"Hala daha tüm muhalefetin anlamadığı gerçek, Erdoğan'a karşı bir kampanya yürüterek kazanacağına inanması. 19 senedir olmuyor işte, neyin ısrarı bu?"
Memleket Partisi lideri Muharrem İnce’yi geçen hafta büyük bir sabırla çıktığı televizyon programında sonuna kadar izledim. İnce de değişen bir şey yok kurduğu partide de tüm stratejisini “Erdoğan gitsin” üzerine kurmaya devam ediyor, cumhurbaşkanı adayı olduğunda da öyleydi. Evet, ağzı iyi laf yapıyor ama daha önce denediği yöntemle başarılı olması mümkün mü?
Hakkını teslim etmem gerekir, cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları açıklandığında “adam kazandı” cümlesiyle Muharrem İnce bir hakkı teslim etmişti. Kırılma anı da bu noktadan sonra yaşandı, seçmeninin gözünde İnce o dakikadan itibaren bitti. Oysa ona oy verenlerin tek derdi, İnce’nin o gün televizyona çıkıp seçimde “oyların çalındığı” iddiasına sarılmasıydı. Ancak “şaibeyle” kaybedeceklerine inanan bir kitleye hitap ettiğini unutan ise İnce oldu. “Pedagojik” yorumu kendisine bırakıyorum.
Televizyon ekranında da aynı ezber cümleleri tekrarlamaya devam etti. “Önce bizim Erdoğan’dan kurtulmamız gerekiyor” cümlesiyle nasıl yeni bir farklılık koyuyor ortaya anlamıyorum. Bunu tüm muhalif partiler de söylüyor, İnce’nin farkı ne? Ayrıca hala daha tüm muhalefetin anlamadığı gerçek, Erdoğan’a karşı bir kampanya yürüterek kazanacağına inanması. 19 senedir olmuyor işte, neyin ısrarı bu?
Kuantum fiziğiyle, endüstri 4.0’la da iktidar olunmuyor. Muharrem İnce’nin bir diğer hatası da bu. Tüm Türkiye toplumunu kendi sınıfıyla bir tutma hastalığından kurtulmuş değil. CHP gibi. Seçim döneminde de bedava kek ve çayı anlamamıştı. Daha henüz yarım asır bile olmayan Türkiye’nin şehirleşme serüveninde Erdoğan’ın vaatleri daha önce yokluğu gören bir toplum için level atlama göstergesiydi. Ben de çocukluğumda buzdolabının olmadığını görmedim, yağ kuyruklarına girmedim ama bu durum bunu yaşayanların olmadığı anlamına gelmiyor. Siyasetin genel ortak hatası da bir şeyi yok sayarak, yok olacağına inanması.
Aldığı oy oranını küçümsemiyorum, kişisel olarak CHP’nin üzerinde oy aldı ve muhalefet açısından yıllar sonra yüzde 30 bandına ulaşan biri oldu. Evet, aldığı çoğu oy Erdoğan’ın karşısında kim olursa olsun ona gidecek gruptan oluşuyordu, belki de AK Partili seçmenden de aldı ama bu İnce daha iyi olduğu için değil, AK Parti’ye ders vermek üzere verilen oylardı. Fakat yine de başarı başarıdır.
Hatası, “Türkiye fizikçiyi mi seçecek, kekçiyi mi” cümlesinde saklı. Erdoğan’a oy verenleri aşağılamakla iktidar olunmuyor. Uruguay devlet başkanı gibi işe bisikletle giden bir lider de bu ülkenin doğasına aykırı. Toplum seçtiği kişinin itibarını ya da gücünü kullandığı araçta dahi arıyor. Düğünüm olsa, son tüketim tarihi geçmiş solculuk romantizmlerine oy verecek kişi sayısından daha çok insan gelir.
Biraz da milliyetçi oyları alayım diye “anadilde eğitime karşı” olmasını falan geçiyorum, asıl merak ettiğim Muharrem İnce’nin vesayetle, statükoyla ilgili neler düşündükleri. Çünkü bugüne kadar yakın tarihimizin iktidarlarının hepsi sistemle mücadele ederek iktidar oldular. CHP’li geçmişinden kopmak istiyorsa değişimi “kendi mahallesinden” çıkarak göstermeli.