Ülkelerin kaderleri de insanların kaderlerine benziyor.
Ülkelerin kaderleri de insanların kaderlerine benziyor. Toprağın, dağların, nehirlerin, ırmakların, pınarların kaderleri gibi. Anadolu'nun kaderi de böylesi bir kadere bağlı. Asırlar boyu dünya insanlığının göz diktiği topraklara en iyi örnek Anadolu yurdudur. Doğuyla batının buluştuğu, uygarlıkların konup göçtüğü, her köşesinde bereketlerin yağdığı, dört mevsimin süsleyerek büyüttüğü topraklardır Anadolu.
Anadolu şehirlerini dolaştığınızda, uygarlıkların yerleşik hale dönüştüğü bu topraklarda tarihin nabzını duyabilirsiniz. Coğrafya ile tarih, medeniyetle tarih ve sanat iç içe geçmiş durumdadır. Bir bakıma kaderleri birleşmiştir. İki ayrı dünyanın, düşüncenin, sanatın, uygarlığın seslerinin birbirine karıştığını fark edebilirsiniz. Ayrı mizaçların, ayrı karakterlerin, ayrı bakış açılarının aynı toprağın karnında beslendiklerini söyleyebiliriz. Bu beraberlik bir yanıyla mistisizmi diğer yanıyla materyalizmi içinde barındırmaktadır. Bir yanıyla idealizmin diğer yönüyle hayalciliğin iç içe girdiğini görebilirsiniz. Elbette ki bu beraberlik uhuvvet içinde bir beraberlik değildir. Bilakis çatışmaları, savaşları, el değiştirmeleri de içinde barındırmaktadır. Doğudan batıya, batıdan doğuya, kuzeyden güneye doğru köprü niteliğindeki bu havzanın ağıtı da, acısı da, hüznü de oldukça fazladır. Batıdan, doğudan gelerek birbirlerinin boğazlarına sarılan, yerlerini yurt haline dönüştüren bu hareketlilik aynı zamanda düşünceyi, sanatı, tarihi, mimariyi de etkilemiştir. Dilimizi güçlendirmiş ve İslam’ın hayatın merkezinde yer aldığı anayurdumuzdur Mezopotamya toprakları.
Anadolu'nun hangi şehrinde kazı yaparsanız yapınız gerçek tarihle karşılaşırsınız. Sanırsınız ki antropoloji ve arkeoloji ilimleri gelip buraya taht kurmuş. Kuşku yok ki tarihin geçmişinde yaşanılan savaşlar, depremler, felaketler uygarlıkları yerle bir etmiş ve kendi dönemlerine ait medeniyet varlıklarını yeniden keşfetmek gelecek kuşaklara kalmıştır. Böylesi değerleri Anadolu'nun sınırsız topraklarında bulmak pekala mümkündür. İnsan bir an düşünüyor; asırlar öncesinde bu topraklarda yaşayan rengarenk insan tiplerinin, inançlarının, ahlaklarının, ailelerinin mevcut olduğu gerçeğidir. Hayat, toprakla, tarihle ve coğrafyayla iç içe geçmiş durumdadır.
