Türkçemizde güzel bir söz vardır: "Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?"
Bu sözü, konuşan kişinin söylediklerine şaşırdığımızda ve söylenenlerin anlamsız ve mantıksız olduğunu düşündüğümüzde kullanırız.
Şimdilerde medya ve sosyal medyada yayınlanan görüntülerde kimisi eski kimisi yeni söylenmiş birçok söz duyuyoruz. Bâzısı mangalda kül bırakmayıp atıyor tutuyor. Hatta tutmaya bile uğraşmayıp düşürüp kırıyor. Ortalık anlamsız, mantıksız, ipe sapa gelmez, ekmeğe sürülmez sözlerden geçilmiyor.
İletişim imkânları artık zaman ve mekân sınırlamasını kaldırdı. Ulaşım imkânları ise hayâl sınırlarımızı zorluyor. Dünyânın her hangi bir yerinde saat kaç olursa olsun, her hangi bir olaydan hemen haberdar olabiliyoruz. Hatta bu olayın duyurulmasında aracı bile oluyoruz. Bize ulaşan bir haberi paylaşarak başkalarına ulaştırıyoruz. Mesâfeler ise gitmesi söylemesinden daha kolay hâle geldi. Çat buradayız, çat orada. Havaalanları, limanlar ve duble yollar ile uzaklar yakın hâle geldi. Şimdi tünel ya da duble yollarla geçilen mesâfeler, ulaşım ve iletişimin zor olduğu zamanlarda, yoldakilerin çilesi oluyordu. İstanbul’daki birinin köydeki akrabalarıyla telefonla konuşması için saatlerce sıra beklemesi gerekiyordu. Şimdi ise dağ başındakilerle görüntülü konuşuyoruz.
İletişim ve ulaşım teknolojileri Allah’ın nimeti olarak hizmetimizdeyken ve hayâtımızı kolaylaştırıp daha anlamlı hâle getirme imkânları sunarken, birileri ısrarla yanlış anlaşılmaya uygun, hatta doğru anlaşılması mümkün olmayan laflar etmeye devam ediyor. İleri geri konuşup ağzında çıkanı kulağının duymadığı gösteren laflar ediyor.
Neymiş efendim, 28 Ocak 1986 yılında yaşanan Challenger adlı uzay mekiğinin kalkıştan 73 sâniye sonra infilak etmesini onlar sağlamışmış(!). Amerika’nın yaptığı zulümler sebebiyle onlara ders vermek için cıvatalarını gevşetmişmiş…
Her şeyden önce bu saçma sapan sözler, bir suçun itiraf edilmesidir. İki kadın, beş erkek astronotun ölümüne sebep olan havacılık târihinin en önemli kazalarından birine, kasten sebep olmak suçtur. Bunu dillendirmek de suçun itirâfıdır. Her ne kadar deli saçması olduğundan zerre şüphe duyulmayacak bir laf olsa da, bunun şakası bile cezâî müeyyide sebebidir. Her hangi bir yolcu, ABD’ye girmek için pasaport kontrolünde, şaka yapmak amacıyla “üzerimde bomba” derse, anasından emdiği süt burnundan gelir. Peki bu saçma lafları edenin ve onun gibilerin cezâsı ne olacak?
Kendini trajikomik duruma düşürmenin yanında, dinî bir kisve altında sosyal bir kimlik taşıyan bu gibi kişilerin başta İslâm dininin ve kisvesi altına girdikleri dinî câmiânın imajına verdikleri zarar, acaba kul hakkında nelere karşılık gelir?
Şimdi Neden Bir Şey Yapmıyorlar!
Diyelim ki bu kişiler, ABD’yi cezâlandırmak ve zulmü durdurmak için bu kadar kuvvet ve kudrete sâhipler, neden şimdi dünyâdaki onca katliam ve zulmü durduramıyorlar? Sivil halkı bombalayan savaş uçaklarının cıvatalarını neden gevşetmiyorlar?
ABD, Challenger infilak ettikten sonra akıllandı ve gelip bunların eteklerini öpüp özür mü diledi? 1986 yılından bu yana ABD’de o zamanın başkanı Ronald Reagan hâriç (Baba Bush, Clinton, Oğul Bush, Obama ve Trump olmak üzere) beş başkan geldi. Yoksa Ronald Reagan özür dileyip af diledi de, ondan sonra gelenler mi biad etmediler ve zulme devam mı ediyorlar!?
Benim yazarken, sizin de okurken muhtemelen “La Havle” dediğiniz bu “mânevî komedi” Dante’ye rahmet okutacak kadar saçma ve akıl dışıdır. Okyanus ötesinde, kendini “kâinat imamı” ilân edip “Mars imamı” ile konuştuğunu söyleyen şizofren ile uzay mekiğinin cıvatalarını söktüğünü söyleyenler arasında ne fark var!
Bu lafları söyleyenlerin ağızlarıyla kulakları arasındaki iletişim ve ulaşım sorununu çözmek için âcilen yeni bir duble yol sisteminin uygulamaya sokulması gerekiyor.