Siyaset sahnesine, gazete köşelerine, dergilere, mecmualara bakıyorum da gençlerle ilgili yazılan yazıların anlamsızlığı ve klişe cümlelerden oluşması gözüme ilk çarpan gerçeklerin başında geliyor.
“Hi Guys!”
Gençlik meselesini bile ele almamızın yazıdaki rengi siyah ya da gri oluyor. Oysa gençliğin rengârenk oluşunu gözlerden kaçırıyoruz. Aslında durum öyle mi? “Hi Guys!” gibi dizilerde, filmlerde, Youtube videolarında kullanılan basit bir repliğin farkında olmak bile gençliği anlamaya yeter de artar.
***
Bu seçimin en belirleyici faktörlerinden biri kuşkusuz gençler olacak. 1,5 milyonun üzerinde ilk defa oy kullanacak bir seçmen kitlesi var şuan Türkiye’de. Bunların bir kısmını lise son sınıf, bir kısmını ise üniversiteye yeni başlamış bir kitle oluşturuyor. Dolayısıyla konuşmaya o dilden, o alanı sorgusuz sualsiz anlamaya çalışarak başlamalıyız diye düşünüyorum.
16 Nisan referandumunda 18-24 yaş arası gençlerin yüzde 54’ü “Hayır” oyu kullanmış. Bu bize, özellikle AK Parti cenahına bir şeyler anlatmalı. Çünkü hayata belki de gözlerini AK Parti’yle açan bir gençliğin neden AK Parti’yi desteklemediğine ve başka alanlara kaydığına özellikle kafa yormamız gerekir diye düşünüyorum.
Onun için, öncelikle takım elbiselerimizi bir kenara bırakalım ve kafa yormaya başlayalım. Gençler, hiçbir zaman siyaseti politikacılar gibi ciddi bir müessese olarak algılamıyor. Bu da çok normal! Açıkçası her ne kadar genç bir yazar olsam da senelerdir siyaset yazan ben bile siyasetle ülkenin içinden geçtiği bu kritik durum olmasa ilgilenmem. Kültür, sanat, edebiyat, moda ve yemek varken neden siyasetle ilgilenelim ki? Gençlerin siyaset algısı; üniversitede, arkadaşlık ilişkilerinde, sokakta, oturdukları kafelerde, bazen bir kitapçıda bazen de bir konser bileti kuyruğunda oluyor. Ya da sabahlanan bir sınav arifesi günü akşama kadar uyumakta saklı. Biz konuyu ele alırken tam ortadan alıyoruz, doğrusu bu gibi bizim dikkat etmediğimiz ama gençler için öncelikli olacak şeyleri aşağılıyoruz! Öncelikle bu mantalitemizi değiştirerek işe başlamalıyız.
Baktığımızda gençlerin en fazla oy verdiği partilerin başında MHP ve HDP geliyor. İkisi de birbirine taban tabana zıt ve kesin çizgileri olan partiler. Dolayısıyla gençlik doğası gereği kesin çizgileri olan partilere daha çabuk kanalize olabiliyor. Bunun iyi incelenmesi gerektiğini savunuyorum. HDP dediğimiz parti, terör örgütü PKK’nın siyasi uzantısı ve PKK’nın sözcüsü konumunda. Batı’da teröre açıkça destek veren böyle bir siyasi parti olsa varlığını sürdüremez, evrensel hukuk kuralları bu partiyi kapatır. Ama neden gençler HDP’ye yöneliyor bunun araştırması iyi yapılmalı. MHP’nin de sert bir şekilde çizgisini savunduğu kararlı söylemler gençlik tarafından cazibe merkezi haline gelebiliyor.
***
AK Parti teşkilatlarının ya da AK Parti Gençlik Kolları’nın gençliğe ulaşma adına ne gibi çalışmaları ya da projeleri var, açıkçası bilmiyorum. AK Parti’nin seçim beyannamesinin gençlikle ilgili kısmını okudum. Orada yazılanların hepsi şüphesiz gençlik adına çok çok olumlu faaliyetler. Ama çekim merkezi dediğimiz olay başka bir şey. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan bu anlamda gençliğin rol model alacağı başlı başına bir lider. Gerek karizması, gerek gençlikte olan Batı’ya kafa tutan haklı söylemleri, ülkenin çıkarlarını düşünmesi ve her şeyden önce samimiyeti bunu sağlayan etkenlerin başında geliyor. Özellikle bu seçimde gençliğe ulaşmak adına AK Parti iyi çalışmalı, 2023 vizyonunun içine gençliğin cazibe merkezi olarak kabul edebileceği o görüntüyü yerli ve milli bakiyeyle göstermeli.
