​Yıldıray Oğur'un "Leyli meccani ve maalesef acıklı" başlıklı yazısını keşke okumasaydım.

Yıldıray Oğur’un “Leyli meccani ve maalesef acıklı” başlıklı yazısını keşke okumasaydım.

“Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ/PDY) 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Girişimi İle Bu Terör Örgütünün Faaliyetlerinin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu”

Öncelikle FETÖ ile ilgili kurulan Meclis Araştırma Komisyonu’nun bu muhteşem ismi midemi yaktı.

Sonra Oğur’un yazısına konu ettiği ve zaten can sıkıcı “Hilmi Özkök beyanları”nı tekrar hatırlayıp hayıflandım.

Ve dahi yazının sonundaki linkin tahrikiyle komisyon tutanaklarına göz atmam, “Bu ülkede artık bir şeyler değişsin de nasıl değişirse değişsin” öfkesine sürükledi.

Oy verip meclise yolladığımız zevatın mızmızlıkları, kurulan komisyonların neden işe yaramadığını da açıkça ortaya koyuyor.

Hem siyasi aktörlerin ve hem siyaset mekanizmasının iş yapma biçimindeki verimsizlik ve anlamsızlık acil ve kökten bir değişimi mecburi kılıyor.

Ben de Yıldıray Oğur Bey’in yaptığı gibi buraya linki koyup bir farkındalık oluşturmaya katkı sunmak istiyorum:

https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/komisyon_tutanaklari.tutanaklar?pKomKod=1021&pDonem=26&pYasamaYili=2

Hilmi Özkök diyor ki;

“Çünkü benim dedem cumhuriyetin ilk ilkokul öğretmenlerindendir. Aynı zamanda hafızdır ve Turgutlu’nun Musacalı köyünde hem öğretmenlik yapmış hem imamlık yapmıştır. Çok aydın bir kişiydi. O bize dinimizin bizim ihtiyaç duyduğumuz kısımlarını öğrettiği için biz başkalarından bir şeyler öğrenme arzusunda olmadık. Birçok arkadaşım da bu şekildeydi çünkü öğretmediğiniz şeyi bilmelerini istemek çok yanlış. O zaman siz öğretmezseniz başkaları öğretirdi. Bu düşüncelerle aydınlık kafalı dedem bana böyle yapmıştır.”

Hilmi Özkök’ün dedesine Allah rahmet eylesin.

Beyanlarının devamından Türkiye’deki cemaatler ve nurculuk hakkında sağlıklı bilgisi olmadığı anlaşılan Hilmi Özkök’ün, bilgisi olmadığı bir konuda fikir yürütmesi elbette doğru sonuç vermeyecektir.

Dindar olmayabilirsiniz. Hatta dinsiz de olabilirsiniz. Ancak Türkiye’de yaşıyorsanız ve belli mevkilerde hizmet edecek noktalara gelmişseniz, halkın genel kabulü olan İslamiyet ve İslami hayata dair genel kültür anlamında asgari doğru bilgileri edinmek şarttır.

Bir insanın hafız veya hacı olması onu “alim” yapmaz. Bu cahil insanların iyi niyetli yanlış algısıdır. Nihayetinde Kur’an-ı Kerim’i ezberlemek hafızlık, Hac görevini yerine getirmek de hacılık… Her namaz kılanın din bilgini olmasını beklemeyeceğimiz gibi, hafız ve hacı olan için de bu geçerlidir. Güzel ve imrenilecek sıfatlardır. Ancak teoride de, pratikte de bu iki sıfat alimlik/ bilginlik sıfatı değildir.

“O bize dinimizin ihtiyaç duyduğumuz kısımlarını öğrettiği için…” cümlesinin ise düzeltilecek tarafı yok fakat üstüne kitap yazılsa yeridir.

“Dinimiz…” ifadesinden İslamiyet’i anlayacaksak, İslamiyet’in bireyin bütün hayatını en ince detayına kadar tanzim ettiğini en azından bilgi düzeyinde kabul etmemiz gerekir. İslamiyet, ihtiyaç kadar öğrenilecek bir din değildir. Dinini tamamen öğrenmeyi bilinç altına “gericilik” olarak kodlayan düşünce yapısı, devletle milletin arasını açan, şekilci, taklitçi, köksüz sözde aydın/ sözde çağdaş düşünce yapısıdır.

Bu acınası durumu Kenan Evren’in “Benim babam hocaydı…” refleksinde de müşahede etmiştik.

Velhasıl komisyon tutanaklarını okudukça, bu devletin nasıl ayakta kaldığına şaşırıyor insan.

Özkök Paşa’nın muhteşem üslubuyla sonlandırmak istiyorum yazımı:

“Yani dinî konuların şeyden tamamen ayrı tutulmasını isteriz biz görevden. Aslında laikliğin şeyi de budur. Mesela ben de inançlı bir insan olduğumu hiçbir zaman saklamadım, onun için de başıma çok da sıkıntılar geldi. Ama bir defa makamımda namaz kılmamışımdır, kimse de görmemiştir. Yani o ayrı, o ayrı. Kafamın yarısı yani devlet adamıyım, tamamen, efendime söyleyeyim, şey yaparım, o konuları o konuyla hiçbir zaman birleştirmedim ve aslarıma da öğrencilerime de hep bunu aşıladım. “İnancınız olabilir ama devlet idaresinde bu yoktur.” İsmet Paşa’yı hep örnek verirdik, İsmet Paşa’nın başucunda Kur'an varmış ama bir defa ağzına, efendime söyleyeyim, halk içerisinde, bilmem nerede bu konuları şey etmedi, almadı. Biz böyle anlardık asker olarak.”