Gabriel Garcia Marquez'in güzel bir sözü var; "Bütün insanların üç yaşamı vardır: Herkese açık, özel ve gizli olan.
” Klavyenin başına oturmadan önce bu sözü gördüğümde düşündüm, bütün insanları hem aynı hem de birbirinden farklı kılan temel durum nedir diye, belki de bunun bu sözle ilişkili olduğuna inanıyorum.
Gündemin çok olduğu bir zaman diliminde gündemsizliği yaşıyoruz. Ve bazen böyle baş döndürücü yoğunlukta ne yapacağımızı bilemiyor, sanki hiçbir şey olmamışçasına davranıyoruz. Artık herkese açık olanla gizli olan arasında o ince çizginin yavaş yavaş kaybolduğunu görmeye başlıyorum. Çünkü bir derdi olanın, daha iyiyi hedefleyenin özel ve gizli bir şeyi olmadığına inananlardanım. Belki de bir dert olmadan yaşanmanın mümkün olmadığını da buna eklesek yanılmış olmayız.
Öyle bir zaman dilimindeyiz ki, tarihin bize yüklemiş olduğu sorumluluklar var. Afrin operasyonunda kahramanlarımız bu vatan için çarpışıyor, Türkiye geleceği için bir mücadele yürütüyor. Buna apaçık bir şekilde karşı çıkan küresel merkezin şebekeleri ise apaçık bir biçimde saldırıyor. Buna karşı dik durmanın önemi büyük. Ve bu aslında özel ve gizli olamayacak kadar kıymetli. Açık bir şekilde, şeffaf bir biçimde bu ülkenin yanında yer almak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mücadelesine destek vermek saklanarak olacak şey değil. Bu ülkenin geleceği için dertlenenlerin yapacağı bir şey ancak.
Kendimden bahsetmeyi sevmem ama hayatım boyunca ne düşünüyorsam açık bir şekilde söylemeye çalıştım. Bir dengenin içerisinde asla olmadım. Dengenin doğru bir şey olduğuna da inanmadım. Öyle ki herkesle iyi geçinen bir insanın ne kadar karaktersiz olduğuna inanıyorsam, dengenin de aynı sonuca hizmet ettiğine inandım. Tarafını belli etmenin zorlukları bu ülkede her zaman oldu, her zaman var. Ama yaşamış olduğum tüm tecrübeler bu ülkede tarafını açık bir şekilde belli etmekten geçti. Her ne olursa olsun neyin iyi olduğuna, neyin doğru olduğuna inanmanız yeterli değil, bunu açık bir şekilde söylemeniz gerekiyor, işte o zaman ancak kendinizle mücadeleye başlayabiliyorsunuz, kendinizden kaçmıyorsunuz. İşte bu mesele her şeyden kıymetli bir hale geliyor, bunu anlamak ise ne özel olanla ne de gizli olanla mümkün, tamamen açık olmakla alakalı…
Hele insanlarla ilişkilerimiz… Artık öyle bir hale geldi ki birbirimize açık olmaktan korkar olduk. Gizli hale getirmekle harika bir iş yapacağımıza inandık. Oysa samimiyetin başladığı yer açıklıktır. Hatta gelecekte “keşke” dememenin en birinci koşulu da açıklıkla başlar. Bütün insanların ayrıldığı yer belki de açık olup olmamak arasındaki o ince çizgi. Dürüstlüğün, samimiyetin, karakterin belirlendiği yer işte orası… Evet zor biliyorum ama bunu başardığımızda gerçekten insanız diyeceğiz kendimize. Bunu başardığımızda bir toplum olabileceğiz. İnsanların olmadığı yerde bir toplumdan bahsedebilmek mümkün mü? İşte bahsettiğim tam da bu…
Ne yaparsak yapalım, son kararı dürüstlük verecek, hayatımız ise bunun peşinden koşmakla geçecek… Bu koşu bitmese de bunun için bir mücadele vermek bizi insanlığa biraz daha yaklaştıracak… Bunun çabası yeter de artar.
Hey, n’oluyoruz, herkes diyete mi girdi?
Son zamanlardaki en büyük keyfim, Instgram hikayelerini izlemek. Artık öyle bir hale geldik ki bazı şeyleri yapmasak bile sırf bir hikaye için bile yapıyoruz. Yapsak da onu hikayelemeden geçemiyoruz. Son zamanlarda Instagram’da bir furya başladı. İnsanlar ağzı sulandıran yiyecekleri hikaye olarak paylaşıp girmiş olduğu diyetten bahsediyorlar. İşin aslı, “diyetteyim, yiyemiyorum” diye üzüntülerini gösteriyorlar.
Sizlerle daha önce de paylaşmıştım, gerçekleştirdiğim diyet neticesinde 15 kilo verdim, hala daha devam ediyorum. Artık bu yaşamımın bir parçası haline geldi. Aslında diyet demiyorum, tam tamına bir sağlıklı yaşamdan bahsediyorum. Öyle ki bu sağlıklı yaşam, en sevdiğim tatlılardan biri oreo’lu cheescake’i bile benden aldı. Tamamını yiyemediğim zamanlar bile oldu kaçamak yaptığımda. Ama diyette olanlara küçük bir tavsiye, sadece yaz için diyet yapmayın ve artık bunun adına sağlıklı beslenme deyin, öyle daha cool ve motive edici oluyor.
Soner Arıca’nın beceriksizliği…
Soner Arıca geçenlerde, “Çok iyi biriyim ama aşkta beceriksizim” diye bir açıklama yapmış. İşin açıkçası anlayamadım, ondan dolayı çok sevdiğim Arıca’nın bu cümlesini biraz garip buldum.
Çok iyi olmakla aşkın ne gibi bir alakası var bilemiyorum. Ya da aşk beceri isteyen bir hüner mi ondan da emin değilim. Sonuçta herkese lütfedilmiş bir şey. Olmayan yalan söylüyordur! Öyle beceri falan da gerekmez, aşk dediğin olay aslında beceriksizliğiyle güzeldir, zaten mantığın dahil olduğu bir aşkta olmaz. Ayrıca kötü biri olsaymış Arıca aşkta çok mu becerikli olacakmış? Vallahi aklım karıştı, mevzuyu tekrar özetlese de rahatlasak.
Bu haftanın favori Spotify şarkılarım
· Sting – Englishman In New York
· Ari Barokas – Yalnızlık Kanında Var
· Pinhani – Drama Köprüsü (Öyle bir parça ki kim söylerse söylesin harika oluyor, Ertuğrul Özkök hadi buna da karşı çıksın!)
· Bebe – Siempre Me Quedara
· Franz Ferdinand – Lazy Boy