Eskiler bir çocuk çok yaramazlık yaptımı; "Kudurdu bu çocuk, Allah hayır etsin başımıza gelecek var" denilirdi.
Eskiler bir çocuk çok yaramazlık yaptımı; “Kudurdu bu çocuk, Allah hayır etsin başımıza gelecek var” denilirdi. Ben bu sözü o zamanlardaki yaşlılardan, büyüklerden çok duyardım. Bu söz kafamda o kadar çok yer etmiş olmalı ki, bu sözü duyduğumda o çocuğu takip ederdim. Defalarca uyarılmasına rağmen çocuk sanki bir yerden kumanda ediliyormuşçasına kudurmanın dozunu artırırdı. Etraftakilere fenalıklar gelirdi. Gerçekten de kısa bir süre içinde ya o çocuk ciddi bir şekilde kaza geçirir hastanelik olur ya da evde bir şeyin kırılmasına, parçalanmasına sebebiyet verirdi. Ya da o kadar çok kudururdu ki, ev sahibinin başına bir hal gelirdi. Ya yakınlarından ani bir vefat haberi gelir ya bir kaza haberi alınırdı. Tabi bunu rasyonel akılla açıklayamayız ama her şeyi de akılla açıklamanın önemli olduğuna inananlardan değilim. Sanırım ben de bu tecrübeden yola çıkarak çocukların bu durumuna çok dikkat eder aman başımıza bir şey gelmesin diye dua eder hatta dua ile birlikte de çocuğu yatıştırmanın da yollarını arardım. Ama bazen ne yazık ki bunların hiçbiri de bir fayda vermez ve olan olması gerekeceği için o çocuğun kudurması ancak başına gelen o kötü sonla biterdi. Evet bu sefer bu kudurmanın sonunda gerçekten hayır var.
İnsanlar uyanıyor
Sömürge tarihinin baş aktörü olan İngiltere’nin ve onu oluşturan bütün batı zihniyetinin temeli siyonizmdir. Bu izim’de din, dil, insanlık, çoluk, çocuk, değerler aklınıza ne kadar değer bunların yeri yoktur. Tamamen çıkar ve sömürü düzeni üzerine kurulu bu sistemde bütün dünyayı sömürmek vardır. İşlerine ne geliyorsa o demokrasi olur. İşlerine ne geliyorsa o insan hakları olur. İşlerine ne geliyorsa o eşitlik, özgürlük olur. İşlerine ne geliyorsa sinemayı çok iyi kullanıp iklim krizini, enerji krizini, terörü, İslamofobiyi ve türlü türlü kavramları ortaya atıp kenara çekilirler ve sadece fillerin tepişmesini izleyip kendilerine alan açmaya bakarlar. Tıpkı bugün artık siyonizmin son kalan nefesiyle boğulmak üzereyken kudurma hamlelerini Filistin üzerinde yaparken. Ancak artık insanlar özellikle de batı halkı kullanıldığını fark ediyor, uyanıyor.
Elimizdeki en güçlü araç medya
Hakikat her zaman gün gibi ortadadır. Hakikat her yerden bizi bulur. Cep telefonumuza gelen mesajlardan, radyo frekansından, TV’deki haberlerden.. Bir anda bir uyanışla insanlık ayağa kalkabilir. O yüzden medya hala büyük güç ve şu an bu zulmü duyurmak için de sosyal medya bizim için çok büyük imkan. Buradaki püf nokta iyilik için hepimizin elimizdeki imkanlarla hakikate ulaşma çabamızı güçlendirmek ve ısrar etmektir. İyi ve kötü gibi net iki ayrım vardır. Bugün çok büyük bir zulüm işleniyor. Evet buradan elimizi uzatıp da engel olamıyoruz. Ama biz öyle zannediyoruz. Oysa herkes gücü nispetinde yapacağı şeyler vardır. O halde bundan böyle şunu açık bir şekilde görmemiz lazım; Hakikat bize bir şeyleri haykırıyor artık. Elinizden ne gelirse bunu iyiliğe hayra yönlendirin. İşte biz iletişimciler olarak da diyoruz ki bu zulmün sesini mümkün olduğunca geniş kitlelere duyurmamız gerekiyor. Kötülüğe karşı ayaklanma devam etmeli. Hiçbirimizin yüreği göz göre Gazze’deki katliama sessiz kalmamıza izin veremez. Vicdanları sürekli doğru paylaşımlar yaparak uyandıracağız. Her şerden bir hayır doğacaktır. Eninde sonunda bunu tekrar görmek zorundayız. Müslümanların insan onurunun ve hakkın yanında olduğunu göstermek ve dünyaya birlik içinde olduğumuzda bir daha kötülüklerin hüküm sürmeyeceğini göstermeliyiz. Yoksa vallahi de bugün dünyanın sonuna geldik demektir. Temennimiz bu şer gibi gözüken olaydan bir büyük uyanışın ortaya çıkmasıdır.
