Bugün konuşmamız gereken sadece kadının ve kız çocuklarının mağduriyeti değil toplumun tüm bireylerinin bilgiye, farkındalığa, eğitime ve anlayışa erişimini nasıl sağlamamız gerektiği.

Bugün konuşmamız gereken konu; dezavantajlı, hakkı istenirse verilen, mağdur, sorunlu kelimelerinden uzak bir kadın yaşamı…

Bugün konuşmamız gereken toplumsal alandaki kınayıcı, zorlayıcı, şartlayıcı, konumlayıcı dili, söylemi düzeltmek.

Bugün konuşmamız gereken sadece kadının ve kız çocuklarının mağduriyeti değil toplumun tüm bireylerinin bilgiye, farkındalığa, eğitime ve anlayışa erişimini nasıl sağlamamız gerektiği.

Çünkü dün,

5 Aralık,

Türkiye Cumhuriyeti’nin dünya kadınlarına yol gösterdiği, insana ve kadına değer verdiğini anlattığı gündür...

İsviçre'den 36 yıl, Belçika'dan 14 yıl, Fransa ve İtalya'dan 11 yıl önce kadınlara seçme-seçilme hakkı vererek tüm dünyaya örnek olmamızın 86. yılı...

Bir vizyon gerekli, tıpkı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 5 Aralık 1934 yılında yaptığı gibi...

Kadın gibi bakmak!

Bilimde, akademide, sanayi ve tarımda insana duyarlı canlıyı koruyan üretime ve dönüşüme kararlı olmaktır.

Kadın gibi bakmak ona yüklenen toplumsal rollerin, sorumlulukların, sıfatların, konumların karşısında doğruyu dürüstçe anlatmak için durmaktır!

Bugün hala çok tartışılan İstanbul Sözleşmesi’nin etrafında dönen siyasi söylemlerin hepsi sadece zaman kaybettiriyor.

Müthiş bir bilgi kirliliği ve akıl tutulması var.

Uzmanı olmayan herkes

köşe taşlarında 6284 kadın koruma kalkanının, tam ve kat’i uygulanmasını engelliyor!

Neden?

86 yıl önce kadın ile ilgili attığımız büyük adımın ilerisi neden gelmiyor!

Oysaki göğsümüzü kabartan sayısız başarı ile zikrediyoruz kadınlarımızın adını.

Henüz geçen haftalarda Türkiye tarihinde yine bir ilk gerçekleşti...

Göğsümüzü kabartan genç kadınlar

Tarihimizde Avrupa Ritmik Jimnastik Şampiyonası ne de Dünya Ritmik Jimnastik Şampiyonası’nda tek bir madalya kazanamamıştık ki...

Kadın Ritmik Jimnastik Grup Milli Takımımız, Ukrayna’da düzenlenen Avrupa Şampiyonası’nda 3 çember 2 de labut aletinde şampiyon oldu…

Ne büyük gurur…

Saymakla bitmeyecek başarılar var Türkiye’yi kalkındıran...

Tüm alanlarda yine olması gerektiği gibi dirsek çürüterek, tırnaklarıyla, akıllarıyla, emekleriyle var kadınlar...

Önce zihinlerde ve dildeki söylemi düzeltelim sonra gerekli kanun düzenlemelerinin ivedilikle uygulanmasını sağlayalım.

86 yıl sonra boş lafı sözde kutlamaları bırakalım taş üstüne taş koyalım...

***

Müzik kapsülü, CSO yeni binası

Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının yeni binasını 62 bin 500 metrekare kapalı alanı var.

Üç bölümden oluşan ve müzik kapsülü ismini alan bu yeni binada 500 ve 600 kişilik iki salon olacak...

Harika haber…

Ülkemizin kültürel birikimine katkı sunacak bu yeni eser için Sayın Cumhurbaşkanı’ndan yapımda emeği geçen ustalara kadar herkese teşekkürü borç biliriz…

Kökleri Sultan II. Mahmud’un 1826’da lağvettiği Yeniçeri Ocağı’nın yerine kurulan Batı tarzındaki modern ordu için bir de askeri bando...

İtalyan müzisyen Giuseppe Donizetti, sultanın daveti üzerine 1828’de İstanbul’a gelerek başına geçtiği Muzikâ-i Hümâyûn 1932’de Atatürk’ün isteğiyle ‘Riyaset-i Cumhur Filarmoni Orkestrası’ olarak adı değişti

Saffet Atabinen, Zeki Üngör Ahmet Adnan Saygun turneler konserler temsiller…

Bugün yine gurur veren bir tablo umarım bu özen ve işleyiş özellikler sanatçı yetiştiren köklü devlet konservatuvarlarının bina ve eğitim olanakları için bir ışık olur.

Kıymetli orkestralara sanatçı yetiştiren kurumların da yüzü gülsün isterim.

***

Bu topraklardan 'Oya Ana' geçti

Ömrünü bakım ve korunmaya muhtaç çocuklara adamıştı…

60 yılı aşkın süre boyunca İstanbul'daki Kasımpaşa Çocuk Evleri Sitesi'nde gönüllü olarak görev yaptı…

Kimsesiz çocukların "Oya Annesi" olarak biliniyordu.

Oya Kayacık…

82 yaşında vefat etti, o yüce anne…

Hiç ücret almadan çalıştı, çocukları için…

Hiç evlenmedi…

Gerçek anne ve babasından ayrı yüzlerce çocuğun hayata bağladı.

Eskiden çevredeki kahvehanelerden soba toplaması ile biliniyordu, çocukları üşümesin diye…

Kimsesiz diye kenara atılan o çocuklara önce evinden yemek pişirip götürüyordu, sonra ise dayanamadı daha fazla uzak kalmaya, gitti onların yanına yerleşti…

"Anne" kelimesi ona o kadar çok yakışıyor ki…

Oya Kayacık…

Mekanın cennet olsun… Allah rahmet eylesin…

Bu toprakların analarısınız siz… Bu toprakların ruhusunuz…

O ruh bizimle birlikte yaşasın,

O ruh çocuklarımıza sirayet etsin…

Oya Ana’nın kalp atışlarını damarlarımızda hep hissedelim…

Hep…