Hal böyleyken zerre umurumda değil…
Fransa’nın haftalık yayın yapan Le Point dergisinin o alçak kapağını görmüşsünüzdür:
“Le dictateur Jusqu’oü ira Erdoğan? (Diktatör Erdoğan nereye kadar gidecek?)”
***
Bu kapak bile Batı’nın Cumhurbaşkanı Erdoğan konusunda ne kadar rahatsız olduğunu bizlere gösteriyor.
Çünkü Erdoğan Batı’nın ikiyüzlülüğünü her fırsatta gözler önüne seriyor, Batı’nın kirli hesaplarını onların yüzüne çarpıyor.
Dolayısıyla, Türkiye’yle ilgili bir rahatsızlıkları falan yok; direkt olarak Erdoğan’ı istemiyorlar.
Erdoğan olmazsa bu topraklarda istediğimiz gibi at koştururuzun hayaline kapılıyorlar.
***
Böyle bir seçim atmosferinde, tüm dünya birleşmiş Erdoğan’ı devirmeye çalışırken AK Parti listelerine “şu aday girmiş, bu aday girememiş…” gibi şeylerle hiç uğraşmıyorum.
Açıkçası zerre umurumda da değil…
Türkiye’nin vermiş olduğu bağımsızlık mücadelesi milletvekili isimlerinin çok çok ötesinde.
Bu dünyadan Salih Mirzabeyoğlu geçti…
Necip Fazıl Kısakürek aşığı bir insanım.
Şiirlerini, hayat öyküsünü, sözlerini, yazılarını fırsat bulduğumda tekrar tekrar okumaya çalışırım.
Ama onun yetiştirdiği bir isim olan Salih Mirzabeyoğlu’nun eserlerine bakıyorum da…
Necip Fazıl’ı da bana göre geride bıraktı.
Her zaman ki gibi değerini çok sonra anlayacağız.
***
13 Mayıs günü dedemin vefat haberini aldım, 16 Mayıs günü ise Salih Mirzabeyoğlu’nun vefat haberi geldi.
Çok büyük fikir adamıydı…
Çok büyük bir mütefekkirdi…
Ama içimde yaradır…
Salih Mirzabeyoğlu senelerce hapiste türlü işkencelere maruz kalırken Star gazetesinin görmüş olduğunuz bu manşetine gereken tepkiyi Mirzabeyoğlu öldükten sonra mı vermeliydik?
Mirzabeyoğlu’yla dalga geçtikleri bu manşet Türkiye’nin utancıdır…
Ve bu manşeti atan utanmazlar hala daha aramızda yüzsüzce dolaşmaya devam ediyorlar.
Sıkı dur Türkiye! Sana oynuyorlar…
Bundan birkaç gün önce, bir sahur vakti doların aniden fırlayışını hangi ekonomik gerekçe ya da hangi iktisadi parametre açıklayabilir?
Bileniniz varsa söylesin lütfen.
Velev ki ekonomi kötü durumda olsa, ülke büyüme yerine küçülse, değerlerin hepsi eksi olsa bile gecenin bir yarısı aniden dolar o kadar fırlamaz.
Bunu ancak bir tek Türkiye’ye karşı yapan uluslararası kur operasyonu açıklar.
Türkiye’yi sokak olaylarıyla, yargı darbesiyle ve askeri darbe girişimiyle durduramayanlar, şimdi ekonomik darbenin düğmesine basmış gibi duruyorlar…
Buna da aklını, haysiyetini, benliğini 1 dolara satan FETÖ’cü hain ordusu seviniyor elbet.
Bazıları da doların yükselmesini Erdoğan’a bağlıyorlar, sanki dolar 1 kuruş olsa Erdoğan için ölecekler!
Geçiniz…
Bu kur operasyonuna kim destek verip seviniyorsa bu ülkenin düşmanıdır.
