Siyasetin içinde bulunduğu bu "mahalle muhabbeti" beni artık germeye başladı.
Siyasetin içinde bulunduğu bu “mahalle muhabbeti” beni artık germeye başladı. Sanat, müzik, medya ve eğitim dünyasındaki kutuplaşma artık üst sınıra çıktı. Onlar ve diğerleri diyorum ben buna. İktidar partisinin ittifakına yakın olanlar ve muhalefet ittifakına yakın olanlar. Bunlara ek olarak hiçbir kutba yakın olmayan ve kendisini her iki taraftan da uzak hissedenler var. Hemen şunu söylemek istiyorum. Ben de bu iki tarafa da uzaktan bakanlardanım. İki taraf da birbirini yerken, birbiriyle didişirken, kavga ederken her iki tarafın mahallesinden uzaklaşan biriyim. Hani bu meşhur kararsızlar var ya. Onlardan bahsediyorum.
Kararsızların sayısı daha da artacak
İki mahallenin arasında kalan ve “kararsız”, “küskün” gibi sözlerle anılan kitlenin sayısında pek çok nedene bağlı ciddi bir artış var. Bana sorarsanız bu sayı yüzde onun üzerinde, bu ülke de vaziyetler böyle devam ederse bu sayı yüzde 20’leri bulacak.
Bunun pek çok nedeni var. En başta gelen neden ise gerek Cumhur İttifakının gerekse Millet ittifakının birbirleriyle olan kavgaları, gerek birbirlerine olan ithamları ve gerekse her iki tarafın adeta holiganlığına soyunan ve bu holiganlığı paraya çeviren figürler. Herkesin kendine göre bu iki mahalleden soğuyarak kararsız olmayı tercih etmesini sağlayan nedenleri var. Bu nedenlerden sadece bir tanesinin örneğini vermek istiyorum.
e-nabız’ın keyfini bekliyoruz
Herkesin bildiği gibi Kovid-19 ile ilgili yapılan onlarca geyik var. Çin aşısı bilmem ne aşısı filan diye uzayıp gidiyor geyikler. Bu aşı krizi grip aşısında da yaşandı. Mesela ben hala grip aşısı olamadım. Zat-ı muhterem e-nabız benim grip aşısı olmamı gerektirecek bir neden olmadığını buyurdu. Ama yurt dışından yanı başımızdan Yunanistan’dan 10 avroya eczaneden grip aşısını aldırdım. Demek ki AB ülkesi olmanın sayılamayacak avantajlarından sadece bir tanesi buymuş.
Benzer bir kriz ve gerginliği Kovid-19 aşısında, yani Çin aşısında da yaşadık. AB topluluğu tüm topluluk üyesi ülkelere yetecek kadar aşı satın aldı. Yüksek dozlarda aşı aldı, hem de Alman, Rus vs aşısı aldı, Çin aşısı hariç tüm iyi aşılardan aldı ve topluluk olarak güzel bir gövde gösterisi yaptı. Biz duyduğumuza kadarıyla 50 milyon doz Çin aşısı aldık. Her birinin ikişer kez kullanılacağı hesaplanırsa 25 milyon kişilik Çin aşısı rezervi yaptırmışız. Gayet güzel. Bu aşıları 75 yaş üstünde olanlara yaptırmaya başladılar ve aşağıya doğru inen yaş limitlerinde aşının yapılacağı duyuruldu. Tamam bu da çok güzel, en azından yaşlılarımıza verilen değeri millet olarak yaşadık.
Benim asabımı bozan konu burada başlıyor
Neden Çin aşısı duyurulduğu gibi önce yüksek yaşlarda olan insanlara yapılacakken Alişan, Çağla Şıkel gibi medyada olan isimlere yapıldı? Bunun bir matematiksel açıklaması var mı? Neymiş efendim rol model olmuşlar, gönüllü olmuşlar da cartta curtta. Gerek Alişan gerekse Çağla, AK Parti’ye olan yakınlığı olan pek çok ünlüden sadece ikisi. Siyasi görüşleri kimseyi ilgilendirmez ama sırf Cumhur İttifakına yakın olan ve bu yakınlığını kullanarak medyada iş hatta işler alan insanları rol model olarak görmek bir medya çalışanı olarak beni rahatsız etti. Alişan ve Çağla gönüllü olmuş olabilirler ama bu gönüllülük toplumsal hizmet amaçlı mı, yoksa siyasi rol model kaynaklı mı?