FİLİSTİN’DE ÇOCUKLAR BÜYÜMÜYOR
Filistinli güzel bakışlı, bütün çocuklar gibi masum bir erkek çocuğuna soruluyor. Büyüyünce ne olmak istiyorsun? O yaşta oynaması, okula gitmesi, kardeşleri ve ailesi ile güzel bir hayatı paylaşması gerekirken her gün kurşunlardan kaçmak zorunda kalıyor Filistin’de çocuklar. Çocuk şöyle diyor; Filistin’de çocuklar büyümüyor ki! Bitti.
Günlerdir ne yaşıyoruz biz. Ne yiyip ne içiyor, ne yapıyoruz? Burası neresi? Distopik bir evrenin içinde miyiz? Nedir bu yaşananlar? Allah’ın bize mesajı nedir? Günlerdir sorguluyor ve sorguluyorum. Geceleri uykularım kaçıyor. Kabuslar görüyorum. Bazen kendi çocuklarımı görüyorum Filistin’de. Onları arıyorum. Bitsin bu zulüm diye yalvarıyoruz. Bir de içimizdeki acımasızları görüyorum sosyal medyada. Acıyorum onlara. Zavallılar. Hiç nasipleri yokmuş bir nebze merhametten. Yazık. Hem de çocuğu olan insanlar bunlar. Filistin’de büyümeyen çocukların yerine büyüyen senin çocukların nasıl olsa! Dünyayı ancak merhamet kurtaracak. Bu kadar acınacak hale gelmemeli insan. İnsan bu duruma düşmemeli. Senin ne farkın kaldı siyonist kafalardan o zaman?!
GÜCÜ NİSPETİNDE
Kiminin malı kiminin canı kiminin parası kiminin duası. Kimin neyi varsa onu verir. Değerli olan yangına su taşımaktır. Bir damlayla bir şey olmaz diyemeyiz. Çünkü bir damladan oluşan okyanusun, bir damlasını eksiltemezsin. Parçalar bütüne ulaştırır. O halde parça çok küçük diyemezsin. Bir masumun bir kuruşu bereketi ile bin olur. Bazı şeyler hesaba kitaba sığmaz. Bazı şeyler cetvelle, tartı ile ölçülmez. Dünyanın ölçüleri ile Hak katının değerleri aynı sepete konulmaz. Kimin gönlü geniş kimin gönlü sığ, bunu hangi hesap cetveli ölçebilir? Birlik oldukça onca küçücük parça, kocaman bir bütünü oluşturur. Burada tek değer bir olmak. Birden değerli bir ölçü yok. Her şey birden çoğalır. Bire gider yine birden gelir. Bire ulaşmak için parçalarımızı birleştirmeliyiz. Herkes gücü neye yetiyorsa iyilik için zulmün karşısında durmak zorundadır. Şeytanla iş tutanlara karşı mazlumun yanında olmak için karınca kararınca mazlumun yüreğine su taşımalıdır.
