Bir Zeytin Hikayesi
Karaköy’de ani gelişen bir çay sohbeti… Biri ben, diğeri bir gazeteci dostum masadaki diğer kişi ise dünyaca ünlü bir piyanist. İki arkadaş bir gün önceden bir araya gelmeye karar verdik. Ünlü piyanist ise çay içmek için daha o sabah davet etti. İstanbul sürprizleri sever. Oturduğumuz yer şarküteri ürünleri satan bir mekan. İsterseniz oracıkta da yiyebiliyorsunuz leziz ürünleri. Ünlü piyanist oraya gelme nedenini söylüyor: Zeytin almak.
Zeytin elbette her yerde bulunur ama damak tadı böyle bir şey. Evine gelecek misafirlerin zeytinin bu çeşidini çok sevdiklerini söylüyor. Sonra sohbet zeytin üzerine sürüp gidiyor. Çocukluğuma gidiyorum. Sitenin bahçesindeki zeytin ağaçlarından komşularla yaptığımız hasattan küçük kovama dolan payımı hatırlıyorum.
Zeytinle kurduğum kişisel ilişki bununla sınırlı değil. Yatılı okul günlerinde bir oturuşta yüzlerce zeytin yiyen arkadaşımı hatırlıyorum. Sonra bir Kurban Bayramı’nda İHH ile Myanmar sınırındaki Arakan mülteci kamplarına yaptığımız yolculuk geliyor aklıma. Güneydoğu Asya’da yetişmiyor bu zeytin. Oradaki rehberimizin dedesi zeytini ancak hasta olduğunda yermiş, şifa niyetine… Yanımızda getirdiğimiz zeytinleri Cox Bazar şehrinde bir otelde kahvaltıya indirmiştik. Otel görevlilerinin kaçamak bakışlarla zeytinlere göz attığını görünce onlarla paylaşmıştık. Özenle paketleyip kaldırdılar. Muhtemelen sevdikleriyle birlikte yemeyi tercih etmişlerdi.
Zeytin hikayelerine boğmak değil niyetim. Sadece içinde zeytin geçen yerlerin bize huzur verdiğini düşünüyorum. Kuzey Ege’nin zeytinlikleri herkesin hayallerini süsler. Zeytin ağaçları nedense bize huzur verir. Belki kadim kökleri, belki de Kur’an-ı Kerim’de üstüne yemin edildiği için.
Sadece huzurun değil hüznün de meyvesidir zeytin. Halep üzerine yazılmış tezleri okuyorum. Birinde seyyahların anlattığı Halep var. Portekizli bir eski zaman seyyahı, Halep’in zeytinlerinin güzelliğinden bahsederken onları Cordoban olarak tanımlıyor. Yani Kurtuba’nın zeytinlerine benzediğini söylemiş.
Sadece zeytinler değil, zeytinyağından yapılan sabunlar da Halep’in ünlü ürünleri arasında yer alıyor. Sabun tipi de yine Endülüs kokuyor: Kastilya tipi.
Zeytin olan yerler nedense insana kendi evi gibi geliyor. Kahvaltısında zeytin olduğunu gördüğümüz yurtdışı otelleri bize hep daha güzel geliyor.
Filistinlilerin sökülen zeytin ağaçları, gagasında zeytin dalı taşıyan barış güvercini imgesi bize hep zeytinin hikayesini anlatıyor. Nuh aleyhisselam, tufanın ardından suların çekilip çekilmediğini anlamak ister. Bunun için önce bir karga gönderir. Geri dönmez. Sonra bir güvercin… O da boş döner ve üçüncü defa yine bir güvercin çıkar yola. Ağzında bir zeytin dalıyla döner güvercin. O zaman anlarlar suların çekildiğini. Hepimizin beklediği işte o zeytin dalının yaşadığımız topraklara bir an önce gelmesini temenni ediyoruz.
Sofranızda zeytinlerinizi afiyetle yerken biraz da zeytinin hikayesi üzerine düşünelim dedim. Kadim bir ağaç bize unuttuğumuz tarihimizi ve umutlarımızı hatırlatabilir mi? Benim cevabım evet. Siz de kendi zeytin hikayelerinizi hatırlayın, eminim bir yerlerde umudu göreceksiniz.
p.p1 {margin: 0.0px 0.0px 10.0px 0.0px; font: 11.0px Calibri} p.p2 {margin: 0.0px 0.0px 10.0px 0.0px; font: 11.0px Helvetica} p.p3 {margin: 0.0px 0.0px 10.0px 0.0px; font: 11.0px Calibri; min-height: 13.0px} span.s1 {font: 11.0px Calibri}