başkan Olgaç’ın; kısa zamanda siyaseten de gönüllere girmesini sağlayan ve kitleleri AK Parti çatısında toplayan anahtar tam da bu aslında... “Yürekli adam vesselam” diyor Siirtliler...
Laf aramızda asıl mevzu da sağlam yüreğe sahip olmakta zaten! Yıllardır yazılarımın direği olan “yüreğinin ekmeğini yiyenler” teması pandemi ile birlikte aleni olarak dile getirilmeye başlandı bizzat devlet başkanları tarafından... Yeter mi? Yetmez!
Çünkü insanlık giderek çok bilmiş, haylaz, mutsuz, ukalâ bir çocuk moduyla yol almaya başladı... Kaba bir tabirle “söylemleri değil dokunan eylemleri” görmek istiyor hem de en kısa zamanda.
Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın sıklıkla dile getirdiği “Ömerlere ihtiyacımız var” seslenişi gibi... Evet Ömerlere ihtiyacımız var hem de acilen... Ömerleri bulduktan sonra iş bitmiyor elbette. Onlara etki ve yetki alanı yaratıp “güç vererek güçlenmek” gerekiyor ülke adına... Hep derim “iyilerin yanında durmadığımız, onları desteklemediğimiz, önünü açmadığımız sürece hepimiz kötüyüz aslında”... Ve Ömerler ile birlikte “zülfü yâreler” konusuna da acil çözümler gerekiyor! Yoksa Ömerler zaten aramızda yeter ki önlerine çekilen “camdan bentler” kaldırılsın...