Dr. Öğr. Üyesi Handan YERLİ
ACILI ANNE: PERTEVNİYAL VALİDE SULTAN
Valide sultanlar ve harem, Osmanlı tarihinin en ilgi çekici konularından birini oluşturuyorlar. Ne yazık ki tarihi dizilerden öğrenen bir milletiz. Araştırma ihtiyacı hissetmeksizin bize ne sunuluyorsa ona inanıyoruz. Araştırmacıların birçoğu ise, kendi fikirlerini ifade etmekten ziyade yazılanları tekrarlamaktan öteye gidemiyorlar. Batılı yazarların yazdıkları ve resmettikleri eserlerde, ne yazık ki, haremin magazinsel boyutu üzerinde duruluyor ve bu eserler çekilen dizilerde de kaynak olarak kullanılıyor. Tabii ki, padişah dizide sürekli sefere gitse, sürekli ibadet etse kimsenin dikkatini çekmez. Bu dizilerin tek gerçek yanı, belki de, karakterlerin isimleri! Arapça bir kelime olan “harem”, “korunan, mukaddes ve muhterem olan şey ya da yer” anlamına geliyor ve “zevce” anlamında da kullanılıyor. Hareme dışarıdan herhangi bir kimsenin girmesi yasak! Saray içinden bilgi alınabilecek kişiler, sadece harem ağaları ve kadınlar. Kadınların zaten dışarıda zaman geçirmediği biliniyor. Harem ağalarının ise herhangi bir bilgi sızdırmaları söz konusu bile olamaz. Bu yüzden Batılı seyyahların gözünden harem hakkında yazılanların çoğu, kendi hayal dünyalarını yansıtan uydurma bilgiler. Bu rivayetlerin harem ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. Çünkü harem, Enderun gibi bir mekteptir! Nasıl ki, Enderun mektebinde devlet adamları yetiştirildiyse, haremde de kadınlar yetiştirilmiştir.
Hem Batılı hem de Türk yazarlar tarafından, valide sultanların entrikaları ve devlet yönetimine etkileri sık sık yazılmıştır. Fakat yazılan eserlerde genellikle valide sultanların kökenlerine, entrikalarına, oğulları ve devlet yönetimi üzerindeki olumsuz etkilerine yer verilmiştir. Bunun yanında onların hayırseverliğine, yardımseverliğine, yaptırdıkları eserlere çok az değinilmiştir. Bu sebeple de valide sultanların çoğunun olumsuz yönleri öne çıkarılmış, yaptıkları hayırlar ve yaptırdıkları eserler geri planda kalmıştır. Oysa ki, valide sultanlar servetlerinin büyük bir bölümünü hayır işleri için harcamışlardır. Bu valide sultanlardan biri de Pertevniyal Valide Sultan’dır ki, İstanbul Aksaray’da yaptırdığı külliye için tüm servetini ortaya koyduğu bilinmektedir!
Osmanlı döneminde bir kadının bulunabileceği en yüksek makam, valide sultanlık makamıdır. Haremin yönetimi valide sultanlara aittir. Valide sultan unvanı; padişah annelerinin kullanmış olduğu bir unvandır. Ve Valide Sultanlar padişah ölene kadar, bu unvanı taşırlar. 36 Osmanlı padişahının, yalnızca 22’sinin annesi valide sultan unvanını kullanabilmiş, diğerleri ise oğulları tahta çıkmadan vefat ettikleri için bu unvanı kullanma şansına sahip olamamışlardır. Valide sultan unvanını ilk kez kullanan kişi III. Murad’ın annesi Nurbânu Sultan’ken, son valide sultan ise 3 ay tahtta kalan V. Murad’ın annesi Şevki-Efsâr Sultan’dır.
Asıl adı Besime olan II. Mahmud’un eşi ve Sultan Abdülaziz Han’ın annesi olan Pertevniyal Valide Sultan, kısa sürede ikinci ikballiğe yükselmiş, Abdülaziz’i dünyaya getirince de Beşinci Kadın Efendi unvanını almıştır.
