Çocukluğumdan beri az uyurum, erken kalkarım.

Kendimi bildim bileli az uyurum.

Çocukluğumdan beri az uyurum, erken kalkarım.

Senelerce çok erken saatlerde işe gittim, vücut saatim de az uykuya alışık ve erken saatte uyanmayı sever.

Ve sabahları çok durur iyi ve güzel uyanan biriyim.

Yani kahvemi içeyim, kendime geleyim tas gibi surat yoktur bende.

Yani.

Çok uyku sevmem.

Çok uyursam başım ağrır, yataktan yorgun kalkarım ve yorgun hissederim kendimi.

Çok uyuyanı da pek sevmem aslında.

Çok uyuyan insana saygı sorunum olur yani saygı da duymam aslında.

Uyku ve duygu halim bu.

Hergün gazetelerde, televizyonlar da;

Devamlı uzmanlar şöyle dedi, uzmanlar böyle dedi açıklamalar var.

Bu uzmanların adı yok mu, hangi araştırma sonuçlarından çıkmış bilen yok.

Uzman lafı duyunca nefesimiz kesilecek.

Uzman denilince tamam dogrudur diye kabul edeceğiz.

Sanki hepsi çok saygın, hepsi çok doğru insanlar, bazı uzmanlar var ki kendi uzmanlık dalında kendine hayrı yok.

Adam yaşam koçu, kendi yaşamına bir bak

Adam ilişki koçu, doğru dürüst kendi ilişkisi yok, gizli saklı hemcinsleri ile buluşuyor.

Hangi uzmanlar olduğu belli değil, yeni açıklama yapmışlar;

Uykusuz insanlar bencil olur

Uykusuz insanlar asosyal olur.

Demişler ki;

Normal uyku süresinden azalan 1 saat bile insanların "birbirine" yardım etmesini engelliyormuş.

Bu "birbirleri" arasında yakın arkadaşlar ve hatta akrabalar bile varmış.

Ve diyorlar ki;

Az uyuyanlar;

Yakın ve geniş çevreye kayıtsız insanların artmasına toplumsal çöküşe işaret ediyormuş.

Vay arkadaş.

Hani diyoruz ki; dünya daha kötüye gidiyor diye, bunda uykusuzluğun rolü büyükmüş

Düşündüm.

Ne münasebet.

Az uyuyanlar neredeyse kötü insanlar gibi.

Yaz ayları sıcak ve nemli insanlar az uyuyor.

Derdimiz çok insanlar az uyuyor.

Paramız yok, gitgide fakirleşiyoruz insanlar az uyuyor.

Ana haber izliyor, kafaya huni tak, uyu uyabilirsen.

Sosyal medyaya bak, tanımadıkları insanlarla köpek dişini çıkarmış ısırıp gezen, kavga eden insanlarla dolu.

Menfaatçilik almış başını gitmiş.

Çakallık almış başını gitmiş.

Sahtekarlık almış başını gitmiş.

Erkekler kadınları, kadınlar erkekleri kandırıyor.

Herkesin gözü başkasının cebinde.

Hatır gönül kalmamış.

Kimsenin iyi niyeti, merhameti de kalmamış.

En son beni biri çamaşır makinası tamir edeceğim dedi, parçayı koymuş sıkmamış, makinanın hafıza kartını yakmış, makina 2.300 TL tamire gitti.

Ve bu çakal da beni 400 TL çarptı, çok canım sıkıldı.

Komşum boşver dedi, sonra 10 TL yere düşürdü, 10 saat aradı, 10 gündür gözü hala yerde.

Herkes kendi parası dışında, başkasının parasına boşver diyor.

Anlayacağınız dünya dönerken, birileri de dünyayı parmaklarının ucunda döndürüyor.

Çarkın adı zalimlik.

Toplum yozlaşmış.

Bilinçaltı alınan verilen mesajları çok kötü.

Gözü yaşlı insan kalmamış.

Çocuklar teknoloji çukurunda debelenip saatlerce vakit geçirirken.

Anneler instagramda, olmadığı hayatların palavra paylaşımlarını yaparken, babalar instagramda hiç tanımadığı diğer kadınlara ne yapıyor diye bakıyor.

