AKRABALIK LİYÂKATE ENGEL Mİ?

Max Weber, "bürokrasi" kavramını geliştirirken işlerin yürütülmesi için gerekli bir mekanizma olarak düşünmüştü. Oysa tıpkı önce "felsefe" sonra da "ideoloji" kavramları gibi, "bürokrasi" kavramı da kısa zamanda itibarsızlığa uğradı. Şimdi bürokrasi, işlerin yokuşa sürülmesi olarak anlaşılıyor.

Abone Ol

Weberci bir bakışla olumlu bir anlama sâhip olan bürokrasinin içinde uzmanlık, kişilerden bağımsız kural ve düzenlemeler, teknik yetenek yâni liyâkat ve resmiyet vardır. Ancak bütün bunlar tersine dönmüş ve işler (Karadeniz şivesiyle söylersek) “adaminu bul” şeklinde yapılır hâle gelmiştir.

Bu durum sâdece kamu kuruluşlarında değil, özel sektörde bile hâkim anlayış hâline gelmiştir. Mesela bir kişi, özel bir hastâneden sağlık hizmeti almak istediğinde bile “tanıdık biri”ni araya koyup randevu almak zorunda hissetmektedir.

Bürokrasi bir de “kurumsallık” ile birleşince herhangi bir telefon görüşmesi bile birkaç aktarma yapmadan gerçekleşemez hâle gelmiştir. Yâni kurumsallık işleri kolaylaştırmak değil, ayak bağı olmak hâline gelmiştir. Birçok kişiye özel telefonu hâricinde kısa zamanda ulaşmak neredeyse mümkün olmuyor. Bu durumda bâzı kişiler “ahbap çavuş” ilişkisine tevessül etmektedir. Bu ahbap çavuş ilişkisi, daha yumuşak bir ifâde ile “hısım-akraba ilişkisi” olarak da bilinir.

Nedense bu hısım-akraba ilişkisi var olduğunda kullanılan, olmadığında eleştirilen bir uygulama olarak görülür. Bir yerlerde akrabası veya hısımı olup da işini yaptıran ya da bir koltuk kapan biri kendini “herkes yapıyor” diye savunurken, akrabası olmadığı için işini yaptıramayan ya da koltuk kapamayanlar ise konuyu liyâkate getirmektedir. Ondan sonra “Ben boşuna mı üniversite okudum?”, “Benim şu eğitimlerim var”, “Şu kadar tecrübeliyim” diye laflar edilmeye başlamaktadır.

Liyâkatli akraba!

Güncel örnekler vermek gerekirse, 31 Mart 2024 seçimlerinden sonra el değiştiren belediyelerdeki atamalar kamuoyunun gündemini meşgûl etmektedir. Şeytanın avukatlığını yapıp şu soruyu sorayım: Bir insan liyâkatsâhibiyse ve oturduğu makamı hak ediyorsa, belediye başkanının akrabası olması buna neden engel olsun? Elbette işin ehliyse isterse ana baba bir kardeş olsun, bunun engel teşkil etmemesi lâzım. Ama liyâkat konusu diploma, yabancı dil, yurt dışında okuma gibi tartışmalı mecrâlardan ortaya konursa, meseleyi kanunî düzenlemeyle hâlletme zorunluluğu doğmaktadır.

Liyâkate kanunî düzenleme

Gelin kamu makamlarına kimlerin atanamayacağı meselesini en ince akrabalık ilişkileri belirtilecek şekilde kanun maddesi hâline getirelim. Mesela bir belediye başkanının birinci derece akrabaları; yeğenler; amca, hala, teyze, dayı çocukları (kuzenler); eşinin birinci derece akrabaları; eşinin yeğenleri; eşinin kuzenleri bu belediye başkanının sorumlu olduğu kurumda görev alamasın.

Hemen şark kurnazlığı ile, gayri resmî bir şebeke (İngilizce ifâde ile “network) kurulup “sen benim yeğenimi al, ben senin kuzenini alayım” türünde tezgâhlar kurulabilir. O zamanda üst düzey devlet görevinde bulunun birinin birinci derece akrabası kamu kuruluşlarında görev yapamaz, diye bir düzenleme yaparız. Böylece kamuda yönetici olmak isteyenler de,akrabalarını dikkate alarak, bir daha düşünür. Ancak “gelişmiş demokrasiler” diye adlandırılan ülkelerde bile şu anda adam kayırmacılık, bürokratik hantallık ve rüşvetin bir hayli arttığınıbiliyoruz. Ancak en azından kanunî bir düzenleme yapılması durumunda kamu kurumlarını “çiftlik” hâline getirmenin zorlaştırılması sağlanabilir. Buna rağmen hâlâ yapmak isteyenler ve yapanlar olacaktır. Allah’tan korkmayan, kuldan utanmayana kanun ne yapsın?