Ne yazık ki, II. Mahmud, oğlu Sultan Abdülaziz 10, eşi Pertevniyal 26 yaşındayken vefat etmiştir. Pertevniyal’in valide sultan oluşu ise Abdülaziz’in 31 yaşında tahta çıkmasıyla mümkün olmuştur. Vakfı aracılığıyla yoksullara, zor durumda olan kişilere de yardım etmiştir. Kandillerde, bayramlarda saray halkını, halkı, kışlalardaki askerleri sevindirmişti. Valide sultanlığı on dört yıl süren Pertevniyal, hem oğlunun tahttan indirilmesine, hem de öldürülmesine şahit olmuştur. Acılı anne Pertevniyal, oğlu Abdülaziz’in tahttan indirilmesi, sonrasında öldürülmesi ve Sultan II. Abdülhamid tahta çıkana kadar ki sürede yaşanan acı olayları ayrıntılı bir şekilde anlattığı Sergüzeştname isimli bir yazı yazdırmıştır.
Pertevniyal, Abdülaziz öldürüldükten sonra içine eşyalarını koyduğu bir sandıkla saraydan çıkmış, bu sandığın ölümünden sonra açılmasını istemiştir. II. Abdülhamid bu vasiyeti yerine getirmiş ve sandığı açtığında “Sergüzeştname” bu sandığın içerisinde bulunmuştur. Resmi tarih Abdülaziz’in intihar ettiğini yazsa da teknik olarak iki bileğini kendisinin kesebilmiş olması mümkün olmadığından Sultan Abdülaziz’in öldürülmüş olduğu aşikârdır. Hatta Pertevniyal’in, Sergüzeştname’yi yazdırmasının en büyük amacının da oğlunun öldürüldüğünü ispatlamak olduğunu söyleyebiliriz. Pertevniyal oğlu Abdülaziz’i kaybettikten sonra hayatının sonuna kadar inzivaya çekilmiş, tek meşgalesi yetim ve küçük çocukları yetiştirmek olmuş ve yetiştirdiği çocukların yuvalarını kurmalarına da destek olmuştur. Hatta Müşfika Hanım’ı da o yetiştirmiş ve II. Abdülhamid ile evlendirmiştir. Pertevniyal Valide Sultan, 27 Rebiülevvel 1301 (26 Ocak 1884) tarihinde vefat etmiş ve kendi adına yaptırdığı Pertevniyal Valide Sultan Türbesi’ne defnedilmiştir.
Bu dünyadan bir “Pertevniyal Valide Sultan” geçti.
Hatun kişi niyetine…
Rahmetle…
FİLİSTİNLİ YAZARA ÖDÜLÜ VERİLMEDİ
Pazartesi sona eren Frankfurt Kitap Fuarının ödül töreni kısmının neden iptal edildiğini biliyor musunuz? Almanya’da Filistinli yazar Adania Shibli’ye “Küçük Bir Ayrıntı” romanı nedeniyle ödül verilecek tören, “İsrail’deki savaş” gerekçesiyle iptal edilmiş. Maalesef demem gerekiyor çünkü başka bir ülkeye ödül verilecek olsaydı herhalde tören iptal edilmezdi. Ukrayna Rusya savaşında Avrupa ülkelerinde Rus klasiklerinin okutulmasına yasaklama getirilmesi kararını da hatırladım bir anda. Garip ve trajikomik. Bir de yalan söyleyip yazarın durumdan haberi olduğunun söylenmesi daha da tuhaf çünkü Filistinli yazar Shibli’nin ajansı yazarın durumdan hiç haberi olmadığını söyledi. Shibli'nin edebiyat ajansı Guardian'a yaptığı açıklamada kararın Shibli'nin rızasıyla alınmadığını ve tören düzenlenmiş olsaydı Shibli'nin bu "zalim ve acı dolu zamanlarda" edebiyatın rolü üzerine düşünmek için bu fırsatı değerlendirebilecekti dedi. İmzacıları arasında Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Abdulrazak Gurnah ve Olga Tokarczuk'un da olduğu dünyanın farklı ülkelerinden 600'den fazla yazar, yayıncı ve edebiyat ajansı da yayınladıkları ortak bir mektupla törenin iptal edilmesi kararını kınadı. Shibli’nin ödül alması beklenen bu kitabı Türkçeye Can yayınları tarafından kazandırıldı. Ödül töreninin iptalinden hemen sonra aynı gün içinde medya aracılığıyla bir kınama mesajı yayınlanmasını beklerdim. Ancak Can yayınları kınamayı nedense ancak 1 haftayı geçtikten sonra yayımladı. Bu da projeksiyonumuza takıldı.