Anadolu uygarlıklar toprağıdır. Geçmiş medeniyetlerin bulgularıyla dönemlere ait bilgiler verirler. Vahye aykırı tavırları, yaşayışları Anadolu ruhuyla buluştuğunda pişmanlıkların sahnelendiği nice inşalara, naaşlara rastladığınız olur. Sanatın taşlara, mermerlere işlendiğini görmek, birer canlı imiş gibi duruşlarındaki gelgitler, Hititlerin, Asurların, Akatların, Sümerlerin, Romalıların, ilahlaştırılan heykelleriyle doludur. Örneğin İzmir'deki Efes Antik Kenti ve Metropolis Antik Kenti, Manisa'daki Aigai Antik Kenti, Kütahya’daki Aizanoi Antik Kenti, Bursa'daki Aktopraklık Höyüğü, Çorum'un Alacahöyük’ü, Adana'nın Anavarza Antik Kenti ile Misis Antik Kenti, Mersin'deki Anemurium Antik Kenti ile Soli Pompeiopolis, Kars'taki Ani Ören Yeri, Balıkesir'deki Antandros Antik Kenti, Antalya'daki Antiocheia ad Cragum, Aspendos Antik Kenti, Olympos Antik Kenti, Perge Antik Kenti ve Side Antik Kenti, Aydın'daki Aphrodisias Antik Kenti ile Didyma Antik Kenti, Malatya'dak Arslantepe, Çanakkale'deki Assos Antik Kenti ile Troya, Mardin'deki Dara Antik Kenti, Nevşehir'deki Derinkuyu Yeraltı Şehri, Ankara'daki Gordion, Şanlıurfa'daki Göbeklitepe, Denizli'deki Hierapolis Antik Kenti, Muğla'daki Kaunos Antik Kenti ve Knidos Antik Kenti, Adıyaman'daki Nemrut, Hasankeyfi içerisine alan Dicle Vadisi gibi sayısız anıtları, yerleşim alanlarını, yeraltı şehirlerini, tapınakları bulmak mümkündür. Öyle olsa bile vahye iman etmiş olan, sınırsız toprakların sahibi Anadolu'nun sahiplendiği bu topraklarda her mevsim bahara benzer. Dört bucağı imanın aşk mesabesinde yaşandığı medeniyetler inşa eden düşüncenin, tefekkürün adıdır elbette Anadolu.
İnanç, dağları bile yerinden oynatabilir. Yol ne kadar zorluysa manzara o kadar güzeldir. Aileye ve Allah’a inandığımız sürece toprağın bereketli olduğunu her zaman gördük. Bu toprakların doğurganlığına her daim tanıklık ettik. Allah büyüktür ve ona olan inancımız sonsuzdur. Bu inançla toprağa, varlığa, ormana, ağaca, kuşa, hayvanata dokunduklarımızın gülümsediğini, bahara dönüştüğünü gördük, görmeye devam edeceğiz. Ülkemizin yeraltı ve yerüstü zenginliği bildiğimizin, gördüğümüzün ve ifade etmekte zorlandığımızın da ötesinde anlamlar taşımaktadır. Bahsetmediğimiz İstanbul çağlar ötesinden beri çağlayarak tarihe, geçmiş uygarlıklara, medeniyetlere dair eserlerle, belgelerle, anıtlarla, kemerlerle, yeraltı sarnıçlarıyla, asırlara hükmetmiş çarşılarıyla, kütüphaneleriyle dopdoludur. Bastığınız her karış toprağında geçmiş uygarlıkların sesinin ve nefesinin olduğunu unutmamalısınız. Her karış toprağı şehitlerin şahadetiyle tescillenmiş bir İstanbul dahası sınırsız yurdumuzun olduğu herkesin malumudur. Bakanı büyüleyen, yaşayanın aklını, ruhunu, gönlünü tarihe tanıklık ettiren şehirdir İstanbul. İstanbul Kudüs'tür, Şam'dır, Bağdat'tır, Yemen'dir, Mekke ve Medine'dir. Hangi köşesinden bakarsanız bakınız şiiri, sanatı, edebiyatı, estetiği elhasıl medeniyetlerin ortak buluştuğu, kaynaştığı bir şehrin siluetiyle gecesi ayrı güzel, gündüzü aşka talip olan bir şehirdir İstanbul. Anadolu'nun her şehri gönüldür. Her şehri görülmeye değer türlü nimetlerin cenneti andıran mevsimleriyle bezelidir.
Medeniyetimize analık etmiş, payitahtlık yapmış Edirne'den, Bursa'dan, Eskişehir'den, Konya'dan, İstanbul'dan, Ankara'dan, Mardin'den, Bağdat'tan, Şam'dan, Buhara'dan, Endülüs'ten, Kudüs'ten, Yemen'den, Mekke'den, Medine'den, Kırım'dan, Kazan'dan, Kerkük'ten, Türkistan'dan bahsetmek acıları azık etmiş, ilmin ve irfanın kazanında yoğrulmuş bir kültürden, uygarlıktan bahsetmek anlamına gelir. Sınırsız toprakların buluştuğu, kaynaştığı menzildir Anadolu.