Dünya kimsenin umuru değil gibi.

Herkesin ruhu darmadağın.

Nasıl toparlanır bilmiyorum.

Allah yardımcımız olsun.

Funda'nin aklındakiler…

... Bankadan arıyorlar, Funda hanım annenizin adı, annenizin kızlık soyadının ilk iki harfi, doğum yeri, baba adı falan soruyorlar.

Hiç bilgi vermiyorum.

Siz beni aradınız önünüzde bilgilerim yok mu diyorum.

Görüşme devam edemiyor.

Kargo geliyor vatandaşlık numarası istiyor, vermiyorum.

Bazen kargo bu nedenle geri gidiyor, o zaman teslim edemem diyor, etme o zaman diyorum.

Tele dolandırıcılık almış başını gitmiş.

Bundan sonra daha da felaket olacak öyle görünüyor..

Kendilerini polis olarak tanıtan adamlar arıyor, aralarında profesörler, finans uzmanlığı olan insanları, hatta eski devlet bakanını bile dolandırıyorlar..

Son kurban, Mimarlık Vakfı başkanı Bülend bey imiş.

Otobüs durağında buluşuyor ve dolandırıcılara 9 milyon TL eliyle veriyor.

Akıl almaz değil mi?

İnsanın inanası gelmiyor.

Bu insanlar eğitimsiz değil, dünyadan bi haber insanlar değil, tecrübesiz insanlar da değiller.

Emniyet devamlı cep telefonuna bilgilendirme mesaj yolluyor.

"Kendilerini polis olarak tanıtan hiç kimseye inanmayın" diyor.

Polis mesaj yazmaz, yollamaz diyor.

Büyük konuşmayalım.

Ben mesela, bir cümle dahi dinlemiyorum ve telefonu hemen çat diye kapatıyorum.

Dolandırıcı karşısında onları dinleyince insan nasıl bir ruh haline giriyorum bilmiyorum.

İnsanın beynini uyuşturuyorlarmış.

Hadi adam kafanı allak bullak etti karıştırdı diyelim.

"Madem polissin, en yakın karakolda buluşalım" otobüs durağı ne alaka denmez mi?

Bence, hiç dinlememeli ve anında görüşmeyi kesmeli.

Başka çare yok.

Funda'nın aklındakiler..

... Yaşanan olaylara şahit oldukça, gözlemlerim arttıkça.
Zaman zaman erkekler mi daha çakal, kadınlar mı daha çakal diye düşünur ve ikileme düşerim.
En çakal adamı kandıran, güzel bir kadın vardır diye aklımdan geçer.
Adam sabahtan akşama para çakallığı yapar, sonra hayatına bir kadın girer, bir bakar ki çakallık paralarını o kadın almış.
Son geldiğim nokta.
Erkekler çok daha çakal.
Adam şok marketin kapısında bekliyor, ben arabayı park ediyorum.
Adamın davranışları telaşlı ve tuhaf tuhaf bakınıyor.
Aslında şüpheleniyorum.
Neyse; .
O sirada marketin kocaman kamyon nakliye arabası geliyor, pusu kurmuş çakal, telaşla koşarak içeriye giriyor.
Terörist falan mı acaba.
Ne oluyor yahu diyorum.
Konservelik domates 4 TL imiş, bunu bilerek gelmiş besbelli ve bu tüm domates kasalarına aynı anda saldırıyor ve 50 kilo domates alıyor.
Kıllı kolları ve yüzündeki telaşlı teri ile avuçlarına 3’er, 4’er aldığı domatesleri torbalara dolduruyor.
Öylede seyrediyorum.
Yanına kimseyi sokmuyor.
Aldığı domatesleri konserve yapacak ve satacak besbelli, terli adam, umarım hayatındaki kadın senden daha çakaldır ve senin paralarını elinden alır.
Adamı seyrederken düşündüm.
Bu adamın yaptığını hiçbir kadın yapamaz.
En azından market önünde sinsi bir şekilde pusu kurmuş gelecek kamyonu bekleyemez.
Saatini nereden biliyor acaba.