DİJİTAL HABERCİLİKTE WHATSAPP DÖNEMİ
Eksi
Geçtiğimiz yüzyılda insanlar haberleri gazetelerden okuyordu. Sokaklarda bağırtılar eşliğinde gazete satan çocuklar, bisikletle gazete dağıtan insanlar vardı. Günümüzde ise gazeteler artık bilgisayar, tablet, telefon ekranlarında. Bu bir yandan haberleri hızlıca okurlara sunmak bakımından çok avantajlı ancak; öte yandan tembelliğin, bir iş için harcanan enerjinin ortadan kalkmasının o işin kıymetini de azaltması demek. Ya da haberin dezenformasyon ürününe dönüşmesi gibi başka eksi yanları da var.
Artı
WHATSAPP’IN son sürümünde “güncellemeler” diye bir seçenek bulunuyor bu seçenekte istediğiniz kanalı takip ederek haberden eğlence içeriklerine kadar geniş bir iletişim ağına ulaşabiliyorsunuz. Bu durum artık kahvaltı masasında gazete okuyan insan olmadığını, haberlerin bize özel bir mecraya geldiğini, haberi okura sunma biçiminin değiştiğini, hatta daha da değişeceğini gösteriyor. Pekâlâ, bu durumda ne yapmalıyız? Öncelikle değişen iletişim teknolojilerinin gündelik hayatımıza nasıl yansıdığını iyi tetkik etmeliyiz. Bunu hem haber okurlarını bilinçlendirecek içerikler üreterek hem de haberi sunma biçimimizi güncelleyerek desteklemeliyiz.
Mürvet KARA
İZLEYİCİ İÇİN
İsrail güya Hamas’ın saldırması üzerine sivilleri katletmeye başladı. Neredeyse 20 gündür bütün dünya ayakta, şehirlerde gösteriler yapılıyor. Hiç şimdiye kadar bu kadar güçlü protestolar yaşanmamıştı. Her gün izlediğimiz vahşeti insan olan herkesin günlük hayatını etkiledi ve etkilemeye de devam ediyor. Bu arada Gazze’deki katliam Türk medyasının ana gündemine yerleşti doğal olarak. Ancak ben bir gazeteci olarak Ukrayna - Rusya savaşının ne durumda olduğunu da merak ediyorum. Çünkü bu bölgedeki çatışmalar bizim üzerimizde hem insani hem ekonomik hem de demografik olarak etkisi olacaktır. Habercilik açısından gündemi belirlerken mutlaka bunun da medya tarafından haberlerde yer almasını bekliyorum. Elbette yabancı medyadan durumu takip etmek de mümkün. Ama biz biliyoruz ki batıdan Ukrayna- Rusya savaşını takip etmek yanlı olacaktır. Rusya tarafından da takip edilebilir elbette. Ancak Türk TV’lerinde konunun uzmanları ile bir bütüncül değerlendirmeler bekliyoruz. Öte yandan Londra’da büyük Filistin yürüyüşünü BBCNews sadece kısa haber niteliğine koyarak bunu ekranlara sadece 25 saniye vermekle yetindi. İşte bu da medyanın neyi ne kadar gündeme aldığı ile ilgilidir. Buna karar verirken editörlerin, yayın yönetmenlerin aslında siyasi davrandıklarını zaman zaman da duygusal davrandıklarını bu nedenle de profesyonellikten uzaklaştıklarını görebiliyoruz. Medya duygusal olmasın demiyorum ama bütüncül de bakmak ve ona göre gündemini oluşturmalı ki nitelikli izleyici yetişsin.