Müzik ve medya camiası bu olaya ciddi tepki verdi. Saygıdeğer e-nabız sistemi bana henüz Kovid-19 Çin aşısı yaptıramayacağımı söylerken, benle hemen hemen aynı yaşta olan Alişan ile Çağla’nın aşı olması toplumsal bir ayırımcılık değil mi? Yani onların benden, sizden farkı nedir? Tek farkları iktidar partisine yakın olmaları, Cumhur ittifakı tarafından çok sevilmeleri. Onların kuşağında olan ve herhangi bir parti ile dostluğu olmayan bir kişi, ne onlar kadar iş alabiliyor medyada, ne de ekstra aşı da alabiliyor?
Buna tepki verenler haklı olarak “neden sağlık çalışanları değil de sen aşı oldun” diye sordu. Alişan da yaptığı açıklamada kendine göre birtakım bahaneler sunarken iletisinin sonunda da “Ayrıca ilk sağlık çalışanları aşı olacak” demiş. Baba sana mı kaldı bunun açıklaması? Yani sağlık çalışanlarının ilk aşı olacağını açıklamak Alişan’a mı kaldı?
Bir örnek de Demet Akalın’dan
Demet Akalın da bu bahsettiğim konuya bir örnek. Her defasında hükümetin icraatlarını öven iletiler yazan ve ne hikmetse Cumhur İttifakının neredeyse tüm projelerinde yer alan, Demet Akalın geçtiğimiz hafta minnet duygusunu göstermek için bir ileti paylaştı. Sözüm ona İBB ve Ekrem İmamoğlu’nu eleştirmek için iletisinde bir metro fotoğrafı alarak bunu altına “28-01-2021 İstanbul Nişantaşı Metro Saat 15:00” yazarak göndermede bulundu. Hemen ardından İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) sözcüsü Murat Ongan, Akalın’a yanıt olarak bu fotoğraftaki metronun Madrid metrosu olduğunu söylemedi ve Demet Akalın’ı ofsaytta düşürdü.
Ne oldu?
Bu parti propagandasına soyunanlar kendilerini bir kez daha komik duruma düşürdü.
Bu örneklerin sayısı çok fazla ve gitgide artıyor.
Bu örnekler belki Cumhur İttifakından geldi ama benzer örnekler Millet ittifakında da var.
Bu ünlü takımı, işi ne olursa olsun, şarkıcı, oyuncu, türkücü vs. Bunların “biz rol modeliz” diyerek kendilerini siyasi partilere pazarlayarak böyle küçük durumlara düşürmesine çok sinir oluyorum.
Bir tek ben değil, bir sürü insan sinir oluyor. Sonra da seçmenlerdeki “kararsızlar” “küskünler” gibi başlıklarla açıklanan insanların sayısında artış oluyor.
AK Parti’nin oy kaybındaki en büyük sıkıntılardan biri de bu örneklerdir. Bu parti ilk yola çıkarken herkesin partisiydi ama şimdi bakıyorum Alişanları, Demetleri, Çağlaları kısaca medyada taraftarlığa soyunan ve bunun karşılığını “iş” olarak alan ünlüleri bağrına basan bir kurum gibi oldu.
Türkiye’de hiçbir zaman müzik bu kadar siyasileşmedi. Müziğin içeriği siyasileşebilir elbette, siyasi görüşünüzü savunan şarkılar yapıp söyleyebilirsiniz ama Türkiye’de rant amaçlı siyasi rol modelliğine soyunan bir sanatçı profili olamazsınız.
Ben hangi partinin olursa olsun, sanatı ile değil, varlığı ile o partiye siyasi yalakalık yapan tipleri gördükçe o ünlüden de partisinden de soğuyorum.