Her türlü operasyonlarını, tezgâhlarını bertaraf ettik bunu da edeceğiz.
Bu yazıyı yazdığım sıralarda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerine kulak verelim ve elimizdeki dolarları, Euroları Türk Lirasına çevirelim.
Siyaset yazmayı bırakmak için 5 neden
DOST SOHBETLERİ: Arkadaş grubumla ne zaman dışarı bir yere çıksam, konu dönüyor dolaşıyor siyasete geliyor, insanlar sizi karşılarında gördüklerinde TBMM’nin kırmızı koltuklarını görüyormuş gibi hissediyorlar, açıkçası bu durumdan sıkıldım.
HAYATIN GÜZELLİKLERİ: Bazen kendimizi siyasete kaptırınca yeni çıkan kitapları, moda kreasyonlarını, yeni yemek tariflerini ve sanat galerilerini kaçırıyor oluyorum. Öyle bir hal aldı ki artık bu geçmeyen bir pişmanlık hissi oluşturuyor içimde.
SÜREKLİ GÜNDEM TAKİBİ: Malum Türkiye’nin siyaseti baş döndürücü. Hele bu durum seçim zamanlarında zirve yapıyor. Gündemden kopmamak, doğru bilgileri vermek adına bu işin saati yok, her daim gündeme kilitlenip kalıyorsunuz. E insan bir yerde yoruluyor tabi.
BİLMİYORUM DİYEMEMEK: İnsanlar geliyorlar, soruyorlar, merak ediyorlar. Hatta bazı sevdiklerim taciz edercesine devamlı, bıkmadan usanmadan soruyor. Siyaset yazarı olunca da başınızdan savmak için “bilmiyorum” diyemiyorsunuz, deseniz de ayıp oluyor. “Bilmiyorum, cahilim, cehalet mutluluktur” demeyi özledim işin açıkçası.
AMAN BANANE DEMEK: Gün gelir siyaset yazmayı bırakırsam, siyasetle ilgili bir konu açıldığında zevkle “amaaaan banane” diyeceğim o günü iple çekiyorum. Bunu yazarken bile heyecanlandım bak şimdi!
“Mavi Durak” dizisinin müptelası oldum…
Sakarya Üniversitesi’nden 48 kişilik bir öğrenci grubu…
Toplanmışlar, senaryoyu yazmışlar, oynamışlar, ortaya harika bir öğrenci yaşamını anlatan dizi çıkmış.
Dizi şuan dördüncü bölümünde ve Youtube üzerinden izlenebiliyor.
Açıkçası ben çok beğendim.
***
Hani hayatı boyunca “üretmekten yorgun düşmüş” büyüklerimize ev sohbetlerinde gençliği eleştirdiklerinde bu diziyi çarpın yüzlerine.
Öyle bir gençlik geliyor ki…
Eleştirdiklerine pişman olacak kişi sayısı çok.
İlk kahramanım…
Dedemi 13 Mayıs’ta kaybettim.
Anneler Günü’ydü…
Babaanneme gideceğim ve dedemi de göreceğim o gün dedemin vefat haberini aldım.
İlk kahramanımdı dedem benim, belki de hayatta en keyifle iletişim kurabildiğim kişilerin başında geliyordu.
Hastaydı, zor zamanlar geçiriyordu ama her ölüm gibi bu da ani oldu benim açımdan.
Dedemi, ilk kahramanımı 24 Haziran günü yazacağım, eminim gittiği yerde haberi olacaktır.
***
Özellikle bu süreçte desteğini esirgemeyen, mesaj atan, cenazeye gelen, yanımda olan herkese çok çok teşekkür ediyorum.
Haberi alır almaz cenazeye gelen gazetemin genel yayın yönetmeni Sevgili Okan Sarıkaya’ya, değerli eşi Gülay Yücel Sarıkaya’ya sonsuz teşekkürler, iyi ki varsınız.
Bu haftanın favori Spotify şarkılarım
- Aleyna Tilki, Emrah Karaduman – Yalnız Çiçek
- Shawn Mendes – In My Blood
- Palmiyeler – Akdeniz
- Bağzıları – Evleniyormuşsun Bugün
- Ducktails – New Dream